Güney’de Elçilik Açan Türki Devletlere Haksızlık Ediyorsunuz…
KKTC’nin Türk Devletleri Topluluğu’na gözlemci üyeliği öyle akşamdan sabaha gerçekleşmedi; Türkiye’nin uzunca bir süreçte ısrarlı önerisi, talebi ve telkinleri sonucunda üye birçok devletin ihtiyatlı yaklaşımı ile kabul edildi.
Ardından kim tutar bizimkileri?!… Kısa süre sonra tam üyelik olacak dediler, KKTC’yi tanıyacaklar da dediler, doğrudan uçuşlar da olacak dediler… Dediler de dediler… Ve hep onlar adına ve onların ne yapacaklarına dair atıp-tuttular… Da… Güney Kıbrıs’ta elçilik açan dört TDT üyesi devletten bizimkilerin bu söylediklerine dair hiçbir doğrulama gelmedi… Kıbrıs Rum tarafı ise, bu bizimkilerin atıp-tutması üzerine, bu devletlerle temaslar ve ziyaretler yaparak gerçek durumun ne olduğunu öğrendiler; kendi hassasiyetlerini de belli ki muhataplarına bellettiler.
Ardından da bu devletlerin AB ile 12 milyar Euro bütçeli projeleri gerçekleştirmek üzere antlaşma yaptığı haberi bizimkilerin başına bomba gibi düştü… Peki, bu antlaşma da öyle akşamdan sabaha mı gerçekleşti?! Bizimkilerin tepkisi sanki de öyle olmuş gibi bir hava yarattı. Halbuki, Rusya-Ukrayna savaşından kısa süre sonra bu devletlerle AB’nin temasları başlamış. AB, Rusya’yı batı bölgesinde Ukrayna ile tamponlayacak ya, hele Ukrayna’yı NATO’ya da alacaklardı ya, Rusya’nın Ukrayna üzerindeki sosyal, ekonomik, politik ve kültürel etkilerini süreç içinde sonlandıracaklardı ya; benzerini Rusya’ya doğu bölgesinde de yapacaklardı ve bunun için de TDT üyesi bu dört devlet ile işbirliğine girilirse bunu başarabileceklerdi…
Dolayısıyla, neredeyse üç yıldan beri görüşülmüş, konuşulmuş, tartışılmış projelerden her iki tarafın da çıkarına olanlar belirlenmiş, tarafların mutabakatı sağlanmış. Akabinde de AB bu mutabakatın 12 milyarlık harcama bütçesini AB sistematiği içinde sonuçlandırma aşamasına gelmiş. Anlaşılan o ki, bu aşamada dananın kuyruğu kopmuştur; Kıbrıs Rum tarafı bizimkilerin TDT üyeleri adına KKTC ile ilişkileri konusunda atıp-tuttuklarını AB masasına koyup bu projeyi veto edeceğini söylemiştir mutlaka… Çare?! Kıbrıs Rum tarafı, bu projenin muhatapları olan TDT üyesi dört devletin KKTC’nin tanınmaması ile ilgili BM kararlarını kabul ve teyit ettiklerini resmen açıklamalarını ve dahi Kıbrıs’ta elçilik açmalarını koşul koymuş olabilir…
Sonuç?! Dört TDT üyesi Türki devlet Kıbrıslı Rumları tatmin edecek ve dolayısıyla AB ile hazırladıkları 12 milyar Euro bütçeli projelerini veto etmesini önleyecek açıklamayı yaptı… Sorun çözüldü, Güney’de elçilikler de açıldı. Çok mu zorlandı bu dört ülke bunları yapmak için?! Hayır; hiç de zorlanmadı… Kıbrıs Rum tarafı bastırdı ama o devletler de “maççez” olmadı ya… Zaten bilgileri olan bir konuda, bilgileri olduğu için KKTC’nin TDT gözlemci üyeliğine soğuk oldukları ve fakat Türkiye’nin ısrarlı girişimlerini de artık reddedemeyecekleri bir aşamada kabul ettikleri KKTC’nin gözlemci üyeliğini daha ileriye götürmeye niyetleri olmadığı gün gibi aşikardı. Tanıyacak olsalardı 15 Kasım 1983’te ilan edilmiş olan KKTC’yi bunca zaman niye tanımadılar?! Niye doğrudan uçak seferleri başlatmadılar?! Aralık 1991’de Sovyetler Birliği dağılınca bağımsızlığını ilan eden bu ülkeler diğer ülkelerle resmi ilişkilerin i kurmaya başladığında niye KKTC ile de resmi ilişkiye geçmediler?! Niye KKTC’nin gözlemci üyeliği söz konusu oldu da doğrudan tam üyeliği söz konusu olmadı, Türkiye niye doğrudan tam üyeliği değil de gözlemci üyeliği önerdi?! Yanıt gayet açıktır: KKTC’nin tanınmasını yasaklayan ilgili BM kararları… Ve hiçbir üye devlet de bunun cahili değildi, iddia edildiği gibi neyi imzaladığını bilmiyor da değildi…
Malumun inkarını marifet sayan bizimkilerin gerçekle ilgisi olmayan abartılı söylemlerle yapmaya çalıştığı siyaset belki iç siyasette bir ilgi uyandırdı ama ne TDT üyelerinde ne de uluslararası siyasette hiçbir karşılık bulmadı. Bulmasına da olanak yoktu, yoktur… Bu ülkeler olmayan bir şeyi yapmadı; bizimkiler onlardan olamayacak bir şeyi ısrarla istedi diye olacağı da yoktu, olabilecek olsaydı onlarca yıl içinde olurdu… Bir de bazı Azerbaycan yetkililerinden bu konuda “müjdeli - moral veren” açıklamalar gelmez mi?! Sanki onlar KKTC’yi tanıdı, tanıyacak?! Bakü’deki KKTC temsilciliğini resmi olarak KKTC’nin temsilciliği diye kayda geçirseler de başka etiket altında oralarda bulunuyor olmasına son verseler önce… Ankara’daki Azerbaycan Büyükelçiliğinin resepsiyonlarına KKTC Büyükelçisini de resmen davet etseler bari… Ve iddia ederim ve derim ki AB Azerbaycan ile 12 milyar Euro tutarında bir projeyi kabul etsin, onaylasın, Azerbaycan da Güney Lefkoşa’da büyükelçilik açacak…
Peki, bütün bunlar anormal mi?! Değildir… Ülkelerin dış ilişkilerini şekillendiren ve oluşturan siyasetleri kendilerinin çıkarlarına odaklıdır. Bunun da yadırganacak bir yanı yoktur. Bizimkilerin TDT üye ülkeleri ile ilişkilerinde geliştirmek istedikleri bizim çıkarlarımıza yöneliktir; onların kabul etmesi de kendi çıkarlarına hizmet etmesine bağlıdır; etmiyorsa, olmuyor. Dolayısıyla, kendi ülkelerinin çıkarlarına uygun buldukları AB projesini ve onun bütçesini kabul etmek KKTC’ye ihanet etmek anlamına gelmediği gibi hiç ama hiç de ilgisi yoktur. Sırf KKTC’yi üzmesinler diye reddetseler, kendi ülkelerinin çıkarlarını reddediyor olacakları gibi kendi halklarını menfaat kaybından dolayı üzecekler.
AB ile ortak proje üretip uygulamak için mutabakat sağlayan dört TDT üye devletine bu konuda bizimkilerin yaptığı açıklamalar yakışık değildir, haklı değildir; doğru da değildir. Bizimkilerin yaşadığı şok veya şok yaşarmış gibi kestikleri rol aslında kendi abartılı ve gerçekler dışı siyasetlerinin ve söylemlerinin açığa çıkması nedeniyledir… Bu sonucu hiç kestirememişlerse de, tabiri mazur görsünler, ‘siyasi cehaletlerinden’ kaynaklıdır. Türkiye Dış İşleri Bakanı Fidan’ın açıklaması da ‘Dört Türki devleti suçlayan, karalayan sözlerle daha fazla konuşmayın da rezil oluyorsunuz’ anlamındadır.
Bizimkilerin uydurduğu ‘Büyüklere masallar’la buraya kadar… AB ve dört Türki devlet ortaklaştıkları projelerin hayrını görsün, halklarına yararlı olsun.