1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Çatışma yıllarında Baf’ta spor faaliyetleri ve futbol...” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Çatışma yıllarında Baf’ta spor faaliyetleri ve futbol...” 2

A+A-

Ulus IRKAD

BAF’TAKİ FUTBOL’UN GELİŞMESİNDE MUSTAFA BAFLI’NIN ROLÜ

O zamanlar, Mustafa Baflı`nın da büyük katkılarıyla Türkiye`den Baf`a da takımlar geliyor ve Ülkü Yurdu’na karşı maçlar yapıyordu. Ayrıca, Baf futbolunun küçümsenmeyecek bir seviyede olduğunu isbat etmek icin hemen hemen tüm birinci küme takımları Baf`a davet edilip dostluk maçları oynuyorlardı. Benim en cok hatırladığım, Çetinkaya`ya karşı oynanan maçta da benim yer aldığımdı. 14 yaşında bir gencin böyle bir maçta sahaya çıkması hiç de kolay değildi. Heyecandan nefes alamaz durumdaydım. Eğer biraz da şanslı olsaydım, sol taraftan yarı voleyle attığım şut, üst direğe isabet etmeyip gol da olabilirdi. 1960 yılında hem okul takımında hem de Ülkü Yurdu`nda sol açık oynuyordum. Nazarı dikkate çekilecek birsey varsa, o da  ne ben ve ne de Derviş abim hiçbir zaman ikinci takımda oynamadık. 1960-1961 sezonu ikinci küme maçlarından ibaretti. Binbir zorluk ve engellemelerden sonra en nihayet birinci kümede oynamaya hak kazandık. Sahamız küçüktür diye kazandığımız maçlar iptal edilmek isteniyordu. Birinci kümede oynayabilmek icin yeni bir saha yapmak mecburiyetinde kaldık. 1962 yılında birinci küme maçlarını bu yeni sahada oynuyorduk. O yıllar içinde birinci kümede en çok gol atan oyuncular arasındaydım. Zamanın yıldızları ve Kıbrıs Türk Futbolu’nun gelmiş geçmiş en yetenekli oyuncuları o yıllarda en parlak günlerini yaşıyorlardı. Üner Berkalp, Derviş Muharrem Doğa,  Özer Komando, Galliga, Tecel, Zihni, Ergün, Arap Erdoğan, Enver, Orhan, Veli, Minci, Özkan, Bilal, Raif, Fikret, Osman Gurra, Şevko, Huseyin Ruso, Eray, Ziya, Hasan Kaslak v.s. Daha kimleri sayayım... Bu oyunculara karşı ve beraber oynamak zor, heyecanlı, eğitici ve gurur vericiydi.”

 

1962 YILINDA KIBRIS’TA MİLLİ OLMAK

“Sene 1962. Kıbrıs Türk Futbolu ilk defa olarak bir yabancı (Türkiye hariç) ülkenin Genç Milli Takımı’yla Taksim Sahası’nda maç oynayacak. Israil’e karşı oynanan bu maçta, Ülkü Yurdu`ndan Derviş abim ve ben bu Milli Takıma cağrıldık. Ben yedek olarak maça çıktım ve yanlış hatırlamıyorsam 15 dakikalık bir oynama firsatı bulmuştum. Eylül 1962`de İsrail’e davet edildik ve orada bir hafta kaldık. Maç dışında orada çok enteresan bir camia ve çok iyi organize edilmiş bir ülkeyi yakından izleme firsatı bulduk. Bu maçlar hakkında Kıbrıs Türk Futbol camiasına şunu söylemek istiyorum: Aynı İsrail Milli Takımı bizimle oynamadan önce Rum Genç Milli takımıyla da oynamış ve 2-4 gol farklılığıyla maçları kazanmıştı. Biz bu takımı Lefkoşa’da 3-1 yendik ve İsrail’de de berabere kalmıştık. Zamanın futboluyla kıyas etmekte yarar var diye düşünüyorum. Daha önce yukarıda saydığım isimlerin hemen hemen hepsi bu takımda yer alıyordu (Büyükler hariç). Ümit ederim bir gün bu takımın hiçbir zaman çekilmemiş bir fotoğrafını değişik yerlerden toplanan resimlerle montajını yapıp gelen nesillere armağan edebiliriz.”

 

1961-62 VE 1963 YILLARINDA ÜLKÜ YURDU TAKIMINDA KİMLER VARDI

“1961, 1962 ve 1963 yıllarında Ülkü Yurdu`na ya eğitim amacıyla Kurtuluş Lisesine gelen talebeler ya da iş icabı Baf’a gelenler arasında futbolcular da vardı. Bunların arasında en önemlileri: Üner Berkalp, Cemal Kılıç, Kubilay Atakan (Piskobu), Hasan Meterolog (Lefkoşa). Bu oyuncular Üniversitede okumaya giden Celal Canova, Mustafa Müezzinoğlu, Mahir, Mehmet Albayrak gibi oyuncuların yerini almıştı.”

 

TEZEL MUHARREM’İN İSVEÇ’E TRANSFER OLUŞU

21 Aralık 1963’le Baf’ta çatışmalar başlar;

“21 Aralik 1963… Toplumlar arasındaki catışmalar başlar ve Türkler abluka altına alınır. 1964 senesi benim açımdan bir getto devresi. Nisan 1964... Barış Gücü Kıbrıs`a gelir. İsveç Alayı Baf Kazası’nda göreve başlar. 23 Nisan 1964`te İsveç takımına karşı ilk maçımızı 3-0 kazanıyoruz. 2 golü kafayla ben attım. İkinci maçı da 2-0 kazandık. Üçüncü maçta tüm alaydan topladıkları ve İsveç`te ikinci kümede oynayan oyuncuları  da içeren bir takımla berabere kaldık. Bu maçlarda takım menajeri olan Folke Norberg beni ve Derviş abimi beğenmiş ama ekonomik ve pratik sebeplerle yalnız bana İsveç`e gitme teklifi yapmıştı. Bu teklifini yapmasının bir sebebi de o sıralarda ilk olarak Polis Komutanı Fuat Bey’in  kalleşce arkasından vurulup şehit edilmesi ve ikinci sebebi de, Erenköy olaylarında orada görevdeyken olan bitenleri yakından takip etmiş ve bir iki gün sonra Kasaba`ya dönerken, Dimi yakınlarında bir köprüde nöbet tutan Rumlar tarafından durdurulup, Erenköy`deki rumlar aleyhine olan durumu onlara anlatınca, bir Rum polisi ona aynen su sözleri söylemiş: “Koççina’da Türkleri yok etmeyi başaramadık ama emin olun tüm Türkleri eninde sonunda bir bir öldüreceğiz”. Bu sözleri duyan Folke Norberg artık nihayi kararını verdi ve Rumlar’ın tüm zorluklarına rağmen benim pasaportumu çıkarıp biletimi kesti. 21 Ekim 1964, hersey tamamen değişiyor. Ben artık bir gün öncesinden vedalaştığım Kasaba halkından, Baf`tan ve Kıbrıs’tan hiç bilinmedik yerlere ve maceralara doğru yola çıkıyorum...”

Kasaba’dan İsveç’e doğru yol almak;

“Kasaba`dan bir Rum söförüyle yola çıktık. Ben, Folke Norberg ve Nordström isminde bir subay bana refakat ediyordu. Malum ki binbir yerde Rum askerleri... Nefret dolu bakışlar, kötü muameleler ve korku içindeki yolculuk, Lefkoşa Havaalanı`nda sona erer. Ama en kötüsü arkamızda değil, önümüzdeymiş. Sıkı bir kontrol neticesi, bana Norberg`in verdiği ve İsveç`e götüreceğim çanta icinde bir Ingiliz zırhlısı olan "Ferret"in detayli planları verilmişti. Bu da yetmiyormus gibi çantanın dibindeki tahtanın altında 5 tane mermi bulundu. Hemen havaalanı müdürü  ve bir Polis komutanı devreye girer ve soruşturmalar ne iter, ne de biter. Uçağın kalkma vakti gelmiş ve geçiyor... Norberg dışarda olan bitenleri bilmeden heyecanla uçağın kalkmasını bekliyor. Ben bu şeylerin bana ait olmadığını ve sahibinin bir İsvec Barış Gücü askeri olduğunu söylememe rağmen soruşturma sert bir şekilde devam ediyor. Saçlarımın kısa oluşu dikkatlerini cekiyor ve Türk askeri olup olmadığımı soruşturmaya başlıyorlar; ben bir futbolcu olduğum icin saçımı hep böyle kestiğimi söylememe rağmen, ısrarla ve defalarca aynı sorular soruluyor. Başlangıçta korku ve heyecan içinde idim ama elimdeki kozların iyi olduğunu bildiğim için kendimi toparlayıp biraz  kendimi savunmaya başladım. En son söylediklerimden biri de şu idi: “Benim anlayamadığım birşey var. Karşınızda İsveçliler tarafindan beğenilip ülkelerine transfer edilmek istenen bir Kıbrıslı var. Siz ona yardım edeceğinize, yerinde olmayan, binbir zorluk çıkarıyorsunuz. Bunun nedenini anlayamadım. Bir gün bir Türk yerine bir Rum futbolcu da aynı teklifi alabilir. Siz bu şartlar altında, ona da aynı muameleyi yapar mıydınız?”.

Etrafımda derin bir sessizlik ve kızaran yüzler görmeye başladım. Tekrardan “Norberg`i içeri çağırın ve size bu çanta hakkında bilgi versin” dediğimde: Sert bir üslupla, “Lüzum etmez” dediler ve çok acil olarak uçağa gitmemi söylediler. Uçak 12 dakika geç olarak yerinden yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı. Norberg beni pistte koşarken görünce, uçak havalanana kadar orda kaldı ve en sonunda hem o, hem de ben derin bir nefes alabildik. Artık az da olsa kendimi güven içinde hissederken, hic bilinmedik yerlere ve maceralara doğru uçtuğumu biliyordum. Zürih, Frankfurt, Kopenhag ve Malmö… Uçak kapıları açılıp dışarı ilk adımlarımı attığım anda, sisli ve hafif yağmurlu karanlık ama iyice aydınlatılmış bir manzara gördüm. Artık İsveç`teydim…”

tezel-muharrem-abi.jpg
Tezel Muharrem

 

ALİ VOLKAN

Gençler Baf Türk Enklavına bir futbol sahası kazandırıyor; Ali Volkan, şöyle anlatıyor:

“1963 hadiseleri başladığı zaman yollar kapandı. Diğer kazalara örneğin Limasol’a, Lefkoşa’ya, Mağusa’ya, Lefke’ye geliş gidişler durdu. Doğan, Çetinkaya, Türk Ocağı gibi takımlarla oynama şansımız bitti. O zaman kendi aramızda da sporu yapmamız lazımdı. Neden? Çünkü o zamanlar inandığımız birşey vardı; O zamanlar biz gençler anladık ki o gençlik ülküsünü savaşarak değil, aynı zamanda sosyal kültürel faaliyetlerle bu iş yürütülürdü. Ölümler acılar ve sorunlar kitlede moral bozukluğu yaratacağı için bunları da yapmamız lazımdı. O zamanlar bu hal doğunca Esat Fellah’a gittik. Sahamız da yoktu. Önce saha, bir miktar Mustafa Guguna’nın (Baflı) ailesinin vardı içinde, bir miktar Alpay’ın hanımının ailesinin vardı, bir miktar da arkada oturan Emin Terzi’nin hissesi vardı, orasını istedik. Günlerce kazdık, düzelttik bilmem ne yaptık, o sahayı onardıktan sonra Esat Bey’ine baskı yaptık. Biz kuracağız dedik ve kurduk. Ben Volkanları kurdum, Kartalların da kurucusu Mustafa  Guguna idi, Zaferler Cemal Arap’tı, Akıncılar’ı Akın Uçar kurmuştu ve o okul takımıydı. Bu arada köylere gittik, onları dürttük, Poli bir takım kurdu, Kukla Tahir Arabın öncülüğünde bir takım kurdu, Mandirga’yı bastırdık ve Mandirga’da Deli Maliğin öncülüğünde Mandirga da bir takım kurdu. Poli, Kukla, Mandirga, Ayyanni’ye ve de Aynikola (Esentepe’ye) de bir takım kurdurduk, bir mahalli takımlar ligi oluştu ve maçlar yapmaya başladık. Hatta bir maçta Baf’ın en zenginlerinden biriyle, ki bu zenginin de yanında çalışıyordu, Hikmet arkadaşımız ayrı ayrı takımlarda oynarlardı ve bir maçta Hikmet bu adamın ayağına vurarak onu yere düşürdü, biz de dışardaydık ve Hikmet yanımıza gelerek;

“Gavole galiba yarın bizi işe almayacak” dedi.  Bu Baflı işadamının yanında çalışıyordu. “Yarın bizi işe almayacak, eksik olsun böyle maç da!”  diyordu. Öyle bir hatıra olarak kaldı. O zamanlar parasızlık vardı.”

 

Baf Mahalli Liginde Volkanlar Şampiyon oluyor

“Bu maçlarda benim aklımda kaldığınca bir defasında biz şampiyon olduk. Hatta unutmadım, ben o zamanlar Türkiye’deydim, aldılar şildi, getirdiler bana Ankara’ya, bazıları iddia ederler ki birinci defa Kartallar şampiyon oldu. Galiba iki defa biz, bir defa da averajla Kartallar şampiyon oldu. Ama maçları takip etmek için sahaya gidiyorum ha… İnan bana maçlar normal sahadaki gibi gerçekti. Fakat bunun yanında bir özellik daha vardı; bir ara yollar açıldı, takımlar yeni baştan kuruldu, takımlar kaza takımları olarak maçlara başladı. Baf Bölgesi, Lefkoşa, Leymosun gibi… Hatırlarım bir defasında Çetinkaya ile oynayacaktık, nerdeyse bütün Rumlar sınıra doldu “Ne olur müsaade edin gelelim” diye. Sancaktar nor dedi peynir demedi “Bırakın girsinler” dedik, olmadı, yoksa bıraksalardı güzel birşey olurdu, o da “Aman  görecekler mevzilerimizi, görecekler askeri yerlerimizi” diye izin vermedi...”

 

SONUÇ

Baf gençleri diğer kazalarda da olduğu gibi 1963 sonrasında mahalli ligler kurarak futbol veya sporla ilgilenmeye ve kendini dinamik tutmaya devam etti. 1968 yılında liglere tekrar dönüldüğünde bu maçlar ve ligler sayesinde Baf gençliği kendini normal hayata adapte etmeyi başardı.

baf-ulku-yurdu-takimi1.jpg
Baf Ülkü Yurdu takımı...

Bu yazı toplam 1206 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar