Yenidüzen’de bu hafta rotamızı İtalya kıyılarına, Salerno’ya çeviriyoruz…

   Salerno, İtalya’nın Campania bölgesinde bulunan bir sahil kenti.

   Napoli’den çıkıp da kısa bir yolculuğun ardından vardık Salerno’ya. Daracık sokaklarında yürüken karşımıza çıkan Orta Çağ kiliselerinin çevresindeki, kafelerinde otururken düşündüm, dışarıdan baktığımızda büyük ve soğuk görülen Salerno’nun aslında kendine has yapısıyla ne kadar da sıcak olduğunu.

***

   Avrupa’nın en güzel kentlerinden biri olarak kabul edilen Salerno, yeşile bürünmüş sahil şeridi, tarihsel dokusu ve güzel manzarasıyla, misafirlerini büyüleyen bir atmosfere sahip.

   Sakin ve sessiz bir kent olan Salerno, dinlendirici ve açık bir Akdeniz görüntüsüne sahip güzel bir liman kenti.

***

   Geçmişin izlerini bulabileceğiniz eski kent bölgesi, iyi korunmuş. Küçüt geçitler, daracık yolları ve tarihin izleriyle sizleri tarihte bir yolculuğa çıkarıyor.

***

   6 yıllık aranın ardından İtalya’ya ayak bastığımda ilk hissettiğim şey, zamanın burada farklı aktığıydı. Napoli’nin gürültüsünü geride bırakıp trene bindiğimde, pencereden görünen manzara yavaş yavaş değişmeye başladı.

   Dağlar denize yaklaştı, ışık yumuşadı, hava tuzla karıştı.

   Trenin son durağına, Salerno’ya vardığımda ve trenden indiğimde sanki başka bir dünyaya geçmiş gibiydim.

***

   İstasyondan çıktığımız anda yüzümüze çarpan deniz rüzgârı, beni bir anda kendime getirdi. Şehrin kokusuna karışan tuz ve limon kokusu hâlâ burnumda.

   Elimde not defterimle, Lungomare Trieste boyunca yürümeye başladım. Geniş bir sahil yolu, sıra sıra palmiye ağaçları ve Akdeniz’in kıpır kıpır maviliği…

***

   Burada kimse acele etmiyordu... Deniz kenarındaki banklara oturan çiftleriyle, bir köşede oynayan çocuklarıyla, zamanın koşturmadığı dingin bir kent...

***

   Ağır adımlarla Salerno’nun kalbine, Via dei Mercanti sokağına indim. Daracık sokaklar, taş duvarlara asılmış çiçek saksıları, eski evlerin balkonlarından sarkan çamaşırlar…

   Bugün bu sokakta yürürken, yüzyıllar öncesinin taş kemerlerinin altında modern butiklerin, kahvecilerin ve fırınların sıralandığını görürsünüz. Her köşede, geçmişle şimdi el sıkışır gibidir.

Her köşe, sanki bir film sahnesi gibiydi.

   Sonra Salerno Katedrali’ne yani “Duomo di Salerno”ya uğradım. Avlusundaki sütunlar, Arap ve Norman mimarisinin bir karışımıydı; geçmiş yüzyılların hikâyelerini fısıldar gibiydi.

   11. yüzyılda inşa edilen Duomo di Salerno, şehrin en etkileyici yapılarından biri. Katedral, Aziz Matthew’un kalıntılarını da barındırıyor.

   İtalya’nın en güzel Orta Çağ kilisesi olarak kabul edilen Duomo di Salerno kentin ihtişamlı

tarihini gözler önüne sermekte.

   Normanlar tarafından 11. yüzyılda yaptırılmış ve daha sonra 18. yüzyılda estetik olarak yeniden yapılanması gerçekleştirilmiş bu devasa katedral 1980’deki büyük depremde ciddi zarar gördükten sonra, önemli bir restorasyon geçirmiş ve eski büyüleyici güzelliğine kavuşmuştur.

   Freskleri, vitrayları, kabartmaları ve incelikli süslemeleri ile adeta âşık olacağınız yapının 12. yüzyıldan kalma muhteşem ana girişi, Porta dei Leoni’nin merdiven dibindeki mermer aslanlardan alıntılanmıştır. Zarif kemerlerle çevrili, 12. yüzyıldan kalma çan kulesinin avluya uzanan manzarası

büyüleyicidir.

   11. yüzyılda İstanbul’da dökülen büyük bronz kapıları üç koridorlu iç mekânı Barok mimari izleri taşımaktadır.

   Kilise boyunca olağanüstü ayrıntılı ve renkli 13. yüzyıl mozaik çalışmalarının eşliğinde dolaşırken, sağdaki apsiste çarpıcı freskler ve eşsiz mozaikler içeren Cappella delle Crociate’yi yani Haçlı Seferleri Şapeli’ni görürsünüz. Bu ismi almasının sebebi haçlıların silahlarının burada kutsanmış olmasıdır.

   Katedralin sunağının altında 11. yüzyıldaki Papa VII. Gregory’nin mezarlığı da bulunmaktadır.

   İçeri girdiğimde loş bir ışık tüm mekânı dolduruyordu. Mermer zeminde yankılanan adımlarım, yavaş yavaş sessizliğe karıştı. Bir köşeye oturup sadece izledim.

   Bu şehir, geçmişle bugünü birbirine zarifçe bağlamıştı...

***

   Salerno’nun bir diğer önemli özelliği de 9. yüzyılda Avrupa’daki tıbbi bilgi ve gelişmelerin en önemli kaynağı olan “Schola Medica Salernitana”nın doğduğu yer olmasıdır. Kent o yıllarda Avrupa’daki tıp eğitimi üzerinde önemli etki bırakmıştır.

***

   Akşamüstü sahile geri döndük.

   Güneş yavaş yavaş denizin üzerine süzülürken, gökyüzü altınla mor arasında bir renge büründü.

   Limanda balıkçı tekneleri kıyıya yanaşıyor, dalgaların sesi uzaktan bir ninni gibi geliyordu.

   Bir banka oturup, kendimi bu ışık huzmesine ve usul usul işittiğim ninniye bıraktım.

   Karşımda deniz, arkamda şehrin uğultusu…

   Salerno, Akdeniz’in yumuşak ışığında parlayan taş sokakları, limana vuran dalgaların ritmi ve tarihin sessiz fısıltılarıyla ziyaretçisini sarıp sarmalıyor.

***

   Amalfi’ye de buradan bindiğimiz feribotla yol aldık.

   Feribot saatimizi beklerken deniz kenarında oturup kahvelerimizi yudumladık.

   Belki Amalfi, Positanoo ve Ravello kıyıları daha ünlü olabilir, ama Salerno’da hissettiğim şey, burada bir turist değil, kendi şehrimde olduğum hissiydi...

   Amalfi’ye bir başka yazımızda değineceğiz, şimdi yine Salerno’ya dönelim.

***

   Şehrin pazarına göz gezdirdim... Taze limonlar, zeytinler ve peynirler revaçta...

   Ve tabii ki deniz ürünleri...

   Restoranlarında lezzetli makarnaları tatmak, çok çeşitli şaraplarından içmek, şehrin dinginliğiyle birleşince, damak zevkiden mideye ulaşan bir huzuru beraberinde getiriyor.

***

   Salerno, gösterişten uzak ama kendine güvenen bir şehir.

   Tarihini bağırarak değil, fısıldayarak anlatır.

   Belki de bu yüzden her ziyaretçi, şehirden bir parça huzurla ayrılır.

***

   Zaman darlığından gezemediğim yerler var Salerno’da... Yine geleceğim...

   Arech’nin Evi, Museo Virtuale della Scuola Medica Salernitana, Arkeoloji Müzesi ve Pinacoteca Provinciale Müzesi mutlaka ziyaret edilmesi gereken diğer yerler.

   Yolunuz Napoli’ye düşerse, yaklaşık 1 saatlik mesafede bulunan Salerno’yu da mutlaka ziyaret edin. Burası sizi öyle bir kucaklayacak ki,ayrılmak istemeyeceksiniz.