1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İlişki odaları
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İlişki odaları

A+A-

Konumuz: İlişkiler.

Aşklar ve hayal kırıklıkları, delice bir heyecan ve akıl tutulmaları… İllaki hayata tutunmanın vazgeçilmezi, tutkular… Ya da aşk sandıklarımız… Hani, “Beğendiğimiz bedenlere, hayalimizdeki ruhları koyup, bunu da aşk sanıyoruz” sözü gibi…

Samimi ve sahici mi yoksa tümüyle göstermelik ve maskeli mi ikilemi içerisinde sürükleniyoruz.

Hele de bu “sanal gerçeklik” çağında…
Hele de yüzsüzlük yüzyılında…

***
İnsan yaşadıkça öğreniyor çoğu zaman… Evet, düşe, kalka… Yara bere içerisinde… Ne kadar çok yaşarsa, o kadar çok anlıyor, yanılıyor, mutlu oluyor, hayal kırıklığına uğruyor.

“Hiçbir pişmanlığım yok” diyenler pek inandırıcı gelmez bana… Hele de ilişkilere dair… İllaki aşktan söz etmiyorum. İnsanın insanla her türden ilişkisi… İmkânı var mı hiç pişman olmamak, “keşke” dememek, hata yapmamak…

***
Elbette “ilişkiler” denince aşk geliyor akla hatta şehvet… İnsanlar çok büyük ülkelerde, kalabalıklara karışırlar… Oralarda bir başka olmalı ilişkiler… Bizim gibi küçük ülkelerde gözetim altındadır. Çoğu insan, kendini unutur, başkalarıyla yaşar. Duyar, uydurur, yakıştırır, gözetler…

“Duydun mu…”
“Duyduğuma göre…”
“Geçen bir ortamda seni anlatıyorlardı…”
“Az değilsin sen…”
“Yapma be!.. O da mı…”
“Dur, sen asıl işin aslını dinle…”

Elbette en az kendiniz duyarsanız hakkınızda söylenenleri, en az kendiniz bilirsiniz…

Gerçeğin söylenmesi bir yere kadar anlaşılıyor... “Kime ne” deseniz de… Bu memleketin en büyük keyfi bu… Bir de uydurulanlar var tabii… Hem de gerçekmiş gibi anlatılan… O tatsız işte…

***
“Kıssa”nın konusu “ilişkiler”di.
Hani ders çıkarmamız gereken, hikayeler…
Hisseyi oradan kaptım!

Bir gecede dört oyun izlenir mi?
Yeni bir tiyatro kültürü yarattı, So Kolektif…

Dört farklı grup izleyici, dört farklı odada, dört farklı oyunu izledik; her oyunun ardından yer değiştirdik, yeni bir oyunla yüzleştik. Her odada 25 kadar kişiydik, kimimiz ayakta, kimimiz minderde… Evimizde gibi…

Son derece yaratıcı, dinamik ve estetik bir organizasyon. Naci Talat Vakfı seçilmiş mekân olarak. Ellerimize birer kâğıt verdiler; üzerinde 2-3-1-4 gibi rakamlar… Oyun ve oda sırası yazıyor. Düdük çaldığında izleyeceğimiz oyuna gidiyoruz. Yer yer değişiyoruz sonra… Böylece yüze yakın insan, dört ayrı odada, değişe değişe tüm oyunları izledik. O tarihi konağın merdivenlerinden bir yukarı, bir aşağı koştuk hepimiz… Bu da demek oluyor ki oyuncular, aynı gecede her oyunu dört kez oynadılar.

İki yeni yetenek tanıdım böylece…

Biri Gülsefa Dede, bir diğeri Ayda Canova… Bu ülkenin harika gençleri var.
Umarım buraları kendilerine benzetirler ve asla buralara benzemezler.
Çok daha fazla üretir, araştırır, kendilerini geliştirir, dünyanın her yerinde oyun izler, dünyanın her yerinde sahneye çıkacak kadar gelişim gösterirler.

kissa-1.jpeg

İlk oyunu izlemek için odaya girdiğimiz zaman bir kız, sırdaşı kızla, ilk buluşmasını planlıyordu.

“Aslı” karakterini çok iyi yazdı, yönetti Erdoğan Kavaz… Gülsefa Dede de son derece samimi oynadı, seyirciyi kendiyle bütünleyerek, içi içine sığmayarak, bizi de kendi içine çekerek.

Bir diğer odada gelinliğini giymiş, evleneceği adamı bekliyordu, talihsiz genç kız… Hepimizin davetli olduğu “düğün”e sanal bir hüzün çöktü. Nejdet Serkan Sadıkoğlu’nun yazdığı oyunu Ayda Canova sahneledi.

kissa-3.jpeg

Ayda, gözleri pırıl pırıl bir genç, jest ve mimikleriyle özel bir performans sundu. Dört oyun içerisinde, bana en yüzeysel gelen metin “Düğün”dü. Biraz daha estetik ve yaratıcı bir final aradım. Oyunu ayakta tutan, oyuncunun performansıydı.

kiisa-2.jpeg

Merdiven ayaklarına uzanan bir de kırmızılı kadın vardı.

Güneş Kozal.
Tek kişilik oyunlar kolay değil…
Hele de psikolojik bir yüzleşme varsa…

“Fiktif” düşsel demek…
Hayali…

Oyunculuk gücü ve tavrıyla Güneş Kozal yine ustalığını gösterdi. Salamis Ayşegül Şentuğ da derinlikli bir eser koydu ortaya… Handan Ergiydiren’in rejisi, tıpkı “Bir Hatıra, Bir Siz” oyununda olduğu gibi tılsımlı ve düşsel bir yolculuğa çıkarttı bizleri…

kissa-4.jpeg

Bizim grubun son oyunu “Kerpiç”ti.
Tam bir final oldu.

Kıbrıs ağzı ancak bu kadar samimi, yalın ve yozlaştırmadan kullanılır. Hem argodan, hem abartıdan uzak olabiliyormuş demek… Diren Özdoğal, harika bir oyunculukla selamladı geceyi… Şaziye Konaç, uzun yıllar sahnelenecek, duygusal bir Kıbrıs öyküsü kaleme aldı. İlişkilerin emek istediğini anlattı, yürek istediğini… Onca aldatma ve sahtelik arasında, ilaç gibi geldi “Kerpiç.

Her bir oyunun içeriklerine özellikle çok fazla değinmedim, detaya girmek istemedim… Sürprizi bozmayalım çünkü izleme şansınız var halen…

2, 9, 16, 17 Mayıs ve 1 Haziran’da, Lefkoşa Naci Talat Vakfı’nda bu farklı deneyime siz de ortak olabilirsiniz… Oyunların başlangıç saati 20:00. Biletler online olarak “GişeKıbrıs”ta…

kissa-genel.jpeg

kissa-afis.jpeg

 

Bu yazı toplam 3965 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar