‘Bu formülle imkânsız’
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’yle ilgili son raporu yeterince konuşulmadı, tartışılmadı, anlaşılmadı.
Raporun pek çok maddesinde Kıbrıs var…
Avrupa Birliği’nin en deneyimli isimlerinden, sevgili dostum, gazeteci Kayhan Karaca’yla son raporu konuştum.
Bu özlü röportaj gelişmeleri çok daha iyi anlamamız için ışık tutacaktır.
- Avrupa Parlamentosu Türkiye raporunun en önemli mesajı nedir?
Kayhan Karaca: Avrupa Parlamentosu (AP) son birkaç yıldır olduğu gibi, Türkiye’nin Avrupa Birliği katılım sürecinin donduğu, yani ilerlemediği mesajı veriyor. Bir kez daha Türkiye’de iktidarın demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında gerekli adımları atmadığını söylüyor ve bu şartlarda katılım müzakerelerine geri dönülmesinin mümkün olamayacağını tekrarlıyor. Türkiye’de toplumun önemli bölümü demokrasi ve Avrupa yanlısı olsa da, üyelik sürecinin Kopenhag kriterlerine saygıya ve AB üyesi tüm devletlerle ilişkileri normalleştirmeye bağlı olduğuna vurguda bulunuyor.
- Geçmiş raporlara göre hangi yeni unsurlar öne çıkıyor?
Kayhan Karaca: Avrupa Parlamentosu son birkaç yıldır, «Türkiye katılım müzakerelerinde ilerlemek için şu anda kimi kriterleri yerine getiremiyor, bunlar yerine getirilene kadar oturup karşılıklı çıkarlara dayalı yeni ilişki modelleri düşünelim » şeklinde özetlenebilecek bir retorik geliştirdi. Bir diğer deyişle, alenen söyleyemediğini, yani özel ve imtiyazlı ortaklığı, dolaylı biçimde dile getirmeye başladı. Strasbourg’da geçtiğimiz günlerde oyladığı son raporda bu retoriği biraz daha açtı. Yeni unsur burada… Üyelik sürecinin ötesinde, daha sıkı, dinamik, stratejik bir ortaklıktan söz etmeye başladı. İklim, enerji, sağlık, güvenlik, yapay zeka, terörle mücadele, inovasyon, göç yönetişimi ve bölgesel istikrar gibi alanları sıraladı. Ortaklık Anlaşması’nın kuvvetlendirilmesi fikrini dahi tartışmaya açtı. Tüm bunlar kulağa hoş gelebilir ama üyelik dışı özel bir ilişkinin temeli hazırlanıyor mesajı veriliyor. Rapor bunları söylemekle birlikte çelişkilerle dolu... Size hem daha sıkı bir iş birliği formatı üzerinde düşünelim deniyor, hem de « dış politikanı benim çizgime uyarla » deniyor. AB üyesi yapmak istemediğiniz bir ülkeye « benimle Rusya’ya karşı aynı dış polikayı uygula » demenin ne manası olabilir ?
- Kıbrıs’a dair Avrupa’nın bakışında değişiklik var mı ?
Kayhan Karaca: Kıbrıs’a bakış konusunda değişiklik yok, olamaz da. Bunun bir numaralı nedeni Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların AB karar mekanizması içinde olmaları tabii. AP’nin Türkiye raporuna, kısaca AFET dediğimiz AP Dışişleri Komisyonu’nda şekil verilir. AFET üyesi Yunan ve Kıbrıslı Rum parlamenterler zaten o aşamada raporun Kıbrıs’la ilgili bölümünü neredeyse kendileri kaleme aldılar. Bu hep böyledir. Diğer üyeler de Kıbrıs konusunda pek ses çıkaramıyor. Zira bir yandan BM, AİHM ve Avrupa Konseyi kararları var, bir yandan da Avrupa ile bütünleşme reformlarında tamamen frene basmış bir Türkiye var. Bundan 15-20 yıl önce AP’deki sosyal demokrat, liberal ve çevreci üyeler Türkiye’nin sürecini destekler ve bu tür raporların en azından üslubunu hafifletmek için önergeler hazırlarlardı. Tüm bunlar mazide kaldı. Kıbrıs sorununa raporda en az 10 madde ayrıldı bu sene. Her yıl olduğu gibi, Kıbrıs’ta tek çözümün, BM çerçevesinde uzlaşılmış parametreler ve tek uluslararası hukuki kimlik, tek egemenlik, tek vatandaşlık ve siyasi eşitlik sahibi iki toplumlu ve iki bölgeli temele dayalı olabileceği vurgulanıyor. Müzakerelerin 2017’da Crans Montana’da kaldığı yerden başlaması isteniyor.
“AP raporunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son KKTC ziyareti için «illegal» ifadesi dahi kullanılıyor”
- Ankara’nın adanın kuzeyindeki otorite ile yürüttüğü siyasetin kabul edilebilirliği nedir?
Kayhan Karaca: Bu siyaset elbette Avrupa Birliği tarafından kabul edilmiyor, edilmesi de mevcut konjonktürde mümkün değil. Bunu Ankara da biliyor. Türkiye’de iktidar Avrupa’nın ve uluslararası konjonktürün değiştiğinin farkında. Mevcut koşullarda AB’nin Türkiye’yi üye yapma şansı kalmadığını görüyor ve muhtemelen “bu durumda Kıbrıs konusunda neden adım atayım” diyor. Yunanistan ve bugün sadece Kıbrıslı Rumlar tarafından temsil edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olması, Ankara’nın yürüttüğü yeni siyasetin kabul edilmemesinin birinci nedeni... Bu iki ülke zaten kendilerinin onay vermeyeceği bir Kıbrıs formülünün AB tarafından kabulüne yanaşmazlar. Fakat AB perspektifinden bakıldığından uluslararası hukuk düzeni gerekçesi de var. Kıbrıs’ta Ankara’ya verilecek bir tavizin başka coğrafyalar için emsal teşkil etme riskinden korkuluyor. Bugün Kıbrıs’ta yaşananların yarın bir başka Avrupa ya da AB ülkesinde yaşanmayacağının garantisi var mı? Yok elbette. Bir de tabii, söylenmeyen, tabu olan bir gerçek daha var: AB içinde Ankara’nın AB sürecinin ilerlememesi için Kıbrıs sorununu mazeret olarak kullanan çevreler mevcut. Bu nedenlerden ötürü, Ankara’nın son zamanlarda geliştirdiği «iki devletli çözüm» formülünün AB içinde yankı bulma şansı günümüz şartlarında imkansız. AP raporunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son KKTC ziyareti için «illegal» ifadesi dahi kullanılıyor.
- AB giderek yaptırım gücünü yitiriyor mu ?
Kayhan Karaca: Avrupa ve dünyadaki mevcut gelişmelere baktığımızda AB’nin saygınlığını ve yaptırım gücünü kaybettiğini söylemek abartılı olmaz. Ukrayna konusunda dahi kendi içinde uzlaşamayan bir AB var artık karşımızda. AB Türkiye gibi ülkelere demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında eksikleri olduğunu söylüyor ama bir bakıyorsunuz AB’nin en önde gelen ülkelerinde faşizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, Müslüman karşıtlığıyla flört eden aşırı sağcı ve/veya milliyetçi-muhafazakar partiler ya iktidardalar ya da ana muhalefet partisi konumundalar. Bu partiler şu anda İtalya, Hollanda, Belçika, Slovakya, Finlandiya ve Macaristan’da iktidardalar ; Fransa’nın en büyük partisi, Almanya ve Polonya’da ana muhalefet konumundalar. İsveç, Danimarka, Polonya, Romanya, Avusturya, İspanya ve Portekiz’de oyları düzenli artıyor. AB’nin kurum olarak söylemi demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü olsa da, Avrupa’da sokağın siyasi profili değişti, değişiyor. Bunlar ister istemez siyasete de yansımaya başladı. Mesela bundan birkaç yıl öncesine kadar Fransa’da bir medyada AİHM kararlarını eleştiren haber göremezdiniz. Şimdi AİHM’nin göçmen haklarıyla ilgili kararlarını yerden yere vuran haberler okuyor, eleştiriler duyuyorsunuz. Fransa’nın İçişleri Bakanları alenen AİHM’yi eleştiriyor, hatta kimi kararlarını uygulamayız diyor. İnanılır gibi değil. Böyle bir AB Ankara’ya hangi yüzle « Kıbrıs’la ilgili AİHM kararlarını uygula » diyebilir ? Bakın mesela, AB kurumlarından gelen demokrasi eleştirilerine rağmen Türk ve İtalyan savunma sanayi firmaları arasında dev iş birliği anlaşmaları imzalanıyor. Türkiye şu anda AB’nin en büyük 5’inci ticari ortağı konumunda. AB, kimi zaman haklı da olsa, şu ya da bu ülkeye uyguladığı yaptırımların pek bir işe yaramadığını çok iyi görüyor.