Cumhurbaşkanı Makarios’un Dr. Küçük’e Cevabi Mektubu (Eylül 1961)
Başpiskopos Makarios Dr. Küçük’e mektubundan ötürü teşekkür ederek söze başlar ve bir sitemde bulunur. Böyle bir mektup yazmaya gerek olmadığını, bu konuları kendisiyle konuşabileceğini söyler ama madem mektup yazmıştır, kendisinin de mektupla cevap verdiğini ve Dr. Küçük’ün gündeme getirdiği konuları sırasıyla ele aldığını belirtir.
1) Öncelikle, Bakanlar Kurulunda tartışmaların çok uzun sürmesinin Rum bakanların antagonistik tavrından kaynaklanmadığını söyler. Bu durumun başka nedenleri olduğunu ileri sürer:
a) Bakanlara gerekli yetkilerinin delege edilmemesi.
Bakanlıklara gerekli yetkiler verilmediği için, bir memurun çözebileceği basit konuları bile bizzat bakanın kendisi ele almak zorunda kaldığını söyler.
Makarios bu durumdan Türk bakanları sorumlu tutar, “çünkü”, der “bakanlıklara yetki devrine Türk bakanlar hararetle karşı çıkıyor.”
Makarios, görüşünü haklı göstermek için Türk bakanlarının özellikle Maliye bakanına basit konularda bile yetki devrine itiraz ettiğini ileri sürer ve bir dizi örnek gösterir.
b) Bazı bakanların Bakanlar Kuruluna öneri getirmeden önce diğer bakanlarla (örneğin Maliye bakanlığıyla) temas kurup görüş alış-verişinde bulunmamasının uzun tartışmalara ve ertelemelere yol açtığını ileri sürer ve bunun özellikle Tarım Bakanı için geçerli olduğunu iddia eder. (Tarım Bakanının Kıbrıslı Türk olduğunu hatırlatalım NK)
c) Türk bakanlar hiçbir hazırlık yapmadan, komitelerde yapılan hazırlık çalışmalarına katılmadan inkişaf ve kalkınma projelerini son anda Bakanlar Kuruluna getiriyor. Bu duruma Rum bakanların itiraz etmesi, planlama faaliyetlerinin aksaması ve mali kaynakların heba edilmesinden kaynaklanıyor.
d) Bazı Türk bakanlar yeterli hazırlık ve gerekli sunumu yapmadan konuları son anda Bakanlar Kuruluna getiriyor ve anında karar alınmasını istiyor. Savunma Bakanı, en önemli konularda bile Bakanlar Kuruluna sunum yapmıyor. (Savunma Bakanının Kıbrıslı Türk olduğunu hatırlatalım NK)
2) İkinci Olarak: “Rum bakanların benimle ayrı görüştüğü, Türk bakanların da sizinle ayrı görüştüğü sır değildir. Fakat, Rum bakanların Bakanlar Kuruluna gelmeden önce izlenecek politika konusunda halihazırda karar aldıklarını söylemek doğru değildir.” Makarios, bu iddiasını dile getirdikten sonra Rum bakanların çoğu zaman kendi aralarında görüş ayrılığı içinde olduğunu ve farklı şekillerde oy kullandıklarını söyler. Türk bakanların ise farklı görüşler dile getirmediklerini ve her zaman aynı yönde oy kullandıklarını iddia eder.
3) Üçüncü Olarak: “Rossidis ile Kranidiotis’in Belgrad Konferansına katılmaları, bazı konuların Cumhurbaşkanı Muavinini bilgilendirmeden veya ona danışılmadan ele alındığını göstermez. Devlet Başkanı olarak Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı yurt dışında bir konferansa katılacağında asistanlarını seçme konusunda serbesttir. Önceden karar verilmesine veya onaya ihtiyaç yoktur.”
4) Dördüncü Konu: “Kamu Hizmetleri Komisyonunun görevini yerine getirmediği iddiası doğru değildir. Eğer %70:30 oranının aksatıldığını ima ediyorsanız, aşağıdaki noktalara dikkat çekmek isterim:
16 Ağustos 1960 tarihinde (Cumhuriyetin kuruluş tarihi NK) Rum ve Türklerin kamu hizmetindeki oranı 78:22 idi. Şimdi bu oran 76:24’tür.”
Makarios, bunun büyük zorluklarla ve kamu sektöründe Kıbrıslı Rumların aleyhine olacak şekilde başarıldığını, bazı durumlarda Türklerin kamu hizmetine girmesi için standartların düşürüldüğünü ve genel olarak Türklerin kendilerine ayrılan kontenjanı dolduracak niteliklere sahip olmadığını ileri sürer.
5) Beşinci Konu: Öncelikle bu konunun Dr. Küçük tarafından “gerçekten büyük bir düş kırıklığı” olarak tanımlandığını ve Kıbrıslı Rumların Enosisi ima eden açıklamalarını içerdiğin hatırlayalım (NK).
Başpiskopos Makarios bu konuya kaçamak ve demagojik bir yanıt vermeyi seçer. Şöyle ki, “bir halkın elde ettikleri ile yetinmesi ve ilerleme sağlamaktan vaz geçmesi gerçekten büyük bir düş kırıklığıdır” der.
Makarios, devamla, Dr. Küçük’ün tırnak içinde yaptığı alıntıların “daha iyi koşullar yaratmak için mücadele etme arzusundan başka bir anlama gelmediğini” iddia eder. Bunların “barışçıl kampanyalar” olduğunu ve “burada düş kırıklığına yol açacak bir şey göremediğini” söyler. Makarios, Dr. Küçük’ün Zürih-Londra Anlaşmalarını eleştirenlerin cezalandırılması yönünde dile getirdiği görüşün demokrasiye ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu söyler. Ayrıca, bunun büyük bir siyasi hata olacağını ve bu türden eleştirileri daha da yoğunlaştıracağını iddia eder. Böyle bir cezalandırmanın yasal veya anayasal olduğu konusunda da şüphelerini bildirir. (Bu noktada şunu belirtelim ki, Garanti Anlaşmasında ve Kıbrıs Anayasasında Enosis ve Taksime yönelik faaliyette bulunmak yasaklanmıştır ve cezai soruşturmaya tabidir NK)
Makarios, Dr. Küçük’ün “Anayasanın bazı bölümlerini ortadan kaldırmak isteyenler var” yönündeki görüşüne de itiraz eder ve kendisinin böyle bir şeyi müşahede etmediğini iddia eder.
Makarios, devamla, bazı Türk yetkililerin zaman zaman Türkiye’nin izinden gittiklerini açıkladıklarını ileri sürer ve 8 Nisan 1961 tarihli Kıbrıs Türk basınında yer alan açıklamaları örnek gösterir. Bunun “ayrılıkçı bağımsızlık” tezini teşvik etmek anlamına geldiğini ve kınanmayı, Dr. Küçük’ün alıntı yaptığı açıklamalardan daha fazla hak ettiğini iddia eder. (“Ayrılıkçı bağımsızlık”, adanın bir bütün olarak veya bölünüp bir bölgesinin başka bir devletle birleşmesinin yasaklandığı gibi, anayasa tarafından yasaklanmış bir opsiyondur NK)
Makarios, Türk toplumunun önde gelen yetkililerinin yaptığı bazı açıklamaların Rum toplumunda endişe yarattığını, bunlar arasında bizzat Dr. Küçük’ün açıklamalarının da yer aldığını ileri sürer ve 1961 Haziranında Dr. Küçük’ün Luricina’da yaptığı konuşmaya atıfta bulunur.
6) Son Olarak:
1-Makarios bazı durumlarda Rum tarafının şikayet etme hakkı olduğu halde şikayet etmediğini ileri sürer. Örneğin, Amerika elçisi Rossidis Amerika dışında bulunduğunda ona BM temsilcisi olarak görev yapan Türk elçisi vekalet eder ve hem ABD büyükelçisi, hem de BM temsilcisi olarak davranır. Makarios bunu şikayet konusu yapmamalarını şu iddiaya bağlar: “Rum tarafı Topluma dönük değil, Cumhuriyetin kamusal çıkarlarına göre davranır”.
Makarios, aslında Rum tarafının şikayetçi olması gerektiğini söyler ve hükümetin çalışmalarını sadece kendi toplumuna dönük bir politika izleyen Türk tarafının zorlaştırdığını iddia eder.
Makarios, Türklerin elinde olan bakanlıklarda Rumların haksızlığa uğradığını, gerekli niteliklere sahip olmadıkları halde Türklerin Rumlardan daha üstün bir mevkie atandıklarını iddia eder ve bir dizi örnek verir.
2-“Sizin endişelerinizi dile getirdiğiniz konuları ele aldıktan sonra, şimdi benim endişelerimi dile getireyim” der ve şöyle devam eder:
“Türk bakanların ve diğer yetkili kişilerin tutumu bizi şu sonuca götürüyor ki, onlar Cumhuriyeti entegral bir devlet olarak görmüyorlar ve bir bütün olarak devlete dönük bir endişeleri yoktur, sadece Türk toplumunu ilgilendiren konularla ilgilenirler.”
Makarios, bu iddiasına açıklık getirmek için bir dizi örnek gösterir:
Baf Çiftliği konusunda Yüksek Anayasa Mahkemesinde davalı olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni değil, şikayetçi olanların desteklendiğini, çünkü davacı olanların Türk olduğunu iddia eder.
Kamu sektöründe devletin mali külfeti hesaba katılmadan yeni münhallerin açılması isteniyor.
Bakanlar ihtiyaç olmadığını söyledikleri halde bütün mevkilerin doldurulması talep ediliyor.
Türk yetkililerin doldurduğu mevkilere en yüksek ücretin ödenmesi öneriliyor. Anayasanın Türklere verdiği yetkiler devleti paralize etme yolunda kullanılıyor.
İki toplumu sürekli olarak ayrı tutmaya çalışılıyor ve işbirliği ile kaynaşmaya karşı çıkılıyor. Bunun özellikle ordunun yapısı ve sosyal hizmetler konularında görüldüğünü iddia eder.
Makarios, Dr. Küçük’e de bir suçlama getirir. Bakanlar Kuruluna Türklerin şahsi meselelerini taşıdığını iddia eder.
3-Makarios, bakanlar konusuna girmek istemediğini, çünkü işbirliğine zarar vermek istemediğini ileri sürer. Bakanların en iyisini yapmak için elinden gelen çabayı sarf ettiklerini söyler ve rencide edilmemeleri gerektiğini iddia eder.
4-Makarios, Dr. Küçük’ün bakanların Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Muavininin görüşleri doğrultusunda hareket etmeleri gerektiği yönündeki görüşüne karşı çıkar. Dr. Küçük’e “görüşleriniz demokrasiye aykırıdır” der. Bakanların kendi görüşleri olması ve bunu cesaretle ortaya koymalarından memnunluk duyduğunu belirtir. Robot gibi davranan bakanlara saygı duymadığını ve robotlardan oluşan bir bakanlar kurulu için ancak yas tutabileceğini söyler.
5-Makarios mektubunun sonunda, “genç Cumhuriyetimizin ilerlemesi için, kamusal yararı bir bütün olarak gözetmemiz gerektiğini düşünüyorum” der. Basit meselelerin büyük politikalar oluşturulmasına ve iki toplum arasındaki ilişkilere gölge düşürmesine izin verilmemesi gerektiğini ileri süren Makarios, bu amaca ulaşmak için Dr. Küçük ile her zaman ve her konuda görüşüp konuşmaktan mutluluk duyacağını söyler.
Sözlerine şöyle son verir: “Eminim, samimiyet ve iyi niyetle her zaman çözüm bulabiliriz.”
Sonuç
Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Küçük ile Cumhurbaşkanı Makarios arasında 1961 Eylülünde yapılan yazışmaların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin nasıl bir süreçten geçtiğine dair bize ciddi ip uçları verdiğini düşünüyorum.
Dr. Küçük esas itibarıyla iki büyük soruna değindi: Rum bakanların tutumu ve Enosise dönük yapılan açıklamalar.
Cumhurbaşkanı Muavininin iki konuda da haklı olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Enosisin yasaklanmış olmasına karşın Kıbrıs Rum toplumunda sık sık Enosisin nihai hedef olduğu söyleniyordu. Self determinasyon devletin kuruluşuyla uygulanmış sayılmasına karşın, her fırsatta self-determinasyon hakkı talep ediliyordu. Yazışmaların gerçekleştiği 1961 yılında Makarios’un öncülüğünde AKRİTAS örgütü zaten çoktan örgütlenmiş, Enosisi hedefleyen AKRİTAS Planı hazırlanmıştı.
Rum bakanların tutumuna gelince. Kıbrıslı Türklerle ilgili her konuda zorluk çıkardıkları bir gerçektir. Özellikle Tassos Papadopoullos’un katı bir tutum içinde olduğu yazılıp çizilmiştir. Bu konu benim ve başkalarının çalışmalarında da açıklığa kavuşturulmuştur. Sadece bir örnek vermek gerekirse, Dr. Küçük’ün bir Türk köyüne yol yapılması için bütçeye 100 bin Kıbrıs Lirasının girmesini talep ettiğinde Papadopoullos’un yaptığı sert pazarlıklardan söz edebiliriz. Papadopullos’un itirazlarından ötürü sonunda sadece 70 bin Lira verilmesi kararlaştırılır. Görgü tanıklarının anlattığına göre, Makarios Papadopoullos’a “Aferin, bugün 30 bin Lira tasarruf ettik” dediğinde, Papadopullos’un yanıtı şöyle olur: “Yanılıyorsunuz, bugün 70 bin Lira kaybettik!”
Başpiskopos Makarios mektubunda Dr. Küçük’ün değindiği sorunlara inandırıcı yanıtlar vermedi. Hem Rum bakanları savundu, hem de Enosis yönünde yapılan kampanyaları demagojik yanıtlarla geçiştirdi.
Fakat, Makarios’un hazırladığı “şikayet listesinde” de anlamlı noktalar vardı. Özellikle Türk yetkililerinin sadece Türk toplumunun sorunlarına yoğunlaştığı, devletin çıkarlarını bir bütün olarak ele almadığı ve Türklerin ayrı bir cemaat olarak kalmaları için uğraşıp iki toplumun kaynaşmasına karşı çıktığı doğrudur. Tarih araştırmaları bunun doğru bir tespit olduğunu gösteriyor. Kıbrıs Türk liderliği iki toplumun kaynaşmasına, Kıbrıs Türk toplumunun “Kıbrıslılaşıp Milli Davadan” kopacağı endişesiyle karşı çıkıyordu. Ortak devletin ortak bir toplum yaratmasını kesinlikle istemiyordu.
Sonuç olarak, tarafların sergilediği yaklaşımların Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaşatmaya imkan tanımadığını ve neredeyse aritmetik bir kesinlikle krize sürüklediğini söyleyebiliriz. Fakat şurası bir gerçektir ki, küçük ve daha az gelişmiş olan Kıbrıs Türk toplumunun varlığını ayrı bir cemaat olarak sürdürme konusunda saplantılı bir tutum içinde olması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılmasında başat rolü oynadığı söylenemez. Esas belirleyici olan, Kıbrıs Rum toplumunun Londra-Zürih Anlaşmalarını kendisine yapılmış “büyük bir haksızlık” olarak görüp benimsememesi ve Enosisten kopmaması olmuştur.







