1. YAZARLAR

  2. Süleyman İrvan

  3. Gizli kayıtlar, toplantı tutanakları ve gazetecilik
Süleyman İrvan

Süleyman İrvan

Gizli kayıtlar, toplantı tutanakları ve gazetecilik

A+A-

Gazetecilik tarihinde sızdırma bilgilerin haberleştirilmesine verilen en iyi örnek Pentagon Belgeleri’dir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Vietnam politikasına ilişkin kamuoyundan saklanan gizli belgeler, New York Times ve Washington Post gazetelerinde yayınlanmıştı. Belgeler, ABD hükümetinin, Vietnam’da savaşı sürdürme konusunda halka yalan söylediğini gösteriyordu.

Daha yakın tarihte dünya medyasının ilgi odağı haline gelen Wikileaks’te ise, gazeteci Julian Assange’ın “devlet sırrı” niteliğindeki ABD diplomatik yazışmalarını medyaya servis ettiğini biliyoruz. Elde edilen 250 binden fazla belgeye ilişkin haberler, El Pais (İspanya), Le Monde (Fransa), Der Spiegel (Almanya), Guardian (İngiltere) ve New York Times (ABD) gazetelerinde eş zamanlı olarak yayımlanmıştı.

İçinde bulunduğumuz yıl içinde ise, CIA ajanı Edward Snowden’in Guardian gazetesine sızdırdığı, dinleme ve izleme skandalı söz konusu. Yenidüzen’de 22 Ağustos tarihinde yayımlanan, “İngiltere hükümetinden Guardian’a müdahale” başlıklı haber, İngiliz hükümetinin ulusal güvenliği gerekçe göstererek Guardian gazetesinden elindeki belgeleri ya iade etmesini ya da imha etmesini istediğini aktarıyor. Gazetenin genel yayın müdürü Alan Rubsridger, belgeleri iade etmenin “kaynağa ihanet” anlamına geleceğini, bu nedenle imha etmeye karar verdiklerini söylemiş.      

Bir örnek de Türkiye’den verelim. Tarihe “İmralı Tutanakları” olarak geçen olayda Milliyet gazetesi, İmralı’da Abdullah Öcalan’la BDP heyeti arasında görüşmenin zabıtlarını manşetten yayımlamıştı.

Peki ya eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın cumhurbaşkanlığı ofisinde geçen, gizlice kaydedilmiş konuşmaların haberleştirilmesi? Bilindiği gibi, seçimlerin hemen öncesinde, 24 Temmuz’da bazı gazetelerde bu konuşmalara yer veren haberler yayımlanmıştı.

Son olarak, Yenidüzen’de 23 Ağustos’ta iki tam sayfa olarak verilen “DAÜ VYK Tutanakları” haberine değinelim. Haberden öğrendiğimiz kadarıyla tutanaklar gazeteye postayla gönderilmiş.

Biraz kafa karıştırıcı görünebilir ama yukarıda özetlediğim tüm haberlerin ortak özelliği, şu ya da bu şekilde sızdırılmış, belge, tutanak veya gizlice kaydedilmiş kayıtlar üzerine kurulu olması.

Son olay hariç (henüz çok yeni olduğu için), hemen hepsinde de gazetecilik tartışılmış. Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin, eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in ses kayıtlarının haberleştirilmesiyle ilgili olarak, 12 Eylül 2011 tarihinde yazdığı yazıdaki görüşleri önemli: “Koşaner’in o sözleri, ‘haber değeri’ni açıkça ortaya koyuyor. Bir Genelkurmay Başkanı’nın PKK ile mücadele konusundaki samimi düşüncelerini sergilediği o metni yayımlamamak düşünülemezdi bile. Bu ülkede yaşayan herkesin o konuşmayı bilmek hakkıydı. Ölçü de budur zaten. ‘Haber değeri’ dediğimiz kavramın temel dayanağı, ‘Kamu yararı olup olmadığı’dır. Eğer bir ‘ses kaydı’nın yayımlanması konusunda karar verirken ‘kamu yararı’ açısından bakmazsak pusulayı tutturamayız. Burada temel ölçümüz o ses ya da görüntü kaydının yasadışı yollardan elde edilip edilmediği olamaz. Elbette bir ses ya da görüntü kaydının illegal biçimde tespit edilmiş olması önemli bir unsur. Haberimizde konunun bu tarafını vurgular, faillerinin bulunması için çaba harcar, takipçi oluruz. Ama illegal de olsa bir ses ya da görüntü kaydı, kamuoyunun bilmesinde yarar olan bir bilgiyi gün yüzüne çıkarıyorsa –kontrol edip, teyidini almış olmak koşuluyla- onu yok sayamayız.”

Milliyet okur temsilcisi Belma Akçura da, “İmralı Zabıtları” haberine gelen eleştirileri değerlendirdiği 11 Mart 2013 tarihli yazısına şu saptamayla başlıyor: “Gazetecilikte basit kuraldır: Belge doğru mu? Kamu yararı var mı?”

Ben de Faruk Bildirici ve Belma Akçura’yla benzer düşünceleri paylaşıyorum. Bir belgenin yasadışı yollardan elde edilmesi hukuki bir meseledir. Eğer suçsa, zaten ilgili merciler soruşturma yapacaktır. Konuya gazetecilik açısından bakarsak, gazetecinin mutlaka cevaplaması gereken iki temel soru vardır. İlk soru, elde edilen bilginin, belgenin, tutanağın, ses kaydının ya da görüntü kaydının gerçek olup olmadığıdır. Gerçekliğinden emin olmadan yapılacak haberler, gazeteciliğe zarar verir.  İkinci soru, haberin yayımlanmasında bir “kamu yararı” olup olmadığıdır. Kamu yararını belirleyen ölçüt ise, söz konusu olayın toplumu ilgilendirip ilgilendirmediğidir.  Eğer toplumun “bilme hakkı” ön plandaysa, özel yaşama ilişkin değilse, editöryal süzgeçten geçtikten ve gereksiz ayrıntılar ayıklandıktan sonra haberin yayımlanması etik açıdan daha doğrudur. 

***
Muhabirliğin zor yanı

Gazetelerdeki muhabirler hemen her gün biz sıradan insanların nadiren tanık olduğu çok sayıda olaya tanık olurlar. Trafik kazalarını, intiharları, cinayetleri, tecavüzleri haberleştirirler. Ölü bedenleri gördüklerinde ne hissederler bilemem ama zor olsa gerektir bir trafik kazasında etrafa saçılan cesetlerin haberini yapmak.

Biz, okur olarak onlardan hem doğru bilgilerle yazılmış bir haber bekleriz hem de etik kaygıları gözardı etmemelerini. Aşağıda aktaracağım olay, muhabirliğin ne kadar zor olabileceğini gösteriyor.

Trafikte Kazasız Yaşam Derneği Başkanı Hüseyin Sevay, Yenidüzen’de 18 Ağustos’ta Meltem Sonay imzasıyla yayımlanan, “Adil ceza babasız bırakmaz” başlıklı habere ilişkin eleştirisini e-posta ile iletti. Önce eleştirisini özetleyeyim:
  
“Yenidüzen gazetesinin 18 Ağustos 2013 tarihli sayısının 10. sayfasında Lapta'da yakın zamanda bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş olan Tahsin Akıner kardeşimiz için düzenlenen eylemle ilgili haberle ilgili olarak derneğimizi rahatsız eden bazı hususlar hakkında sizden yardım rica etmek için yazıyorum. Bahsi geçen haberde bir trafik derneği olarak bizim de katıldığımız yazılmış, ancak bizim eylemde ne konuşma yaptığımızdan bahsedilmiş ne de yaptığımız konuşmaya yer verilmiştir… Dolayısı ile gazetede yer alan haberde konuşmacıların sadece bazılarına yer verilmesinin (1) gazetecilik etiğine aykırı olduğuna inanıyor ve (2) eylemde bulunup konuşma yapmamış gibi gösterilen derneğimizle beraber, adından yanlış şekilde bahsedilerek konuşma yapmamış gibi gösterilen Motosiklet Kazalarını Önleme Platformu'na ciddi bir saygısızlık edildiğini düşünüyoruz.”

Şikayetin özü şu: Girne-Güzelyurt yolundaki bir trafik kazasında yaşamını yitiren Tahsin Akıner’in ailesi, yakınları ve bazı sivil toplum örgütleri Lapta’da “kazalara ve verilen cezalara dikkat çekmek için bir eylem düzenlenmiş. Eylemde konuşmalar yapılmış. Ancak Yenidüzen muhabiri haberini yaparken bazı konuşmalara yer vermiş, bazılarına hiç değinmemiş. Gerçekten de aynı eylemi haber yapan Kıbrıs gazetesi ile Star Kıbrıs gazetesi her konuşmacıyı özetlemiş.

Meltem Sonay'ın yanıtı:
Meltem Sonaya yazdığı haberle ilgili şikâyeti ilettim ve bana bir yanıt göndermesini istedim. Yanıtı şöyle: "Trafikte yaşanan kazalar ve verilen cezalara dikkat çekmek için 17 Ağustos 2013 tarihinde, Tahsin Akıner anısına gerçekleştirilen eylemde, meslek hayatımın en zor günlerinden birini yaşadım. Aynı bölgede yaşadığım, kendisini ve ailesini yakından tanıdığım, trafik kazasında hayatını kaybeden Tahsin Akıner anısına düzenlenen eylemden, eyleme bir başka kazada bacağını kaybeden Mehmet Dereci'nin de katılmasıyla duygusal açıdan çok etkilenerek görevimi de tamamlayamadan ayrılmak durumunda kaldım. Kendimi iyi hissetmediğim için erken ayrıldığım eylemde, kaydedebildiğim bilgiler ve konuşmalarla  haberimi yazdım. Konuşmalarına yer vermediğim için eleştirilerini ileten Trafikte Kazasız Yaşam Derneği Başkanı Hüseyin Sevay ve diğer konuşmacılardan özür diler, herhangi bir art niyet olmadığını bildirmek isterim."

Açıkçası, Meltem Sonay, son derece insani bir gerekçeyle eylemin tamamını izleyememiş ve haberini izleyebildiği konuşmalarla sınırlandırmış. Okur temsilcisi olarak, Meltem Sonay’ın açığını gidermek amacıyla, Trafikte Kazasız Yaşam Derneği Başkanı Hüseyin Sevay’ın eylemde yaptığı konuşmayı, Star Kıbrıs’taki haberi yazan Haluk Doğandor’dan aktarıyorum:  “Bu kazaların nedeni sistemsizliktir. Trafik canavarı bizim içinde bulunduğumuz bu sistemsizlikten başka bir şey değildir. Bunu öncelikle fark etmemiz gerekir. Bu sorunlarımızın çözümü mümkündür, bu ülkede yetişmiş bu çözümlerin üstesinden gelecek insanlar mevcuttur. Ama devlet yapımız ne yazık ki bu insanların işbaşına gelecek ortamı yaratmaktan uzaktır. Dolayısıyla bizlere, halka çok büyük görevler düşmektedir.”
Ayrıca, eylemde bir konuşma yapan Motosiklet Kazalarını Önleme Platformu üyesi Ulun İrtem de, trafikte yol güvenliğinin sağlanması için önlemler alınmasını ve cezaların caydırıcı düzeye yükseltimesini istemiş. Onu da aktarmış olalım.

Bu yazı toplam 1822 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar