1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Bir çare bulmazsak, tükeniş kesindir!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Bir çare bulmazsak, tükeniş kesindir!

A+A-

Çok başarılı buluyorum; inşallah seri üretime de geçilir diye bekliyorum…
Efendim, Yakın Doğu Üniversitesi ve kurucusu Suat Günsel'in yarattıkları "Gunsel" marka otomobilden söz ediyorum…

-*-*-

Ancak bu otomobil henüz seri üretime geçmemiştir.
Ya da anladığım dille söyleyeyim, ortada bir fol varsa bile, yumurta henüz tavuktan çıkmış değildir.

-*-*-

Haliyle bu marka arabalar henüz piyasada yokken, adına pul basmak, nasıl bir olaydır?
Lütfen biri bana bunu açıklasın.

-*-*-

Suat hocayı eminim herkes tanır ve saygı duyar.
Ama, henüz üretilmemiş bir ürünle ilgili pul basmak ve bununla övünmek, ne acıdır ki ülkemizde "yağcılığın" geldiği noktalardan biridir.

-*-*-

Merhum Rauf Raif Denktaş'ın anıt mezarı olayındaki gibi…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi parayı da projeyi de hazırladı.
Ama hükümet kesinlikle izin vermiyor.
Neden?
Çünkü "Recep Tayyip Erdoğan"a çekilen yağda sıkıntı olacak!
"Aman Tayyip bey duymasın, sakın ha, en önemli rakibine, O'na siyasi hayatının en ağır yenilgisini tattıran adama Denktaş'ın anıt mezarını yaptıramayız" durumu… 
Yağcılık, korkaklık bir birine karışmış!
Ama hiç çekinmeden, "Denktaş'ın yolundan yürüyoruz" diye videolar hazırlıyorlar!

-*-*-

Her söylediklerinde anlamsız bir hamaset ve ondan da öteye boş vaatler ve yalanlar var.
Çekinmeseler, son akaryakıt zammını "Rum - Yunan ikilisi yaptı"ya getirecekler.
Hatta yine çekinmeseler, "Merak etmeyin, artık herkes evde kendi idrarı ve dışkısını sıvılaştırıp araçlarına koyabilecek, bunun çalışmalarında son aşamadayız, Anavatan bu konuda her türlü desteği bize veriyor" diye açıklama yapacaklar.

-*-*-

Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı ve bir kaç UBP’li, medyaya demeçler verip, geçtiğimiz Pazartesi günü Meclis’te nisabın sağlanamamasından dolayı muhalefeti eleştirdiler.
Ticaret Odası Başkanı, gayet başarılı bir şekilde görevini yapan muhalefete hakarete varan ifadelerle saldırdı.
“Evinize gidin” demeye kalktı.

-*-*-

Oysa, burada da asıl çaba, görevini yapan muhalefeti eleştirmek değil; Cumhurbaşkanı’nın yaptığı hatayı kapatma çabasıydı.
Eğer ülkesini o kadar çok seviyorsaydı, gerçekten egemen – eşit bir devletin cumhurbaşkanıysaydı ve nisap çok önemliysaydı, Eskişehir’de üniversite açılışında konuşma yapmaya gitmezdi.
Burada bile yağcılık yapma maksadıyla saptırma söz konusudur.
Ticaret Odası Başkanı gerçekten devleti ya da ülkeyi düşündüğü için açıklama yapmamıştır.
Zaten Ticaret Odası Başkanı gerçekten devleti ve ülkeyi düşündüğü için açıklama yapmış olsaydı, en başta Eskişehir’e giden eniştesini rezil etmekten çekinmezdi!

-*-*-

Hamasetçilerin gerçek yüzü, Asya bebek olayında net bir şekilde görülmüştür…
Asya bebeğin babası Yenidüzen’e anlattı… 
Yedi yaşında bir çocuk, el yapımı bilezik satarak, Asya bebek için 10 bin TL topladı…
Daha çok yazmanın anlamı yok; ama bu hamasetçilere verilen en güzel yanıt, Asya bebeğin, bir Yunan uçağı ile Ankara’dan alınıp Larnaka’daki Glafkos Kleridis Havaalanı’na getirilmesi, oradan Makarios Hastanesi’ne nakledilip tedavisine başlanmasıdır. 
Fazla söze, uzun uzadıya yazmaya gerek yok…
Üstelik bu konu siyasete çok bulaşmamalı… 
Bulaştırılmamalı… 
Hatta Asya bebek ayağa kalkıp bize gülümsesin; varsın hamaset devam etsin!

-*-*-

Ancak şu gerçek unutulmamalıdır; bu hamasetçiler, Kıbrıs Türk toplumunun geleceği adına en ciddi tehlikedir.
Geleceğimizi mahvetmek üzeredirler…

-*-*-

Ve bu tükeniş sürecinde bizim asıl meselemiz erken seçim değildir…
Bizim asıl meselemiz, toplumsal varlığımızı nasıl koruyacağımızdır. 
Yağcılıkla olmayacağı gibi; mevcut sistemle de olmayacağı açıktır.
Çare mi?
Düşünmek zorundayız!
Bir çare bulmak zorundayız!
Geç olmadan!
Elyelilerin dediği gibi, “onda bunda luzumsuz gezmeler yapmadan ve boşu boşuna oyalanmadan ayağam!”

 


 

Neden Kraliçe çok yaşamalı?

Geçenlerde aynı sıkıntıyı yaşadım…
Vücutta bir kırgınlık… 
Oturduğum hatta yattığım yerden kalkmak istemiyorum…
Ve hem sağ, hem de sol kolda ağrı…
Sabah uyanıyorum, boynum, başım öyle bir ağrı var ki anlatamam…

-*-*-

Doğduğum yer mi?
Pendaya!
Yeşilyurt!
Hastane var orada…
Doğduğum yer mi, yoksa doyduğum yer mi vatandır?
Doyduğun yerin vatan olduğu görüşüne kesinlikle katılıyorum…

-*-*-

Neden?
Çünkü bu ülkede, yani Kıbrıs’ta doğdum ama Kıbrıs’ı “vatan” olarak bir türlü yaşayamadım…
1974 ve öncesindeki yedi yıl, savaş korkusuyla yaşadık…
Sonrasını da görüyorsunuz zaten.
Yaşanmaz hale getirdik…
29 yaşında insanları 31 seneden emekli ettik; ki bu etik değildi.
Nüfusu değiştirdik, ki bu büyük suçtu.

-*-*-

Militarizm ve Kemalizm mi?
Türkiye’yi senelerce bu ikili yönetti; hep onlara biat ve itaat etmemiz istendi!
Türkiye biz dilediği gibi müdahale etti bu “tümünüze göre” bir haktı, buna karşın, Türkiye’nin bizi idare etmemesi gerektiğini dile getirmek vatana “ihanetti”…
Hangi vatan?

-*-*-

Hep “ihanet” ettim; bu kafadaki insanlara göre…
Bir amca var, sabah akşam bana mesaj atıyor veya başkasına attırıyor; illa ve de ısrarla “Rum bizi kesecek, Rumlarla anlaşma olmaz, tüm Kıbrıs bizimdir” gibi şeyler söylüyor.
Bu amca gibi düşünen çoğu var…
Mesela Ersin abi de öyle düşünüyor.
Merhum Rauf Denktaş da hep öyle söylüyordu…

-*-*-

Rauf Denktaş’a zaman zaman, fırsat verdiğinde veya fırsat bulduğumda yazardım, söylerdim…
Sallamazdı… 
Ersin Tatar’ın ne söylediğimizi ya da ne anlattığımızı dinlediği inancında değilim…
“Kıbrıs sorunu çözülmelidir çözümün şekli de federasyondur” dediğimiz zaman “siz hainsiniz” diye bilimsel yanıt veren amcamız ise “vatanı” bildiği KKTC’de ve “Anavatanım” dediği Türkiye’de sıkıntı yok ama bana yazdıklarını veya söylediklerini örneğin İngiltere’de yazsa ya da söylese, en az 14 yıl hapse girecek!

-*-*-

Çok uzatmaya gerek yok… 
Vatan dedikleri yer KKTC mi?
Elbette doktora gidecek param, gelirim var ama “vatan” dememi istediğiniz ve vatandaşı da olduğum KKTC’de “devletin sağlık kurumları”, bana sağlık hizmeti veremez durumdadır.
Neden mi?
Uzun uzadıya anlatacak değilim ama sigortada, ihtiyat sandığında sıkıntı var… 
Pandemiydi, şuydu, buydu, özel sektördeki sıkıtılardı derken, yatırılmadı… 
Düzeltmeye çalışıyor “çalıştığım” şirket…
Ve özel hastaneye ya da özel doktora gitmem lazım… 
Tam teşekküllü, tam kapasiteli bir check up yapsak, dünyanın parası…

-*-*-

Cebimde “Kıbrıs Cumhuriyeti” ve “İngiliz” pasaportları…
İngiliz’inkine bakmadım ama Kıbrıs’ınki, Dünya’nın en kaliteli 15’inci pasaportu… 
Emeklilik mi?
29 yaşında 31 seneden emekli olanların yaşadığı bu “vatan”da; benim emekliliğim yok!
Elbette benim suçum!
Gitmiştin İngiltere’ye, “vatanı çok özledim” diyerek, “aptallık edip de” keşke gelmeseydin!

-*-*-

Vatan ve anavatan mı?
Sizinkine karışmıyorum ama benim vatanım ya da vatanlarım; yarın ayakta duramaz hale geldiğimde bana bedava sağlık hizmetini doğru ve de dürüst bir şekilde verirken; bunun karşılığında da “sen haindin, sen Rumcuydun, sen şuydun” demeyecek olan ülkedir!

-*-*-

Yani, “Çok yaşa Kraliçem”… 
Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Haaaa, ganimetti, rüşvetti, hırsızlıktı, avantaydı, avantajdı, çalmaydı, çırpmaydı, karşılıksız krediydi…
Alabilirdim, ödemeyebilirdim de… 
Yapabilirdim…
Üstüne de çekerdim iki koskocaman bayrak; Facebook hesabımda ülkücü bir de işaret; sabah söverdim Anastasiadis’e, akşam Alfa Mega’da dostlarla sohbet!

-*-*-

Siz devlet mi kurdunuz bu vatanda?
Hade yahu!
Ciddi misiniz?
Ciddiyseniz, hadi görelim o devleti!
Tanıtacaktınız hani, hatta beş ülke kesin tanıdıydı!
Hani!
Yalancılar sizi!
Yalandan devlet, yalandan vatan!
Biz mi?
Hep hain!

-*-*-

Hade re hade re o yanı!
Çekemem sizi!
Ayakta durabildiğim süre, buradayım ve yazmaya, konuşmaya devam edeceğim…
Ey sahte devletin “Kıbrıs Cumhuriyeti ve İngiliz pasaportlu” sahtekarları sizi; size anlatmayı hiç bırakmayacağım… 


bor.jpg

Çifte vatandaşlık bir haktır… Ama bu hakkı kullanmak için iki ülke arasında anlaşma olması gerekmektedir… İngiltere ile KKTC arasında böyle bir anlaşma yoktur. İngiltere, KKTC vatandaşlığını kabul etmemektedir… Eğer siz ısrarla “KKTC vardır” diyorsanız, İngiliz vatandaşlığını gizlemek zorundasınız… Veya benim gibi, bu konuda açık olabilmelisiniz… İnatla ve ısrarla “KKTC yasal bir devlettir” demeye devam eder ve her Allahın günü bunun propagandasını yaparsanız, o zaman size, “buyurun, İngiliz pasaportlarınızı teslim edin da inanalım” denmez mi? Denir… O zaman, Ersin Tatar dahil, tüm “KKTC vardır” diyenleri, evlatları ve torunlarıyla birlikte “pasaport iadesine” bir kez daha davet ediyorum. Aksi takdirde hepiniz yalancı, devletiniz de yalandır. Ve fotoğraftaki kişi de hem benim hem de (pasaportunu taşıdığı müddetçe) Ersin Tatar’ın başbakanıdır.

 

Bu yazı toplam 2107 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar