Bir Ada Yarısında Çöküşün Resmi
Dün Meclis Genel Kurulu’nda şans oyunları n/d kumarla ilgili yasa tasarısı görüşüldü. Yasada ne yazdığından çok, bu yasanın neyi temsil ettiğine odaklanmak gerekiyor. Çünkü mesele sadece kumar değil. Mesele, bir sistemin kimden yana işlediğini, kimi görmezden gelip kimi önemsediğini anlamakla ilgili.
Derinleşen yoksulluk, artan intiharlar, çöküş sinyalleri veren sağlık ve eğitim sistemi, kadın cinayetleri, uyuşturucu kullanımı ve insan ticareti vakaları... Bütün bu acı tablo karşısında, hükümetin birincil meselesi kumar sektörünü “düzenlemek”se, o zaman asıl tartışmamız gereken şey yasa tasarısının içeriği değil; çürümüşlüğün kendisidir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde kara para aklamanın önüne geçilemediği artık saklanamıyor. İnsan ticareti, kumar bağımlılığı, fuhuş, uyuşturucu trafiği... Bu Bermuda şeytan üçgeninin tam ortasında duran casinolar, sadece “ekonomik sektör” etiketiyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Hükümet edenler, sanki ülkede yoksulluk, intiharlar, kadın cinayetleri, genç işsizliği yokmuş gibi, bu düzenlemeye dört elle sarılıyor. Kumar sektörü, krizlerin gölgesinde fırsata çevrilmiş bir kar alanı olarak değil, adeta kutsal bir dokunulmazlıkla savunuluyor.
***
Bu sırada “kumar bağımlılığı yoktur” diyebilen bakanlar, bir halk sağlığı sorununu inkâr etmekle kalmıyor, aslında kamusal sorumluluktan da kaçıyor. Çünkü kumar bağımlılığı sadece bireyin değil, toplumun ruhunu kemiren bir hastalık. Borçlananlar, evini kaybedenler, ailesi dağılanlar, çocukları ihmal edilenler, şiddete uğrayan kadınlar... Hepsi, bu düzenin görünmez ama çok gerçek mağdurları.
Bir başka çelişki ise aile yapısını koruma iddiasıyla sahneye çıkan hükümetin, boşanma oranları karşısında duyduğu “kaygı”yı yüksek sesle dile getirirken, boşanmaların önemli bir kısmında rol oynayan kumar bağımlılığı ve kumar borçlarını görmezden gelmesidir. Aile mahkemelerinde açılan çok sayıda boşanma davasında, eşlerden birinin veya her ikisinin kumar kaynaklı borçlanmalarla mücadele ettiği, çocukların ihmal edildiği ve ev içi şiddetin arttığı biliniyor. Yani boşanmaların nedenlerine değil, yalnızca sayılarına odaklanan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu da ya açık bir inkârın ya da tam anlamıyla konuya dair bilgisizliğin, yani cehaletin göstergesidir.
***
Bu yasa yalnızca casinoları düzenlemiyor; aynı zamanda bir yönetim anlayışını da gözler önüne seriyor. Sorunları çözmek yerine inkâr eden, kamu yararını değil rantı önceleyen, insanı değil kara parayı merkeze alan bir anlayış bu. Toplumu içten içe çürüten bir zihniyet, mafyokrasi!
Oysa atılması gereken gerçek adımlar çok açık: Kumara dayalı sektörün şeffaf ve bağımsız bir şekilde denetim altına alınması, kara para aklama ile mücadelede uluslararası normlara tam uyum sağlanması gerekir. Bu alandaki denetimler ve yasal işlemler çok cılız ve yetersiz. Vatandaşların bu alandan uzak tutulması gerekirken, yeni tasarı ile cüzi para cezalarıyla caydırıcılığı ortadan kaldırmak da, neredeyse kumarı teşvik eder bir tablo yaratmaktadır.
Evet, elbette ki kumara ve kara paraya yönelik yasal çerçeveler geliştirilmeli, somut icraatlar ortaya konulmalıdır. Ama bu, mevcut hükümetin yaptığı gibi meşrulaştırarak, yaygınlaştırarak değil. Özellikle casinolarla bağlantılı olarak ortaya çıkan insan ticareti vakalarına dair kapsamlı araştırmalar yapılmalı; Palermo Protokolü doğrultusunda mağdurların korunmasına yönelik politika ve mekanizmalar ivedilikle hayata geçirilmelidir. Ayrıca kara para aklayıcı odakları söndürecek cesur adımlar atılmalıdır.
Ve nihayet, ekonomi politikaları yalnızca “hızlı kâr” mantığıyla değil; gençlerin istihdamını, sosyal hizmetleri, kadın girişimciliğini önceleyen, toplumun ortak yararını gözeten alternatif kalkınma politikaları ile yeniden şekillendirilmelidir.
Dün Meclis’te görüşülen yasa, bir toplumun bugünü ve geleceğiyle kumar oynandığını bize bir kez daha gösterdi. Bu oyunda kaybedilen; aydınlık, umut, eşitlik, adalet ve insanlık onurudur.