Bir hüznün hikayesi: “Maria”
20. yüzyılın en ünlü ve etkili opera şarkıcılarından biri olarak kabul edilen Maria Callas’ın yaşamının son yıllarını konu alan “Maria” filmini geçtiğimiz hafta izledim.
Angelina Jolie ve Haluk Bilginer’in oyunculuklarıyla bizleri bir kez daha hayran bıraktıkları film, izlerken bizleri hüzünlendirirken, yüreklerimizi de doldurdu.
***
Filmin en can alıcı sahnesi Maria’nın gencecik ruhunun ve sesinin, annesi tarafından Alman askerlerine sunulmasıydı.
Yaşamı boyunca kendisini bırakmayacak olan psikolojik gel gitlerin başlangıcıydı belki de bu an…
***
Burada biraz Maria Callas’ın yaşamına bakalım…
Asıl adı Maria Anna Cecilia Sophia Kalogeropoulos olan sanatçı, 2 Aralık 1923’te dünyaya geldi.
Birçok eleştirmeni onun bel kanto tekniğini, geniş kapsamlı sesini ve dramatik yorumlamalarını övgüyle karşıladı. Repertuvarı klasik opera seria'dan Donizetti, Bellini ve Rossini'nin bel kanto operalarına, Verdi ve Puccini'nin eserlerine ve kariyerinin başlarında Wagner'in müzikli dramalarına kadar uzanıyordu.
Maria Callas’ın müzikal ve dramatik yetenekleri, “La Divina” olarak anılmasına yol açtı.
***
13 yaşında Yunanistan’da başladığı müzik eğitimini, daha sonra İtalya’da sürdürdü ve kariyerini de burada kurdu.
Atina'da İspanyol soprano Elvira de Hidalgo'nun öğrencisi olmuş, daha sonra da yaşını büyülterek Atina Konservatuvarı’nda eğitim almıştır.
Konservatuvarda ilk anda sesi kulağa kontralto gibi gelse de daha sonra sesinin oturmaya başlaması ile hocaları onun mezzo-soprano olduğunu fark etmiştir.
Kendisini bir sanatçı yapmak için uğraşan annesi ile arası daha sonra açılmıştır. Maria bunu bir sanatçı olup para kazanmasının ardından annesinin kendisini kıskanmaya başlamasına bağlamıştır.
***
Callas, kariyerine Yunanistan Ulusal Operası'nda küçük bir rol ile başlayıp, “Madam Butterfly” ve “Tristan und Isolde” ile ün kazanmıştır.
***
1940'ların savaş zamanı yoksulluğunun getirdiği zorluklarla ve sahnede neredeyse kör olmasına neden olan miyoplukla baş etmek zorunda kalan Maria, kariyeri boyunca mücadelelere ve skandallara katlandı.
***
Kariyerinin en önemli yılları olan 1953-1954 yıllarında yaşadığı çok hızlı kilo kaybı, sesinde bozulmaya ve kariyer sonunun başlangıcına neden oldu.
Maria, yemek yemiyor, sürekli olarak antidepresan haplar kullanıyordu.
***
1950'lerde dönemin bir diğer ünlü opera şarkıcısı İtalyan lirik soprano Renata Tebaldi ile atışmaları da gündem olmuştu. Dönemin iki büyük sanatçısının, birbirlerine karşı yaptıkları aşağılayıcı açıklamaları, gazeteleri süsleyen haberler arasındaydı.
Günün sonunda her ikisi de birbirlerini takdir etmiştir.
Tebaldi gibi bir sesi olmasını istediğini belirten Callas'ın ardından, Tebaldi de en iyisinin Maria Callas olduğunu kabul ederek bu üstünlük yarışına son vermiştir.
***
Adı birçok yolsuzluğa karışmış Yunanlı iş insanı Aristotle Onassis ile yaşadığı aşk ilişkisi ise, önünde uzun bir sanat yolculuğu olan Maria Callas’ın, sahne yolculuğunu noktalıyordu.
Sonrasında yeniden sahne almaya gayret gösterse de, artık ne eski sesi vardı, ne de eski Maria Callas…
***
Çöküşün başladığı andan itibaren magazin basını da peşini bırakmadı Maria’nın… Gün geçmiyordu ki yeni haberlerle manşetlerde yer almasın…
Bir gün büyük ve hızlı düşüşü manşetlerde yer bulurken, bir gün aklını yitirdiği, bir başka gün de yaşadığı aşk gündem oluyordu…
***
Dramatik hayatı ve kişisel trajedisi popüler basında Maria Callas'ı sık sık gölgede bırakmış olsa da, sanatsal başarıları Leonard Bernstein'ın onu “Operanın İncil'i” olarak adlandırmasına neden oldu.
2006 yılında Opera News onun hakkında şunları yazdı:
“Ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra, sanatçı olarak divanın tanımı hala o ve hala klasik müziğin en çok satan vokalistlerinden biri."
***
Kariyerindeki tek sinema filmini, 1969 yılında eski dostu İtalyan sinemacı Pier Paolo Pasolini'nin ısrarı üzerine yönetmenin "Medea" adlı filmle çeken Maria Callas, daha önce de opera sahnelerinde defalarca Medea rolünü canlandırmıştı.
Callas, bu ilk ve tek sinema filminde hiç şarkı söylemiyordu.
Mitolojik olaylara dayalı bu trajedinin çekimlerinin büyük bölümü Türkiye'de Kapadokya bölgesinde yer alan Göreme Tarihî Millî Parkı'nda yapılmıştı.
Film eleştirmenlerce göreli olarak iyi karşılansa da, gişe girişi zayıf kalır.
***
1971-1972 yıllarında Amerika’da ustalık sınıflarında ders vermeyi kabul eden Callas, 1973 ve 1974 yıllarında çok eski dostu; sahneyi paylaşmayı sevdiği ünlü tenor Giuseppe di Stefano ile Avrupa, Amerika ve son olarak Japonya’da turneye çıkar. Ancak ikisi de artık bir zamanların parlak yıldızları olmaktan uzaktırlar.
Turneyle ilgili olarak çıkan yazıların ortak noktası her ikisinin de sesinin “kayıp” olduğudur.
Yine de her gittikleri yerde çılgınca alkışlanırlar, büyük ilgiyle karşılanırlar.
Bu alkışlar sesleri için değil, artık efsane olan isimleri içindir.
***
Maria Callas, 1977’de henüz 53 yaşındayken hayatını kaybetti. Callas’ın mezarı Paris’teki Pere Lachaise Mezarlığı’nda sembolik olarak bulunmasına rağmen, külleri oradan çalınıp vasiyeti üzerine Ege Denizi’ne serpilmiştir.
Belki Ege’nin dalgaları, Maria Callas’ın gürleyen ses dalgalarıyla birlikte, küllerini vatanı Yunanistan’a vurmuş, toprağına kavuşturmuştur.
***
Maria Callas’ın yaşamından kesitleri anlatan 2024 yapımı “Maria” filmi Pablo Larraín tarafından yönetilmiş ve Steven Knight tarafından yazılmıştır.
Film, İtalya, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri ortak yapımıdır.
Başrolde Angelina Jolie, ünlü opera sanatçısı Maria Callas'ı canlandırırken, Pierfrancesco Favino, Alba Rohrwacher, Haluk Bilginer, Stephen Ashfield, Valeria Golino ve Kodi Smit-McPhee de yardımcı rollerde yer almaktadır.