1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Federal çözüme angaje partiler, reform partileri”
“Federal çözüme angaje partiler, reform partileri”

“Federal çözüme angaje partiler, reform partileri”

Akademisyen, Yazar Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, 7 Ocak’ta yapılacak milletvekili seçimlerinden federal çözüme inanan kesimlerin seçimden güçlenerek çıkmasının önemli olduğunu söyledi

A+A-

Ödül Aşık ÜLKER

   Akademisyen, Yazar Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, 7 Ocak’ta yapılacak milletvekili seçimlerinden federal çözüme inanan kesimlerin seçimden güçlenerek çıkmasının önemli olduğunu söyledi.

   “Federal çözüme angaje olan partilerin reform partileri olduğunu da görüyoruz” diyen Prof. Dr. Kızılyürek, “7 Ocak seçimlerinin sonucunu hem iç politika hem de Kıbrıs sorunu açısından önemsiyorum” dedi.

   İlk defa Kıbrıs sorununa hiç değinilmeyen bir milletvekili seçimi propaganda süreci olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kızılyürek, “Hem yürüyüp hem de sakız çiğneyebilirsiniz. Yani hem Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakere sürecine katılırsınız, aktif olarak çözümden yana tavır alırsınız, görüş geliştirirsiniz aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun gündelik hayatındaki kalite artışını sağlamak için de öneriler ortaya koyarsınız. Bunlar birbirine engel değil” diye konuştu.

 

“Hem yürüyüp hem de sakız çiğneyebilirsiniz. Yani hem Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakere sürecine katılırsınız, aktif olarak çözümden yana tavır alırsınız, görüş geliştirirsiniz aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun gündelik hayatındaki kalite artışını sağlamak için de öneriler ortaya koyarsınız. Bunlar birbirine engel değil”

 

“Hem yürüyüp hem de sakız çiğneyebilirsiniz”

  • Soru: İki tarafta da seçim var. Kuzey’deki seçimler Kıbrıs sorununda direkt etkili değil, Kıbrıs sorunu gündemde değil. Güney’de durum nedir? Kıbrıs konusu seçimlerde nerede?
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Kuzey’de söz konusu olan milletvekili seçimleridir ve görüşmeleri toplum lideri yürütür ama yine de ilk defa Kıbrıs sorununa hiç değinilmeyen bir milletvekili seçimi görüyoruz, bunun üzerine biraz düşünmek lazım. Yeniden bir düş kırıklığı oldu, Crans Montana’dan sonra insanlar artık çözümün olacağına iyice inanmamaya başladı. Dolayısıyla daha çok iç konular gündeme geldi, hatta bence biraz da abartıyla gündeme geldi, “evimizi temizlemek” diye bir slogan çıktı ve giderek yaygınlaştı. Sanki iç politikada iyi işler yapmayı Kıbrıs sorunundaki müzakere süreci engelliyormuş gibi. Halbuki hem yürüyüp hem de sakız çiğneyebilirsiniz. Yani hem Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakere sürecine katılırsınız, aktif olarak çözümden yana tavır alırsınız, görüş geliştirirsiniz aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun gündelik hayatındaki kalite artışını sağlamak için de öneriler ortaya koyarsınız.

 

“7 Ocak seçimlerinin sonucunu hem iç politika hem de Kıbrıs sorunu açısından önemsiyorum. Kıbrıs sorunu bağlamında önemsiyorum çünkü 2018’de müzakereler bir şekilde yeniden başlayacak. Dolayısıyla federal çözüme inanan kesimlerin seçimden güçlenerek çıkması bence önemlidir”

 

Bunlar birbirine engel değil. Kıbrıs Türk toplumu önemli sorunlarla karşı karşıyadır ama bu sorunların bir kısmı yapısal sorunlardır. Yani hükümet değişikliğiyle hemen giderilebilecek sorunlar değildir. Diğer taraftan kimin hükümet ettiği her zaman çok önemlidir. Her seçim çok önemlidir. O bakımdan 7 Ocak seçimlerinin sonucunu hem iç politika hem de Kıbrıs sorunu açısından önemsiyorum. Kıbrıs sorunu bağlamında önemsiyorum çünkü 2018’de müzakereler bir şekilde yeniden başlayacak. Dolayısıyla federal çözüme inanan kesimlerin seçimden güçlenerek çıkması bence önemlidir. Ayrıca federal çözüme angaje olan partilerin reform partileri olduğunu da görüyoruz. Örneğin, CTP’nin, TDP’nin kadrolarına baktığımız zaman, hem çözüme inanan, hem de Kıbrıs Türk toplumunda ciddi reformlar yapabilecek kadrolar olduğunu görürüz. Reform sadece niyet meselesi değil aynı zamanda kadro ve beceri işidir de.

 

Güney’deki seçimler...

  • Soru: Güney’deki adayların Kıbrıs sorunuyla ilgili duruşlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Kıbrıs sorunu seçim kampanyasında konuşuluyor. Önemli adaylardan biri Nikolas Papadopulos, kampanya boyunca Kıbrıs sorununu Anastasiades’e karşı bir koz olarak kullanıyor. Anastasiades’in çok fazla taviz verdiğini, dolayısıyla Anastasiades’in önerilerinin kabulü halinde, o zeminde bir çözüm olursa adanın Türkleşeceğini söylüyor. O, seçim stratejisini tamamen Kıbrıs sorununda strateji değiştirme, başka bir çözüm modeli arama üzerine kurmuş. Bunun içinde üniter devlet öğelerinin çok güçlü olduğu birşeyler söylüyor. AKEL ve Malas cephesinde de Kıbrıs sorunu gündemde, orada da Anastasiades’in yeteri kadar gayret sarfetmediği üstünden bir eleştiri var. Anastasiades bu iki eleştiriye cevap vermek üzere tavır alıyor, dolayısıyla da kampanyada Kıbrıs sorunu bol bol konuşuluyor. Bu seçimin en büyük kaybedeni Lillikas oldu. Çok yalnız kaldı, parti tabanından bir takım insanlar Papadopulos’a destek verdi. Dolayısıyla onun umduğu dağlara kar yağdı. 

    Kısacası seçimde gerçek anlamda üç aday yarışıyor, Papadopulos, Malas ve Anastasiades. Birinin ikinci tura geçeceği kesin, diğer iki adayın ne yapacağı çok önemli. İkinci tura Anastasiades ile Papadopulos mu, Anastasiades ile Malas mı kalacak? 
    Eğer Papadopulos ikinci tura kalırsa seçimi kaybedeceği kesindir. Fakat %40’ların üstünde bir red cephesiyle “federal çözüme hayır”, “müzakere parametrelerine hayır” diyen bir grubun Anastasiades’in karşısında durması halinde, Anastasiades seçimi kazansa da hamle yapması zorlaşacaktır. Bu yüzden Anastasiades’in Papadopulos karşısında seçimi kazanması çok da zafer olmaz, federal çözüm ve referanduma gitmekten imtina edebilir.
    O bakımdan Malas’ın ikinci tura kalması çok önemlidir. İkinci turda evetçi, federal çözüme inanan Malas ile potansiyel evetçi Anastasiades’in yarışması müzakere ve çözüm perspektifleri bakımından önemlidir. 
    Papadopulos bütün red cephesinin desteğine rağmen ikinci tura geçememesi durumunda red cephesi büyük bir darbe almış olur. Ondan sonra hem Anastasiades, hem AKEL çok daha özgüvenli olarak sürece asılabilirler.

 

“Taraflar ön koşul anlamına gelecek şeyler söylememeli”

  • Soru: Seçim sonrasında ne bekleyebiliriz? Liderler bazı açıklamalar yapıyor, Sayın Akıncı takvimden bahsediyor, “Kıbrıs Türk tarafından  kaynaklanmayan bir çözümsüzlük olursa durumumuzun ne olacağını önceden bilmek isteriz” diyor, Sayın Anastasiades “garantörlüğe, tek yanlı müdahale hakkına ve yabancı asker varlığına son verilmeden çözüm olmaz” gibi açıklamalar yapıyor. Bunlar ön koşul mu?
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Ön koşul olduğunu düşünmüyorum ve çok fazla da önem vermiyorum. “Müzakere süreci tıkanırsa Kıbrıs Türk toplumunun statüsü ne olacak” dediğiniz zaman aslında “bu müzakere sürecinde çözüm olmazsa biz artık devletimizin tanınmasını istiyoruz” diyorsunuz, Kosova modeli gibi. Türk tarafında bazı çevrelerin kafasında “Rumlar bir kez daha ‘hayır’ desin ki biz bundan ayrı bir devlet çıkaralım” fikri mutlaka bir yerlerde vardır. Fakat ben bunun Kıbrıs koşullarında geçerli olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Kıbrıs sorununun, Kıbrıs’taki statünün Kosova ile alakası yok, ayrıca Kosova’nın bağımsızlığı tanınırken, “bu Kıbrıs için geçerli bir model değildir” diye bir madde düşüldü. Eğer çözüm iradesi yoksa çok müzakere masası kurulur, dağılır ama “tanınma” olmaz. Kıbrıs’taki statüko çok uzun yıllar daha devam eder.
    Ne bir taraf, ne diğer taraf ön koşul anlamına gelecek şeyler söylememeli. Zaten söyledikleri zaman da bunu sonuna kadar sürdüremiyorlar. Anastasiades “güvenlik ve garantiler konusunu konuşup anlaşmadan diğer konular konuşulamaz” demişti, öyle olmadı, olmaz, olamaz. O yüzden bunları önemsememek lazım. 
    Formül şudur: Nasıl Crans Montana’da iki masada istişare edilmişse, yine iki masa olacaktır. Bir masada garantiler ve güvenlik, diğer masada da iç konular konuşulacaktır. Bunlar birbirlerine zaman zaman eklemlenecektir. Bu formül değişmez. İç konularda epeyi yol kat edildiğini ve iç konularda gelinen noktada yaşanan tıkanıklığın garantiler ve güvenlik meselesinden doğduğunu biliyoruz. O zaman demek ki garanti ve güvenlik meselesindeki hamleler sürecin kaderini belirleyecektir. Durum böyleyse, garantörler belli. Anastasiades ve Akıncı’dan ziyade özellikle Türkiye ve Yunanistan’a bakmak lazım. Türkiye ve Yunanistan garantiler meselesinde Kıbrıs’taki toplumların beklentilerini uzlaştırabilecek bir formül üretebilirler mi? Şunu da eklemek lazım, boşlukta müzakere etmiyoruz, sıfırdan başlamıyoruz, ortada Guterres çerçevesi vardır. Eğer BM Genel Sekreteri Guterres bu sürece yeniden müdahil olacaksa, bu, onun çerçevesinin ilke olarak kabul edilmesiyle olacaktır. Dolayısıyla taraflar birbirlerine ön şart koşacağına, Sayın Guterres’e çerçevesini kabul edip etmediklerini çok açık ve sarih şekilde, amasız söylemelidir. Guterres çerçevesini amasız kabul etmekten başka hiçbir şey bu süreci başlatmaz. Dolayısıyla biri ön şart koşuyorsa, bu Guterres’tir, ne Anastasiades’tir ne Akıncı’dır. 
     Guterres çerçevesinin birinci maddesinde garantilerle ilgili, açık bir şekilde Türk tarafına mesaj veriliyor, “1960 garanti anlaşması devam edemez”. Türk tarafı açık şekilde buna yanıt vermek zorundadır. 

 

 “Türk tarafı Garanti Anlaşması’nın ortadan kaldırılmasını net bir şekilde kabul etmezse yol kat edemeyiz”

  • Soru: Türkiye’nin bu konudaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz, gözden geçirilebileceğini söylüyor? 
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Gözden geçirmekten söz etmiyoruz artık, Türk tarafının vereceği yanıt daha net ve sarih olmalı. Garanti Anlaşması kalkmalıdır. Guterres çerçevesi bunu açıkça belirtiyor. Anlaşmanın hayata geçirilmesini gözetleyecek bir mekanizmadan söz ediyor. Türk tarafı Garanti Anlaşması’nın ortadan kaldırılmasını net bir şekilde kabul etmezse yol kat edemeyiz.
    Diğer nokta Rum tarafını ilgilendiren meseledir. Güvenlik dediğimiz zaman asker gündeme geliyor. Asker meselesinde de Rum tarafı “sıfır asker” gibi bir politikayla gelirse yine bir yere gidemeyiz. Çünkü bütün BM kararlarında yabancı askerlerin çekilmesinden söz edildiği zaman kastedilen Temmuz 74’te ve sonrasında adaya gelen askerlerdir, yani kastedilen Türk Alayı ve Yunan Alayı değildir. Türk Alayı ve Yunan Alayı İttifak Anlaşması çerçevesinde meşru olarak buradadır. Rum tarafının da bunu anlaması lazım.
    Kanaatimce Türkiye bir Türk alayını adada bırakmadan çözüme gitmez. Bunun jeopolitik değeri olduğunu düşünmüyorum ama sembolik değeri vardır.Ayrıca, Türkiye iç politikasında da rolü vardır. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayatının en önemli seçimi olan 2019 seçimine doğru giderken burada 650 asker bırakmaktan vezgeçeceğini düşünmek saflık olur. Rum tarafı Yunan alayıyla birlikte bir Türk alayını burada kabul etmek durumunda kalacaktır, Türk tarafı da bunun karşılığında garanti anlaşmasından vazgeçtiğini söyleyecektir. Uzlaşma buradadır. Gizli diploması veya mekik diplomasisiyle bir hazırlık olacaksa, bu noktada olacaktır. Nitekim Türkiye ile Yunanistan istişare etmeye başlamışlardır bile. Guterres bu noktada netlik istiyor, Crans Montanada’daki masa tam da bu noktada dağılmıştır.  
     
  • Soru: Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bu dönemde Yunanistan’ı ziyaret etti. Çok uzun zaman sonra bir Türkiye Cumhurbaşkanı Yunanistan’a gitmiş oldu. Kıbrıs konusu açısından bu ziyaretin veya zamanlamasının bir anlamı var mı? 
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Sayın Erdoğan’ın Atina ziyaretinde hem Kıbrıs konusu hem de Türk-Yunan ilişkileri açısından iyi şeyler oldu diye düşünüyorum. Kıbrıs meselesinde hem Erdoğan, hem de Çipras Kıbrıs sorununun bitirilmesi gerektiğine dikkat çekti, o noktada ortak duruş sergilediler. Ben, Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözmeye dönük hamleler yapacağını düşünüyorum. Türkiye dış politikası ve ülkenin genel çıkarları bunu gerektirir. 

 

Çözümün anahtarı...

  • Soru: Çözümün anahtar konuları nelerdir?
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Kıbrıs Rum toplumu ve liderlerinin Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği konusunda kafalarının çok net ve sarih olması lazım. Siyasi eşitlik etrafında oyun olmaz, sulandırmayı kimse kabul etmez. Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türklerin siyaseten eşitlik statüsünü dipnotsuz ve amasız olarak kabul ediyorlar mı?” Bu soruya çok açık olarak yanıt vermeleri gerekiyor. Öte yandan Kıbrıslı Türklerin de cevaplaması gereken bir soru var: “Türkiye’yi federal Kıbrıs’ın neresinde görüyorlar? Türkiye’nin müdahale hakkına sahip garantör bir ülke kalmasını mı istiyorlar?” Bunu Kıbrıs Rum toplumu asla kabul etmez. Türkiye’yi haritanın neresine koyduğunuz çok önemlidir. Bu öyle bir konum olmalı ki, Kıbrıs Rum toplumu tarafından da kabul edilir olsun. Kısacası, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerin eşitliğini kabul etmesi, Kıbrıslı Türklerin de Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkıyla donatılmış garantör ülke olamayacağını anlaması, çözüm açısından kilit noktalardır. 

 

“Gelecekte Akıncı-Anastasiades, Hristofyas-Talat göremeyebiliriz”

  • Soru: İki taraftaki seçimlerin sonuçları toplumların çözüm konusundaki iradesiyle ilgili mesaj verir mi? 
  • Prof. Dr. Kızılyürek: Toplumların gidişatını anlamak için biraz geçmişe gidelim. 2004’te iki toplum sandık başına gittiler ve iki farklı karar verdiler, biri çözüme “evet” dedi, öteki “hayır” dedi. Ondan sonraki gelişmelere baktığımız zaman Annan Planı’nı berhava eden Tassos Papadopulos ilk seçimde ikinci tura geçemedi ve Dimitris Hristofyas geldi. Hristofyas’ın 2004’teki pozisyonunu bir tarafa koyalım, geleneksel olarak çözüme sıcak bakan partiden gelen biri olarak, 2008’den sonra Sayın Talat’la yapılan müzakerelerde dönüşümlü başkanlık gibi önemli bir takım konularda görüş birliği oldu. Sonrasında, 2004’te “evet” diyen Anastasiades iktidara geldi. Bu seçimlerde de ikinci turda büyük bir ihtimalle çözüme sıcak bakan Malas ile çözüme açık olan Anastasiades yarışacak. Demek ki, her şeye rağmen Rum toplumunda çözüme açık güçler hala önemli rol oynuyor.
    Türk toplumunda 2004’ten sonra Talat ve Akıncı seçildiler. Kıbrıs Türk toplumu federal çözüme sıcak bakan iki evladını sahaya sürdü. Talat önemli görüş birliklerine imza attı, son müzakere sürecinde ise çok yol kat edildi, konuşulmayan konular konuşuldu. Dolayısıyla toplumlardan yola çıkarak çok karamsar bir tablo çizmeyi doğru bulmuyorum. Eğer irade varsa çözüm olabilir diyebileceğimiz bir noktadayız. Ancak mevcut statükonun gidişatı ve toplumların içinde, derinliklerinde yaşanan değişiklikler çözüm perspektifini ve toplumların çözüme bakışını giderek olumsuz yönde etkiliyor. Dolayısıyla “her zaman Talat, Akıncı, Anastasiades, Malas göreceğiz” diye düşünmememiz lazım. Bölünmüşlük giderek yeni ve farklı yaklaşımlara sahip siyasi elitler üretiyor. Ayrıca şurası da gerçektir ki, çözüm için sahaya inen liderlerin başarısız olmaları, karamsarlığın ve milliyetçiliğin güçlenmesine yol açar. Bu yüzden, 2018’de müzakereleri sürdürecek olan liderlerin sorumluluğu tarihidir. Yeni bir başarısızlıktan sonra, gelecekte iki toplumda kimlerin liderlik yapacağı konusunda tahminde bulunursam, artık Akıncı-Anastasiades, Hristofyas-Talat göremeyebiliriz derim...

 

ozel-haber-gorsel-154.jpg

Bu haber toplam 3797 defa okunmuştur