1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Bas bas bitmiyor
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Bas bas bitmiyor

A+A-

yurttas_.jpg

Bilmem hatırlar mısınız, bir dönemi sarsan soruşturma vardı: Ergenekon.
O da bir “kumpas” mıydı yoksa “hesaplaşma” mı bilmiyoruz.
Türkiye demokrasi ya da özgürlük açısından tuhaf bir ülke…
Nobelli yazarı “terörist” dahi ilan edebiliyorlar, bir dönem vatan haini dediklerinin, bir başka dönemde heykelini dikiyorlar. Köprülere, okullara, sokaklara ismini kazıdıkları bir diktatörü tarihten silmekle meşguller şimdi!

*  *  *

“Ergenekon Davası” da böyle “var ama yok” işlerden biriydi.
12 senelik yargılamanın sonunda tüm sanıkların beraat ettiğini anımsıyorum.
Kıbrıs’a dair daktilo çıkışlı belgeler gözle görülür, elle tutulur kadar gerçekti.
Üstelik belgelerde yazanları hayatın pratiği teyit etmişti.
Ortada “örgüt olmadığı” kararı çıktı.
Örgüt yoktu belki ama geçmişten bugüne bilinen laboratuvar değişmemişti: Kıbrıs

*  *  *

Kimi “yöntemler” hiç değişmedi.
Hep aynı köhnelik!
Ama hayat değişti.
İletişime dair sınırlar devrildi birer birer, deniz deryaya karıştı hakikat, belleklere aktı.

*  *  *

Ada yarısına demokrasiyi çok fazla görenler son zamanlarda politik hedeflerine kolay kolay ulaşamıyor.
Ama örseliyor, kanatıyorlar…
Son sözü “seçmen” söylüyor genelde.
“Seçim sonucu” yetmiyor elbette.
Çünkü ikide bir aynı şarkı çalıyor: Ankara’dan abim geldi (!)
Hükümet değişmekle olmuyorsa eğer…
“Seçmen” de değişiyor, icabında!

*  *  *

Dikkatinizi çekti mi bilmem, bütçede en fazla artan kalemlerden biri de ‘Kimlik Kartı.’
Bas bas bitmiyor.
Bas bas bağırırken, “memleket elden gidiyor.”

 



Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Büyükelçisi
 

turk-rum.jpg

“Devlet dili habercilik” anlayışı çok ilginç gelmiştir bana…
Bir kuralı var mı, tüzüğü, sözlüğü, bilmiyorum.
Yoksa eğer olmalı…
Kimi ifadelere gerçeklik ya da mantık üzerinden baktığım zaman eleştiriyorum.
Geçen hafta tam da böylesi bir örnek vardı, Türk Ajansı Kıbrıs gündeminde…
İfade şu:
Slovakya’nın Güney Kıbrıs Büyükelçiliği himayelerinde gerçekleştirilen rutin toplantılar çerçevesinde bazı Kıbrıslı Türk ve Rum siyasi partiler yeniden bir araya geldi.”

“Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Büyükelçisi” der miyiz?
Ya da “Türkiye’nin Kuzey Lefkoşa Büyükelçisi…”
Demeyiz, çünkü, güneyde yok zaten.
Peki niye “Slovakya’nın Güney Kıbrıs Büyükelçisi” diyoruz.
Ne kuzeyde var, ne de Büyükelçiliğin ismi böyle.
Slovakya Kıbrıs Büyükelçiliği işte!

Bir başka tuhaflık:
Kıbrıslı Türk ya da Rum siyasiler olur, anlarım.
Kıbrıslı Türk ya da Rum siyasi partiler ne demek?
Partinin Türkü ya da Rumu nasıldır?
Üstelik güneyde kayıtlı kimi partilerin Kıbrıslı Türk üyeleri varken…

“Kıbrıs’tan siyasi partiler bir araya geldi” dememizde bir sakınca olmaması gerekiyor.
Kıbrıs’ı bu kadar dışlamayalım, bu coğrafya, bu ülke, hepimizin.

* Kıbrıs Haber Ajansı (CNA)  haberi nasıl yayınlamış diye baktım.
“Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk siyasi partilerin temsilcileri, Slovakya Büyükelçiliği himayesinde gerçekleştirilen düzenli toplantılar çerçevesinde Ledra Palas’ta bir araya geldiler.” demiş. Daha mantıklı.



‘Vicdan Hayat Kurtarır’
 

yavuz-dizdar-1.jpg

Dr. Yavuz Dizdar’ı tanımam, ancak, sık sık medyada görürüm.
Türkiye’de bir Onkolog.
‘Vicdan Hayat Kurtarır’ diye bir kitap yayınladı.
Çoğunluğu doktor dostlarımla yaptığımız sohbetlerde de tekrarlanan iddiaları var.

  • “Tıp kendi misyonundan bu kadar sapmış ve ticarete dönüşmüşse eğer doktorlara vicdanlarını bir daha hatırlatmak gerekiyor.”
  • “Gelişen teknoloji, tıp değil. Yeni birkaç ilaç ama bol miktarda görüntüleme, Ultrason, MR, PET gelişmiş ve kendilerine pazar arıyorlar.”
  •  “Toplumda ekran bağımlılığının hızla artmasıyla yarı otistik bir tablo oluştu. Böyle devam ettiği sürece otizmli insan sayısı toplum içinde yükselecek.”
  •  “Gençler yerinde duramıyorlar ama sürekli telefon ekranına bakıyorlar, bu da bir cins otizmdir.”


Üzerinde düşünmeye değer sözler…
Elbette genelleme yapmadan…
Ama örneğin öykünüzü hiç dinlemeden, muayene etmeden, doğrudan elinize bir kağıt tutuşturarak “şu tahlilleri yap, şu filmleri çek de gel” doktorluğunu biraz sorgulayarak.
 



Unutmadan!

O "mühendis" bulundu mu?
Hani Ciklos yolu, sel, dört gencin cansız bedeni...
Meclis araştırma komitesi sormuştu hani, "Mühendis kim?"
Mühendis ve Mimar Odaları demişti, "Suçlu mühendisse, o mühendis kim, nerede?"
İn midir, cin midir, hayal midir, nedir?
Unutmadan...
Bulunmadı mı halen?
 



Dernek (!)

dernek_.jpg


Ben de sevgili Ayşe'nin (Alioğlu) paylaşımında gördüm, şaşkınlıkla...
"Allah Aşkına KKTC Yeşillendirme ve Öksüzlere Yardım ve Koruma Derneği" diye bir derneğimiz varmış.
Ne desem, ne yazsam, nasıl yorumlasam bulamadım.
Sivil toplum da aynası aslında demokrasinin, gelişmişliğin, iradenin, özgürlüklerin…
Ne kadar “sivil”se (!)
 

Bu yazı toplam 1963 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar