Dörtlüleri Yakanların Memleketi
Ülkenin en sıcak günleri, sabahın erken saatlerinde işe gitmek için yola çıkıyorum. Lefkoşa’da, kavurucu temmuz sıcağına uyanan şehrin yolları kalabalık. Herkes işine yetişme telaşında. Dümenin başındayım. Önümde ilerleyen araç aniden duruyor, görünürde hiçbir sebep yok. Sadece dörtlüler yanıyor. Sürücü rahat. Yolun ortasında yolcu indiriyor. Arkada bekleyen arabalar, onun geçici krallığında rehine olmuş bekliyor.
Artık günün her saatinde bu gibi durumlara alıştık, normalleştirdik. Trafikte bir tür “ben istisnayım!” davranışı haline gelen bu dörtlü ışık alışkanlığı aslında büyük bir saygı eksikliğinin trafiğe yansıması. Herkesin uyması gereken kurallar varken bazıları için bu kurallar geçerli değil. Onlar aceleci, onların işi hep daha önemli. Kurallar onların olduğu yerde esner. Yolun ortasında duran araç ile sistemin ortasında duran kibirli zihin arasında aslında fark yok. Ve bu hal sadece trafiğe değil hayatımızın her alanına sızmış durumda.
Ülkemizin yıllardır çözemediği büyük sorunları var. Her geçen gün bu sorunlara yenileri ekleniyor. Son yılarda çözümsüzlük, umutsuzluk ve temsiliyet eksikliği. Şimdi bunlara bir de yeni bir sorun eklendi, her geçen gün artan görgüsüzlük ve vurdumduymazlık. Küçük gibi görünen bu davranış aslında kocaman bir zihniyet bozukluğunun habercisi. “Ben bilirim, ben dururum, siz beklersiniz” tavrının siyasetteki karşılığı da çok uzaklarda değil.
Bu dörtlü lamba yakıp yolun ortasında duran zihniyetin hemen yanına kimi zaman daha büyük bir araç yanaşıyor. O da dörtlüleri yakıp duruyor. Onun varlığı ile birlikte ilk sürücü daha da rahatlıyor. Çünkü biliyor ki ne yaparsa yapsın sırtı kollanacak. Yol tıkanmış, insanlar beklemiş umurlarında değil. Ülkemizde hep böyle oldu, biri durdu, öbürü ona durabilirsin dedi. Biri bekletti, diğeri beklet ama dikkatli ol dedi. Bu ortaklık halkın geleceğini rehin alan bir konfor alanı yarattı. Artık o dörtlüler sadece bir uyarı değil, arkasında koca bir suskunlukla duran bir iradenin işareti…
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor. Ülkemizin kaderi yine bir kişinin eline teslim edilecek. Mevcut cumhurbaşkanı yıllarca üzerine inşa edilen modeli bir anda yok sayarak halk tarafından benimsenmeyen bir modelin temsilcisi oldu. O modelde çözüm yok, umut yok. Barış ise sadece içi boşaltılmış bir söylem.
Mevcut Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs konusundaki yaklaşımı da tıpkı trafikteki dörtlüleri yakmışlar gibi olduğu yerde duruyor. Ne sağa çekiyor ne ilerliyor. Yol istemiyor, yol vermiyor. Dörtlüsünü yakıp bekliyor. Çünkü onun zihninde zaman durmuş durumda. Çünkü onun siyaseti, ilerlemenin değil, bekletmenin ve unutturmanın siyaseti.
Oysa bu halk artık yolda beklemekten yoruldu. Çözüm için, barış için, ortak bir gelecek için yeni bir yön, yeni bir ses arıyor.
Bu ülkenin gençleri göç ederken, yaşlıları umudunu yitirirken, trafiğin ortasında dörtlüsünü yakıp duran bir anlayışla yol alamayız.
Liderlik, başkalarının yolunu kapatarak değil, hep birlikte gidebileceğimiz yollar açarak olur.
Ülkemizin hem trafikte hem siyasette yeni bir yol haritasına ihtiyacı var.
Çünkü biz artık sadece birlikte var olmak istiyoruz.
Ve bu ülke artık dörtlüsünü yakıp olduğu yerde duranları değil, uzunlarını yakıp hepimize yol gösterecek olanları hak ediyor.







