Eskiden gelen…
Osmanlı İmparatorluğu’nun işgal ettiği yerlerde o yerin toplumu ve yaşam biçimi üzerinde nasıl bir dizayn uyguladığını sordum yapay zekâya…
Şöyle cevapladı özet geçerken;
“-Yerel yöneticiler, sadakat gösterdikleri sürece görevde kalabilirlerdi.
-Eski yapıyı tamamen yıkmaz, adaptasyonla kendi sistemine entegre ederdi.
-Dini ve etnik çeşitliliğe müsamaha gösterir, ama uzun vadede Osmanlı kimliğini işlerdi.
-Yerel halkı korur ama vergi ve idari düzeni kendi lehine kurardı.”
Bu sistem, hem kontrolü kolaylaştıran hem de toplumsal huzuru (en azından başlangıçta) sağlayan bir yöntemdi.
Bu uygulamaları daha sonra yerelleştirerek, örneğin Balkanlarda nasıl bir düzenleme yaptığını da özetledi yapay zekâ;
Balkanlar’da Osmanlı;
“-Yerel kimlikleri tanıdı ama zamanla Osmanlı kimliğini baskın hâle getirdi.
-Dini ve sosyal yaşama dokunmadan kendi yönetim sistemini kurdu.
-Uzun vadede hem bir Müslüman nüfus oluşturdu hem de çok kültürlü yapıyı korudu.”
Bunları okuduğumuzda Osmanlı İmparatorluğu’nun elde ettiği topraklarda yaşayan toplumları nasıl bir toplumsal politikayla kendi hegemonyası içine aldığını görüyoruz.
Yerel yöneticilerin örneğin, sadakat gösterdikleri sürece görevde kalabildiklerini öğreniyoruz bu bilgilerden… Bir yerlerden tanıdık geliyor gibi bu bilgi.
Dini ve etnik çeşitliliğe sanki o eski zamanlarda daha bir saygı gösteriliyor ama baskı uygulamadan belki akılcıl! bir şekilde bazı yöntemlerle yine de Müslümanlığı çekici kılıyorlardı.
Örneğin Müslüman olanlardan vergi alınmazken, devlet kademelerinde de yükselme avantajları sağlanırdı.
Bütün bunlar yapılırken yerel kimlikler tanınmış ama zamanla Osmanlı kimliği baskın hale getirilmiş.
Dini ve sosyal yaşama dokunmadan kendi yönetim sistemini kurmuş. Dini ve sosyal yaşama dokunmamışlığı en azından kısa vadede anlayabilmek mümkün.
Çünkü uzun vadede Müslüman bir nüfus oluşturulmuş ama çok kültürlü yapı da korunmuş.
Aşağı yukarı böyle anlattı yapay zekâ sorduğum sorulara yanıt verirken…
O zamanlar Osmanlı belki de büyüklüğünün rahatlığıyla da oldukça sabırlı davranmış, sıkıştırmamış, acele etmemiş, zamanla, bazı teşviklerle sezdirmeden Müslümanlaştırma, Osmanlılaştırma politikasını uygulamış koskoca İmparatorluğun üzerine rehavet, yorgunluk ve güneşin batışının karanlığı çökmeden…
Neden yazma gereği duydum şimdi bunları, bilemedim.
Teknofest mi, silah pazarı mı?
Teknofest dediler, teknoloji dediler, yapay zekâ dediler, iletişim dediler ama dört gün süren yayınlarda biz hep savaş uçakları, askeri helikopter ve diğer araçlar, askerler, silahlar vs. seyrettik ekrandan...
Damat Bayraktar, silahlarını sergilerken KKTC’nin eskittiği, belki de bu günler için kapattığı eski Ercan’ın apronunda, bazı bağlantılar da kurulmuş olabilir o esnada… SİHA’lar, İHA’lar, elektronik askeri aletler birilerinin talebi doğrultusunda satılmış ve ön paralar da alınmış olabilir yine Külliye’nin kurdelasını Erdoğan’dan hemen önce koparan Tatar’ın acemiliği sırasında…
Türkiye’nin yandaş medyasının “Kıbrıslılar Teknofest’i doldurdular” yayınları arasında bu iş için Türkiye’den getirildiklerini söyleyenlerin açıklamalarını da duyduk. Bu açıklamalar yanında Teknofest’i gezenlerin ve askeri araçların gösterilerini izleyenlerin kimler oldukları da görülüyordu zaten ekranlarda…
Türkiye’den izleyenler için tanıdıktılar ama Osmanlı’nın da zamanla biçimlendirdiği toplum yapısına uygun olmayan görüntülerdi Kıbrıslı Türkler açısından…







