1. YAZARLAR

  2. Hamit Caner

  3. Cadılar Bayramı: Işıkların Altında Unutulan Anlam
Hamit Caner

Hamit Caner

Kumda Bir Balık

Cadılar Bayramı: Işıkların Altında Unutulan Anlam

A+A-

Eğleniyoruz, gülüyoruz, paylaşıyoruz… Ama bazen bir şeyleri kutlarken neyi kutladığımızı hatırlamıyoruz.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Cadılar Bayramı geldi, geçti. Renkler, kostümler, ışıklar, süsler… Eğlencenin coşkusu her yeri sardı. Fakat bu coşkunun içinde, fark edilmesi zor bir sessizlik dolaşıyor:

Ne kutladığımızı biliyor muyuz gerçekten?

Kökeni Unutulan Bir Gelenek

Cadılar Bayramı, antik Keltlerin Samhain adlı hasat bayramından türemiş iki bin yıllık bir gelenek. O dönemlerde insanlar, 31 Ekim gecesi ölülerin ruhlarının yeryüzüne döndüğüne inanır, ateşler yakar, maskeler takar, kötü ruhlardan korunmaya çalışırdı.

Hristiyanlıkla birlikte bu gelenek, “All Hallows’ Eve” yani “Azizler Günü Arifesi” adını aldı. Zamanla Amerika’ya taşındı, oradan tüm dünyaya yayıldı ve dinsel kökeninden koparak popüler kültürün ışıltılı bir vitrini haline geldi.

Görünürlük Arzusu, Anlamın Yerine

Bugün Cadılar Bayramı, anlamından çok görünüşüyle yaşanıyor. Balkabakları, korku temalı partiler, kostümler, selfie’ler ve paylaşımlar… Eğlencenin yerini düşünceden çok görünürlük arzusu almış gibi.
Çoğu insan, neyin parçası olduğunu tam bilmeden kutluyor. Çünkü artık mesele, kutlamanın anlamı değil; kalabalığın içinde kaybolmadan var olabilmek. Sanki herkes bir an için “herkes” olmanın peşinde.
Bu durum bana, Neil Postman’ın ‘televizyon’u anlattığı o çarpıcı tespiti hatırlatıyor:

“Orwell’in dünyasında insanlar baskı altında susturuluyordu, Huxley’in dünyasında ise kimse konuşmak istemiyordu.”

Biz bugün, eğlencenin ve görselliğin içinde kendi düşünme alanımızı gönüllü olarak teslim ediyoruz. Görsel kültür, düşüncenin yerini alırken, insanın sessizce yönlendirilmesine gerek bile kalmıyor.

Uzaktan İzleyen Bir Göz

Ben bu yıl da uzaktan izledim. Çocuklar cadı şapkalarıyla koştu, gençler fotoğraf çekti, büyükler partiler düzenledi. Görüntü güzeldi, neşeliydi. Ama içimden bir ses, o gürültünün içinde bir sessizlik duydu.
Çünkü eğlenmek güzel ama neden eğlendiğini bilmek, insana başka bir derinlik katar. Sanki hepimiz biraz unutmuş gibiyiz; neyi kutladığımızı, neden kutladığımızı… Eğlencenin içindeki bu farkında olmama hali, aslında çağın en yaygın alışkanlığına dönüşmüş durumda.

George Orwell, 1984’te insanların baskıyla değil, alışkanlıkla yönlendirildiği bir toplumu tarif etmişti. Bugün belki “Büyük Birader” bizi zorla izlemiyor, ama biz kendi isteğimizle ekranlarımızı açıyor, hayatımızı sergiliyor ve gönüllü bir şeffaflıkla kendi gözetimimizi sağlıyoruz.

Bu açıdan bakınca Cadılar Bayramı da sadece bir kutlama değil; modern çağın kendini seyretme biçimlerinden biri haline geliyor.

Etkileşim mi, Taklit mi?

Kültürler elbette birbirinden etkilenir; bu, doğal ve hatta güzeldir. Ama bugün yaşanan, bir etkileşimden çok bir taklit kolaylığı. Dünyanın herhangi bir yerinde doğmuş bir gelenek, başka bir coğrafyada içi boş bir eğlenceye dönüşüyor.

Lefkoşa’da, Girne’de, Mağusa’da cadı şapkalarıyla gezen çocukları görünce gülümsüyorum; ama içimden bir ses, “biz kendi masallarımızı, kendi renklerimizi de aynı coşkuyla yaşatabiliyor muyuz?” diye soruyor.

Belki de sorunun cevabı tam burada gizli: Kültürel alışkanlıklarımızın yerine artık küresel ritüellerin geçmesi, bizi birbirimize benzetiyor ama kendimize yabancılaştırıyor.

Katılmalı mı, Katılmamalı mı?

Cadılar Bayramı’na katılanlar için bu, sadece bir gecelik eğlence olabilir. Renkli, zararsız, neşeli bir kaçış… Ama benim içimdeki tereddüt, başka bir yerden konuşuyor:

Katılmalı mıyım, katılmamalı mıyım?

Bu soru eğlencenin kendisine değil, anlamın yavaş yavaş silinmesine dair bir endişe aslında. Çünkü anlam, tıpkı ışık gibi; kaybolduğunda geriye sadece gölgeler kalır.

Orwell’in distopyasında insanlar düşünmekten korkuyordu; Postman’ın dünyasında ise artık kimse düşünmeye ihtiyaç duymuyordu. Belki biz, bu iki dünyanın kesişim noktasında yaşıyoruz:

Ne baskı altındayız ne özgürüz; sadece oyalandığımızı fark etmiyoruz.

Bir Umut Cümlesi

Yine de tamamen karamsar olmak istemiyorum. Belki çözüm, hiçbir şeye karşı çıkmakta değil; sadece neden yaptığımızı hatırlamakta.

Her kutlama, biraz da kim olduğumuzu hatırlatmalıdır. Eğer biz o anlamı yeniden kurabilirsek, eğlencenin de kimliğin de derinliği artar. Belki o zaman kutlamak da izlemek de bir anlam taşır. Çünkü anlamını bilen bir kutlama, insanı çoğaltır; sadece taklit eden bir kutlama ise sessizleştirir.

Işıkların Altında Kalan Gri

Işıklar, makyajlar, süsler… Hepsi güzel. Ama anlamı unuttuğumuzda, geriye sadece kostüm giymiş bir kalabalık kalıyor. Ve o kalabalığın ortasında, sessiz bir gri ton beliriyor.

Belki de o gri, sadece ışığın azlığından değil; anlamın eksikliğinden kaynaklanıyor.
Ama anlamı yeniden aramaya cesaret edenler için, o gri bile bir başlangıç rengidir.

Bu yazı toplam 3257 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar