1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Ersin abime üzülmek!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Ersin abime üzülmek!

A+A-

Bugün yine mahkemedeydik…

Ersin Tatar’ın bize açtığı davayla ilgili olarak…

-*-*-

Tatar’ın avukatı, “Edebiyatçı” bir tanık dinletti…

“Doçentim” dedi…

Olabilir!

İskele’de kendisine ait bir adet; Avrupa’da da iki adet “okulu” olduğunu söyledi…

-*-*-

Avukatımız, “Serhat İncirli dava konusu dört yazıyı size yazsa ne yapardınız?” diye sordu, “Serhat Abiyi çağırırdım, yemek yerdik” diye yanıt verdi…

-*-*-

Elbette saygımız sonsuz…

Dileyen, dilediğini tanık olarak dinletsin…

Daha önce Ali Kişmir aleyhine tanıklık yapan bir profesör kardeşimizle yakınlığı sorulduğunda “O benim Akşeyhim, lalamdır” gibi tifadeler kullandı…

-*-*-

Bir de geçmişinde “kesici alet taşımak – itale-i lisanda bulunmak” gibi suçu olduğunu da itiraf etti!

-*-*-

Bu tanık, mahkemede siyasetle uğraştığını da söyledi…

Halkın Partisi’nin (HP) İskele eski İlçe Başkanı olduğunu beyan etti…

Ardından da “hala HP Parti Meclisi üyesiyim” dedi…

-*-*-

HP yetkilisi bir arkadaşla konuştum daha sonra Genel Başkan Kudret Özersay’a sordum; ikisi de “… Şu anda Parti Meclisi üyemiz değil” diye yanıtladı… Parti’den uzaklaştırıldığını da aktardılar…

-*-*-

Başka bir şey yazmıyorum…

Yazmayacağım da…

-*-*-

Ve yemin ederim bu davayla alakası yok ama gerçekten artık Ersin Tatar’a her zamankinden daha çok acıyorum…

Üzülüyorum…

Hem de çok üzülüyorum…

Kimsesi kalmadı!

Bir tek Recep Tayyip Erdoğan!

O da şimdilik! Ve desteği de tam net değil!

-*-*-

Peki yarın?

-*-*-

Allah göstermeye, Erdoğan falan Tatar’ı yeniden adayı olarak göstermezse ne olacak?

Aman Tanrım!

Düşünmek bile istemiyorum!

-*-*-

Ancak şunu yazmadan geçmeyeceğim; “… Ersin abi, biz seni gönülden sevenlerdik; hiçbir çıkar beklemeden sevenler… İnan, bir gün yapa yalınız kalırsan, beni aramaktan çekinme… Eleştirdiğim Ersin Tatar değil, cumhurbaşkanı Tatar’dır!

-*-*-

Ersin Tatar benim dostumdur, abimdir…

Cumhurbaşkanı Tatar ise değildir!

Bilmem anlatabildim mi?


 

Kelepçe ve gözyaşları!

Pırıl pırıl bir yüzü vardı…

Başı öne eğikti ama yine de yüzü görülebiliyordu…

-*-*-

Merdivenleri çıkarken gördüm önce…

Yanındaki erkekle el ele tutuştuklarını sandım…

-*-*-

Oysa genç Afrikalı kadının yanındaki erkeğin üzerindeki yeleği sonra fark ettim…

Üzerinde “polis” yazıyordu ve el ele değilerdi!

-*-*-

Genç kadın kelepçeliydi ve polis O’nu mahkeme salonuna götürüyordu…

-*-*-

O görüntüye çok üzüldüm…

Hepimizin çocukları var…

Kimse çocuğunu böyle görmek istemez, eminim…

-*-*-

Ve kim bilir, o kız çocuğu ya da o genç kadın, bu ülkeye ne yalan vaatlerle getirildi!

Ne hayaller kurdu!

Ve şu anda bu duruma nasıl düştü!

-*-*-

Sordum oradaki bir görevliye, “ne suç işlemiş olabilir bu genç kadın?” diye!

“Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığına göre, ya uyuşturucu ya insan kaçakçılığı” dedi…

-*-*-

30 dakika kadar sonra, aynı genç kadın, bu kez yanında kendisi gibi Afrikalı iki erkekle birlikte yine kelepçeli bir şekilde polislerle birlikte önümden geçtiler…

-*-*-

Genç kadının yüzünü bir kez daha gördüm!

Yakından!

Ağlıyordu!

-*-*-

Suçu ne olursa olsun, bu insanlar veya şöyle söyleyeyim, “bu suçluların” büyük çoğunluğu, bu ülkenin sistemindeki “laçkalıktan” ya da bu ülkenin düzensizliğinden böyle kötü bir duruma düşmüş olabilir!

-*-*-

Bizim de duruşmamız vardı…

Hani Ersin Tatar kendisini eleştirdiğimiz için bizi dava etti ya!

Hiç konsantre olamadım…

-*-*-

O genç Afrikalı kadının gözlerinden akan yaşlar, yüreğime oturdu!

Yabancı da olsa yerli de olsa, gençlerimize, genç insanlara sahip çıkmanın adı düzgün yönetim, adil devlettir…

Elbette suçu varsa cezasını çekecektir de bu insanları kazanmak lazım!

-*-*-

Kimsesiz olduğunu düşündüğüm, pırıl pırıl yüzlü genç bir kadın, kelepçeli yürüyor!

Mahkemeye sokuluyor!

Sonra ağlayarak hapse gidiyor!

Kelepçeli!

-*-*-

Takmazsanız kaçacak mı?

-*-*-

Yazamıyorum…

Çok üzgünüm…


Sayın Dinçyürek!

Mahkemeden eve geldim!

Çok sıcak!

Soyundum, duşumu aldım, biraz uzanıp dinlenmek istedim…

-*-*-

Meclis’i izliyorum…

Televizyondan…

-*-*-

Sağlık Bakanı Hakan Dinçyürek, “Personel yönetimi” ile ilgili olarak eleştiriliyor…

Biraz Dr. Sıla Usar İncirli’yi, biraz da Devrim Barçın’ı dinledim…

-*-*-

Tam bu esnada Yeşilırmak’tan bir ablam aradı…

Akrabam…

Nurten Salahi…

-*-*-

Nurten abla, çok uzun yıllar ya da şöyle söyleyeyim; Kıbrıs’ta bulunduğundan çok daha uzun süre Türkiye’de yaşadı…

Öğretmendi…

Emekli oldu ve köyüne, Yeşilırmak’a döndü…

-*-*-

77 yaşında…

KKTC’den emekliliği yok, sigortası falan da yok…

Ama KKTC vatandaşı…

Kimlik Kartı da var, oyunu da kullanıyor!

-*-*-

Zaman zaman Yeşilyurt Devlet Hastanesi’ne gidiyor, sağlık hizmetini sorunsuz alabiliyor!

-*-*-

Bu kez, sağlığıyla ilgili Lefkoşa’daki Devlet Hastanesi’ne gelmesi gerekmiş…

Oturmuş, bir saat kadar randevusunu da beklemiş…

Sonra sıra O’na gelmiş…

Sekreter, “… Siz ya da kocanız sigortalı değilse, burada bedava bakamıyoruz” diyerek göndermiş…

-*-*-

Daha sonra bir erkek çalışandan daha kaba bir şekilde muamele görmüş…

-*-*-

Bakan Dinçyürek, çok iyi bir yöneticiyse, çok başarılıysa, personeli gayet iyi yönetiyorsa, Özel Kalem Müdürü de bayağı tosuncuk bir efendi, tamamdır, ses çıkarma da partilidir falan…

-*-*-

Diyeceğim şu ki; ne kadar yoğun, ne kadar stresli olsa da; bazı personelin, özellikle belirli yaşın üzerindeki hastalara davranışları konusunda eksiklikleri söz konusudur…

-*-*-

Ve bir diyeceğim daha var; bunu yazmak istemezdim ama yurdunu çok seven, mücahidelik bile yapmış 77 yaşındaki Nurten ablam gibiler ne yapsın?

Kıbrıs Cumhuriyeti Kimlik Kartları varsa, gidip şanslarını Makarios Hastanesi’nde mi denesin Sayın Dinçyürek?


1746291246926teknofest-u-c-lu-bayraktar-da-dahi-l.jpg

KKTC Maliye Bakanlığı Gümrük Dairesi’ne sormak istiyorum… Kardeşlerim, bu kırmızı ceketleri giyen üç büyüğümüz tabii ki bedava giydiler… Ancak halka satılan bu ceketlerin gümrük vergilerini aldınız mı? Almadınızsa neden almadınız? Bakanınızın bronzosu yemedi mi? Peki bu vergi kaçakçılığı kapsamına girer mi? Bunu vergi kaçakçılığı kapsamına sokabilecek olanın bornzosu mu? Amaaaan… Boş verin!

Bu yazı toplam 1807 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar