Bir sabah ‘burunsuz’ uyanabilirsiniz
Her yer “burun” dolu… Makamlar, sokaklar, meydanlar… Bir o kadar da yere düşmüş burunlarını eğilip almayan kibirli insan var ortalıkta…
Burunlarını almaya eğilmiyorlar ancak kendi statülerini, makamlarını, rütbelerini, koltuklarını ve konforlarını korumak için olanca riyakârlıkları ile eğiliyor, bükülüyorlar.
Yozlaşmayı ve çürümeyi her hücremizde hissettiğimiz bir dönemde Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları yerinde bir seçim yapmış, burnunu yalan hayatlarımıza uzatmış. 19’uncu yüzyıl Rusya’sından, 20’nci yüzyıl Kıbrıs’ına yansıyan bir yakınlık ortaya çıkmış.
“Burun” metaforu ile tam bir toplumsal hiciv ve kara mizah örneği ortaya koymuş, Rus yazar Nikolay Vasilyeviç Gogol…
***
Rusya’nın Petersburg kentinde yeni bir gün başlarken, Berber Ivan Yakovleviç, sabah kahvaltısında ekmeğinin içinde kesik bir burun buluyor.
Bu kimin burnu?
Sarhoşken mi kesti acaba?
Derken, hikâyenin ana karakteri Binbaşı Kovalyov bir sabah aynaya baktığında, burnunun yerinde olmadığını görüyor.
İşte o burun, üst düzey bir bürokrat olarak ortaya çıkıyor. Burun, bir insana dönüşüyor aslında… Binbaşı Kovalyov’in burnunu geri alma mücadelesi, sırtını statülere dayayan insana dair pek çok değersizleşme sürecini de sahneye taşıyor.
***
Hem makam hırsını temsil ediyor o burun…
Hem de liyakatsiz, hak etmediği görevlere bulunan, köşe kapan, yetisiz ve yetersiz insanları…
Yalnızca bir iktidar eleştirisi değil hikâye…
Toplum eleştirisi aynı zamanda…
“Bir gün St. Petersburg ’ta olağandışı garip bir olay yaşandı” diye başlıyor ya oyun… Bizim yaşadığımız “olağan” halleri anlatılıyor.
Bir sabah yalnızca kendileri olarak uyandıklarında burunsuz, gözsüz, kulaksız ve yalnız kaldığını hisseden nicesini düşünüyorum.
***
İyi oyunculuk, yüksek enerji, ciddi bir emek var ortada… Ama dürüst olacağım, reji anlamında çok da iyi izlenimle ayrılmadım oyundan…
Gürcistan doğumlu yönetmen Rusudan Savaneli, deneysel tiyatro düşüncesiyle çok katmanlı bir anlatım ve kolektif karakter oluşturma yoluna gitmiş. Oyuncular kimi anlarda hikaye anlatıcısına dönüşmüş. Oyunun ana karakteri farklı oyuncular tarafından paylaşılmış.
Bir karakterin farklı oyuncular tarafından canlandırılması ile onun kişiliğinin ya da duygusunun çok boyutlu ifade edilmesini, daha geniş bir toplumsal ya da felsefi temsiliyet sunmasını hedeflemiş belki… Bu seçim bana göre seyircinin her bir karakterle duygusal bağ kurmasını güçleştirmiş. Oyunun kurgusu hikayeden - ve seyirciden – kopmuş zaman zaman…
O kadar “gösteri” yığmış ki sahneye yönetmen, kimi anlarda ortaya bir kaos çıkmış. Pek çok farklı tekniği aynı oyunda denemiş, oyunun ana fikri dağılmış, gereksiz uzamış hikaye…
Yineliyorum, oyuncu performansları son derece başarılıydı, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın yenilenen oyuncu kadrosu her oyunda biraz daha gelişim gösteriyor. Yönetmenin kaotik yorumuna rağmen seyirciye farklı bir deneyim sunulmuşsa, oyuncular sayesinde…
“Burun”da özellikle de dekor ve kostüm tasarımı için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Dekor tasarımı oyuna ritim ve derinlik kazandırdı, kostümler senaryoyu olağanüstü destekledi, çok başarılıydı. Işık tasarımı da öyle…
Unutmadan!
Son iki yıldır, tiyatro sezonu geç açtıkları için iki profesyonel tiyatromuz Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları ve Lefkoşa Belediyesi Tiyatroları’na sitem ediyordum. Bu sene erken davranılmış. Üstelik ortak bir oyunun da hazırlığı var. Bekliyorum, heyecanla…
[ “Burun” her cuma saat 20.00’de, Rauf Denktaş Üniversitesi Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. (Eski Mısırlızade Sineması / Lefkoşa’da Sahne) Biletler www.gisekibris.com adresinden ve oyun günü gişeden temin edilebilir.]