1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. “Çözümün Sözlüğü”
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

“Çözümün Sözlüğü”

A+A-

Kıbrıs Türk toplumunun yeni bir lider seçmesiyle Kıbrıs Sorunu etrafında yeniden hareketlenme başladı. Tufan Erhürman’ın merakla beklenen Ankara ziyareti de yeni bir dönemin başladığını tasdik eder nitelik ve içerikte oldu.

Fakat, her zaman olduğu gibi, çözümün parametreleri ve kavramları konusunda yeniden tam bir kafa karışıklığı boy gösterdi. 

Bu kavram kargaşasının merkezinde egemenlik kavramı yer alıyor. 

Belli ki, Kıbrıs Sorununun ortaya çıkışından beri var olan egemenlik tartışmaları önümüzdeki döneme de damgasını vuracak.

Daha şimdiden taraflar birbirlerinin egemenlik hakkındaki niyetlerini okumaya başladılar bile...

Bu yüzden, bugünkü yazımı bu konuya ayırdım.

Öncelikle egemenlik kavramına dair kısa bir girizgah yapalım.

İlk defa Vestfalya Anlaşmasıyla (1648) devletlerin egemenliği ve otoritesi kabul edildi, dış karışmacılığa son verme karara bağlandı.

Bugün “Vestfalya Egemenliği” olarak da adlandırılan  egemenlik biçimi, devletlerin iç işlerinde egemen olduklarına işaret eden “İç Egemenlik” anlamında kullanılır.

Günümüzde egemen devletler İç Egemenlik yanında Dış Egemenliğe de sahiptirler. Dış Egemenlik, Uluslararası Egemenlik olarak da tanımlanır ve devletlerin birbirlerini tanıyarak birbirleriyle doğrudan ilişki kurmalarını ve uluslararası toplumda serbestçe yer almalarını sağlar. 

Bir diğer kavram ise, Egemen Eşitlik kavramıdır ki bu, Dış Egemenlik ile içe içe geçmiş bir kavramdır. Uluslararası toplumda devletlerin haklar ve görevler bakımından birbirlerine eşit oldukları anlamında kullanılır. Örneğin BM nezdinde bütün devletler eşittir, eşit hak ve görevlere sahiptir.

Modern devletler, monarşilerden farklı olarak, egemenliklerini halktan alırlar. Halktan neşet eden egemenlik, halkların self determinasyon hakkının bir sonucudur. Bu açıdan, modern dönemde self determinasyon ve egemenliğin iç içe olduğunu vurgulayalım.

Yakın Kıbrıs Tarihinde Egemenlik

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu diğer kolonilerden farklı olarak, dekolonizayon sürecinde self determinasyon hakkının kullanılması sonucunda olmadı. Kıbrıs devletinin kuruluşu, sömürgelerin bağımsızlığa kavuşmasında izlenen yoldan farklı bir yol izledi ve Ada, Büyük Britanya, Türkiye ve Yunanistan’ın kendi aralarında yaptıkları pazarlıklar sonucunda bağımsız oldu. 

Ne Kıbrıs nüfusunun bir bütün olarak self determinasyon hakkı, ne de iki ayrı halk ve ayrı-self determinasyon tezi kabul edildi. 

Kıbrıs’ta devlet ayrı ayrı örgütlenen Rum ve Türk cemaatleri üzerine de kurulmadı. Böyle bir Kurucu İrade yoktur! Kıbrıs Devleti uluslararası anlaşmalarla kuruldu ve işleyişi, ayrı ayrı örgütlenmiş Rum ve Türk cemaatlerine bırakıldı. Devletin iki-toplumlu karakteri bütün erklere orantısal olarak yansıtıldı. 

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran Kurucu Anlaşma, Garanti Anlaşması ve İttifak Anlaşması anayasanın 182. Maddesiyle anayasaya dahil edildiler ve anayasanın 181. Maddesine göre değiştirilemeyen temel maddeler arasında yer aldılar. 

Ne Rum toplumu, ne Türk toplumu, ne de iki toplum birlikte anayasanın bu maddelerini değiştiremez. 185. Maddede Kıbrıs’ın bir bütün olarak ya da parçalı olarak başka bir ülkeyle birleşmesi, bölünmesi veya ayrı devlet kurulması yasaklandı ve böylece devletin uluslararası kişiliği koruma altına alındı ama Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin egemenliği sınırlandırıldı. 

Ne tam Uluslararası Egemenlik, ne de dış karışmayı yasaklayan İç Egemenlik (Vestfalya Egemenliği) tanındı. Böylece, self determinasyon hakkından kaynaklanan Dış ve İç Egemenlik sınırlandırılmış oldu. 
Kısacası, Anayasasını değiştirme hakkına sahip olmayan, topraklarının bir kısmına Büyük Britanya’nın egemenliğine bahşeden, dışarıdan karışmaya ve müdahaleye açık kapı bırakan Kıbrıs Cumhuriyeti, ne bağımsız, ne egemen, ne de üniter bir devlettir.

Çözüm Arayışlarında Egemenlik Tartışmaları

1968-1974 arasında yürütülen Kıbrıs Müzakerelerinde Kıbrıs Rum tarafının temel tezi, Kıbrıslı Rumların self determinasyon hakkına sahip egemen bir halk olduğu ve Kıbrıslı Türklerin azınlık statüsüne sahip olması lazım geldiği tezine dayanıyordu. 

Bu yaklaşım, açık biçimde Zürih-Londra anlaşmalarında öngörülen iki toplumun eşitliği ilkesine aykırıydı. Burada sözünü ettiğim, “iki toplumun eşitliği”, katiyetle eşit egemenlik anlamında değildir. Devlet işlerini ortaklaşarak birlikte yönetme eşitliğidir.

1974’ten sonra Kıbrıs Rum tarafı prensip olarak iki bölgeli, iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı federasyon modelini kabul etmiştir. Denktaş-Makarios, Denktaş-Kiprianu Üst Düzey Anlaşmaları bunu teyit ediyor.
Kıbrıs Türk tarafı ise uzun yıllar, aslında Annan Planına kadar, ayrı self determinasyon ve ayrı tam egemenlik, yani İç ve Dış Egemenlik talep edegelmiştir. Bu politika uluslararası toplum tarafından net biçimde ret edilmiştir. BM kararlarıyla KKTC’ye Tanınma Yasağı uygulanması, Kıbrıslı Türklerin ayrı egemenlik ve ayrı self determinasyon hakkına sahip olmadığının altını çizmiştir. 

Bilindiği gibi, bu politika son yıllarda yeniden denendi ve yeniden başarısız oldu.

Tufan Erhürman ve Yeni Dönem

Kıbrıs Türk toplumunun liderlik koltuğuna seçilen Tufan Erhürman genel anlamda Federasyon Modeli etrafında bir çözüm arayışı içinde olduğunu defalarca açıklamıştır. Ankara ziyareti esnasında dile getirdiği, müzakerelerin Crans Montana’da kalındığı yerden devam etmesi bunun en açık göstergesidir. 
Crans Montana’ye giden süreçte ve Crans Montana’da varılan mutabakatların hepsinin federal zeminde olduğunu hatırlayalım.

Eğer bir anlaşmaya varılacaksa, bunun federal zeminde olacağı aşikardır. Daha doğrusu, ya federal zeminde olacak ya da hiç olmayacak!

Federasyon, egemenlik ve iktidar paylaşımına dayalı bir devlet modelidir. Federal Devletin kuruluşuyla birlikte iki Oluşturucu Birim (adı ne olursa olsun, devlet, eyalet, kanton vs.) Federasyonun kanatları olarak sahne alacaktır. Oluşturucu Birimler yetkilerini Federal Anayasadan alacaklardır. Merkezi

Hükümet ile Oluşturucu Birimler arasındaki yetki paylaşımı da Anayasayla belirlenecektir. 

Devlet sözcüğüne meraklı olanlar için “Oluşturucu Devletler” diyelim, kendi aralarında eşit statüye sahip olacaklardır ve yönettikleri bölgelerde Federal Anayasanın öngördüğü yetkileri “egemence” icra edeceklerdir. Yani, İç Egemenlik hakkına sahip olacaklardır. Dış Egemenlik veya Uluslararası Egemenlik Federal Hükümetin uhdesinde olacaktır. 

Oluşturucu Devletlerin başka devletlerle anlaşma imzalama hakkı olabilecektir ama sadece Federal Anayasanın öngördüğü çerçevede ve anayasada belirlenen konularda...

Kısacası, Federal Kıbrıs devletinde toplumlar ayrı ayrı self determinasyon ve egemenlik hakkına sahip olmayacaklardır. Egemenliği ve İktidarı siyasi eşitlik temelinde (egemen eşitlik değil) paylaşacaklar ve İç Egemenliğe sahip olacaklar, Dış Egemenliği birlikte kullanacaklardır.

Erhürman: “Kıbrıslı Türkler bütün adada egemenlik haklarına sahiptirler” derken ne kast ediyor? 

Kıbrıs Rum toplumunun belli çevrelerinde yeni seçilen Kıbrıslı Türk lider, kim olursa olsun, “uzlaşmaz” ilan edilir. Moda haline gelen bu yaklaşım bazı durumlarda bilgisizlikten kaynaklansa da, genellikle önyargının, hatta bilinçli bir çarpıtma kampanyasının ürünüdür. Özü itibarıyla Kıbrıslı Türkleri yok sayan bir yaklaşımdır. 

Bunu, Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı döneminde de gördük. 

Şimdi benzer bir kampanya Tufan Erhürman’a karşı yürütülüyor. Federal çözüm karşıtlığıyla bilinen çevreler, Erhürman’ın söylediği her kelimeyi oraya buraya çekerek Tatar ile arasında bir “fark olmadığını” iddia ediyorlar. 

En çok da, “Kıbrıslı Türkler bütün adada egemenlik haklarına sahiptirler” deyişini suiistimal ediyorlar. 
Oysa, Erhürman’ın sözleri 1960 Kıbrıs Anayasasında var olan basit bir gerçeğe işaret ediyor: Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar ülkenin bütününü birlikte yönetirler. Ayrıca, bu, Federal Kıbrıs’ın en temel ilkelerinden biri olacaktır. Kıbrıslı Türkler Baf, Limasol ve Larnaka’da söz sahibi olacaklarsa, Kıbrıslı Rumlar da Lefke, Girne, Mağusa ve Karpaz’da o kadar söz sahibi olacaklardır! 

Bitirirken...

Açıkçası, Kıbrıslı Türkler egemen eşitliğe sahip olmayacaklardır. Kendi yönettikleri Oluşturucu Yapıda İç Egemenlik icra edeceklerdir ve Kıbrıs Rum Oluşturucu Yapısıyla eşit statüye sahip olacaklardır.

Kıbrıslı Rumlar tek başına egemenlik sahibi olup Kıbrıslı Türkler üstünde egemenlik icra etmeyeceklerdir. Kendi Oluşturucu Yapılarında İç Egemenlik icra edeceklerdir.

Dış Egemenlik, Federal Hükümet üzerinden iki toplum tarafından birlikte icra edilecektir. Oluşturucu Birimler Federal Anayasanın öngördüğü konularda ve Federal Devlete zarar vermeyecek şekilde yabancı devletlerle bazı konularda anlaşma yapabileceklerdir. 

Umarım, “Çözüm Sözlüğümüz” bazı konulara ve kavramlara açıklık getirmiştir. Açık ve net olmayan, daha doğrusu, zamanın açıklığa kavuşturacağı konu, tarafların çözüm konusunda irade sahibi olup olmadıklarıdır. 

Önümüzdeki dönem hem Kıbrıs Rum tarafının, hem  genel olarak Türk tarafı, hem de Tufan Erhürman’ın sınanacağı bir dönem olacaktır... 

Bu yazı toplam 3261 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar