1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Babamın görevi icabı, Baf’tan Mağusa’ya, Leymosun’a, bütün adayı dolaştık…” (1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Babamın görevi icabı, Baf’tan Mağusa’ya, Leymosun’a, bütün adayı dolaştık…” (1)

A+A-

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade sorularımızı yanıtladı, Kıbrıs’tan hatıralarını anlattı…

Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade hayatına dair sorularımızı yanıtlarken, Kıbrıs’tan hatıralarını aktardı, “Babamın görevi icabı, Baf’tan Mağusa’ya, Leymosun’a bütün adayı dolaştık” dedi.

Babası Ömer Faik Müftüzade, 1953’te Mağusa’da Komiser Muavini iken, Mağusa’da 1953’te dünyaya gelen Hakkı Müftüzade’nin babası gerek İngiliz koloni döneminde, gerekse sonrasında hep üst düzey bir yönetici olarak görev yapmıştı… Hakkı Müftüzade’nin annesi ise Piskobulu Hasan Kahya’nın kızı Mübeccel Hanım’dı… Hasan Kahya, Piskobu’da Kıbrıs’ın en büyük çiftliklerinden birisini kurmuştu – Hakkı Müftüzade küçük bir çocukken, işçilerle birlikte bu çiftlikte kazanda pişen kurufasulyeyi soğanla yiyormuş ve o tadı hiç unutmamış…

Hakkı Müftüzade’nin hayali Dışişleri’nde çalışmakmış ve nitekim bilinçli bir seçimle siyaset bilimi okumuş – belki de toplum sorunlarıyla ilgilenmesinin nedeni babasının etkisiydi çünkü babası gerek Komiser Muavini, gerekse Komiser olarak ve daha sonra da 1960 ile 1975 yılları arasında İngiliz Üsleri’nde idare amiri olarak toplum sorunlarıyla içiçe yaşamış, toplumların sorunlarını çözümlemeye çalışmıştı. Gerek Kıbrıslıtürkler’e, gerekse Kıbrıslırumlar’a sorunlarının çözümünde pek çok yardımda bulunan Ömer Faik Müftüzade’yi seneler sonra gören bazı Kıbrıslırumlar bu yüzden ona ne kadar müteşekkir olduklarını göstermek için üstüne sarılıyorlarmış – bu etkileyici anekdotları da dinledik Hakkı Müftüzade’den…

Hakkı Müftüzade, Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştığı dönemde 1989 yılında Kayıplar Komitesi’nin o dönemlerde Kıbrıslıtürk Üyesi olan rahmetlik Rüstem Tatar’ın bir sene boyunca asistanlığını yürütmüş ve böylelikle “kayıplar” konusunun ne kadar zor ve insancıl bir görev olduğuna tanık olmuş… Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştığı dönemde İngiltere Temsilciliği de yapmış ve deneyimli bir diplomat olarak gerek Rauf Denktaş’a, gerekse Mehmedali Talat’a Cumhurbaşkanlığı’nda danışmanlık görevi de yürütmüş… Emekli olduktan sonra bir Rotarian olarak da gönüllü hayırsever çalışmalarını kulüplerinde yürüterek Girne Hastanesi’ne katkıda bulunmuş arkadaşlarıyla birlikte…

Ve sonra da Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından Kayıplar Komitesi’ne Kıbrıslıtürk Üye olarak atanmış…

Hakkı Müftüzade’yle “kayıplar” konusundan çok onun kim olduğu, nasıl bir hayat geçirmiş olduğu, Kıbrıs’tan hatıralarına ilişkin konularda bir röportaj yaptık, “kayıplar” konusunu başka bir röportajda ele almak istedik… Öncelikle onun kim olduğunu tanıyalım istedik… Sorularımızı büyük bir içtenlikle yanıtladığı için kendisine yürekten teşekkür ediyoruz…

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade’yle röportajımız şöyle:

ss-137.jpg

SORU: Kaç yaşındasınız?
HAKKI MÜFTÜZADE:
1953 doğumluyum. Mağusa’da doğdum. Babamın görevi icabı bütün adayı dolaştık. Babam Ömer Faik Müftüzade Mağusa’da Komiser Muavini iken, 1953’te doğdum.

SORU: İngiliz devri…
HAKKI MÜFTÜZADE
: Ingiliz Koloni dönemi… Ondan sonra babam Larnaka’ya atandı, Larnaka’dan sonra Baf’a atandı… Baf’tan sonra tekrar Mağusa’ya döndük… Mağusa Komiseri olarak döndü… Ve 1959-60 Zürih ve Londra Anlaşmaları tamamlandığında, imzalandığında, babamı Dr. Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, İngiliz Üsleri’ne idare amiri olarak, “Liaison Officer” olarak atadılar.

SORU: Yani Kıbrıs Cumhuriyeti ile İngiliz Üsleri arasında “Liaison Officer” (İrtibat Görevlisi- İdare Amiri) demek istersiniz?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Evet, evet… Yani idare amiri olarak iki İngiliz Üssü’nün, Ağrotur-Piskobu ve Paramal Üssü’nün idare amiri olarak atandı… 1975 yılına kadar da İngiliz Üsleri’nde babam görev yaptı… 1974 Barış Harekatı’ndan sonra 1975 yılına kadar da biz İngiliz Üsleri’nde kaldık, Happy Valley’den en son ayrılan Kıbrıslıtürkler’i uçağa koyduk, gittiler, hareket etti uçak… Akabine biz İngiltere’ye gittik, İngiltere’den de Kıbrıs’a uçtuk…

SORU: Annenizin adı neydi?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Annemin adı Mübeccel… Annem Limasol doğumlu… Dedem, annemin babası Hasan Kahya… Piskobu’da yaşıyorlardı…

SORU: Orhan Hasan Kahya?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Orhan Hasan Kahya, dayım… Hasan Kahya, dedem…

SORU: Çünkü ben mezarını gördüm Piskobu’da… Ve galiba kızıdır? Bitişiğindeki mezar…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Hasan Kahya ve torunu… Torunu Ayşen ablamız uçak kazasında vefat etti. Ankara’dan Kıbrıs’a dönmek üzere binmiş olduğu uçak düştü.

SORU: İkisinin tam giriştedir mezarları…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Girişte evet… O mezarlığı köye dedem hibe ettiydi. Ve girişte bildiğiniz gibi Hasan Kahya yazar… Yazısı da var…

SORU: Piskobu’yla ilgisi neydi?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Şimdi esas olarak dedem Piskobu’da evlenir… Ama Kaleburnu’ndan Piskobu’ya gider… Kaleburnu’ndan Piskobu’ya gider, Piskobu’da anneannemle evlenir, anneannemin adı Ayşe… Evlendikten sonra da iş yapmaya başlar, yani daha önce de iş yapardı ama… İş yapar, tarlalar satın alır ve bir büyük çiftlik kurar Piskobu’da… Yani Hasan Kahya dendiğinde eşittir Piskobu ve Hasan Kahya’nın çiftliği (Adanın en büyük çifliklerinden birisi)…

SORU: Ne çiftliğiydi o? Yoksa siz hiç görmediniz mi?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Ben gördüm tabii… Çeşitli şeyler yetiştirilirdi, domatesten tutun da birçok ürün yetiştirilirdi. Hatta benim en büyük zevkim, işçilerle beraber kazanda pişen fasulya ve bulgur pilavını soğanla yemekti… Oturur öğlen işçilerle beraber yerdim, onun tadı hala daha damağımdadır.

SORU: Ondan sonra Leymosun’a falan mı yerleşti yoksa hep Piskobu’da mıydı kendisi?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Dedem hep Piskobu’daydı, hiç ayrılmadı Piskobu’dan… O günler tabii sevgi, saygı, hürmet, disiplin… Onları hatırlarım.

SORU: Babanız nasıl biriydi?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Babam, halkını çok seven ve halkı için çok büyük fedakarlıklar yapan birisiydi. Hayata öğretmen olarak başladı… Ondan sonra asker oldu. İkinci Dünya Savaşı’nda Ürdün’de yeraldı.

SORU: Katırcı olarak, yoksa?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Yok, katırcı olarak değil, hayır… Subay olarak katıldı… Kıbrıs’a döndüğünde terfi aldı… Ve Kıbrıs Alayı lağvedilmezden önce komutana vekalet eden birisi olarak görev yaptı, lağvedildikten sonra ayrıldı ve idareye girdi. Yani Komiser Muavinliği yapmaya başladı ama Komiser Muavinliği’nden önce Hapishane Müdürlüğü yaptı. Kıbrıs’ın Hapishane Müdürlüğü’nü yaptı 1949 senesinde. Ve ondan sonra idareye girdi.

SORU: Yani aslında hep bir yerde yönetici pozisyonunda oldu…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Yönetici pozisyonunda ama renkli bir kişiliği vardı… Yöneticiliğinin yanında bir de sportif tarafı vardı babamın. Kıbrıs Türk Spor Kulübü yani Çetinkaya’yı kuran kulübün kurucusuydu. Çetinkaya’nın kurucusuydu. Çetinkaya’yı 1952-53 yılında çalıştırdığı dönemde, manejerliğini yaptığı dönemde Çetinkaya, PASOK şildini kazandı… PASOK şildini de APOEL’e karşı kazandılar. Düşünün, Çetinkaya Kıbrıs Türk milliyetçiliğinin simgesi, APOEL de Kıbrıs Rum milliyetçiliğinin simgesi… Ve Çetinkaya bu PASOK şildini aldı, yani harp kazanmış gibi oldular o dönemde! Ve aynı zamanda babam futbol hakemliği de yaptı… Ve hatta Rum takımları, Ermeni takımları babamın maçlarını yönetmesini isterlerdi çünkü tarafsız birisiydi. Çetinkaya’yı çalıştırdığı dönemde de hakemlik yapardı ve ona rağmen itirazları yoktu Rumlar’ın…

SORU: Babanızın portresine baktığımda şöyle bir şey hissederim ben genelde: Yani İngiliz devrinde yetişen, iyi yetişen insanlarımız vardı… Doğruya doğru eğriye eğri, işini düzgün yapan, sağa sola sapmayan insanlar yetişiyordu o dönem…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Tabii… Tabii… Mesela Cemal amcam Dr. Küçük’ün müsteşarıydı 1960’ta… O da babam gibi çekirdekten yetişme bir bürokrat. Dr. Küçük’ün müsteşarlığını yaptı. Arif Olgun… Ondan sonra Ahmet Sami Topcan… Ve şu anda aklıma gelmeyen ama… Mesela Özalp Sarıca… Tabii bunlar arasında rahmetli Rüstem Tatar da o dönemde yetişen bürokratlardandı… Bunlar tabii kılık-kıyafetleriyle, kültürleriyle, iş bilen insanlardı.

SORU: Birinin torpiliynan, ricasıynan, minnetiynan gelmemiş ama…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Bileğinin hakkıyla göreve gelmiş insanlar…

SORU: Anneniz nasıl biriydi?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Annem çok insancıl, çok hassas bir insandı. Çok iyi hatırlarım, annem 55-60 arası bayağı tedirgin bir hayat yaşadı. Babamın görevinden dolayı, tehlikeli bir dönemdi. Onun için sürekli kaygı içinde yaşadı. Ve bunun daha sonra etkisini gördü… Bu, kendisini yıprattı…

SORU: Vücudumuz bize ödettirir zaten o stresin bedelini mutlaka…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Evet ve o yıllar çok stresli yıllardı… Tabii görevim icabı biliyorsunuz ben siyasi konulara değinemem ama bunu bu şekilde söylemiş olayım…

SORU: Aklınızda, kalbinizde ne kaldı Kıbrıs’ta çocukluğunuzdan? Çok farklı yerlere gittiniz çünkü… Çok farklı ortamlarda bulundunuz küçükken…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Evet… Çocukluğumun hatıraları, bir kere futbol hatıraları… Mağusa’da olduğumuz dönem, babam bir dönem Mağusa Türk Gücü’nü çalıştırdı. O maçlara gitmemiz, o Canbulat Sahası’nın yapılması… Babamın döneminde yapıldı Canbulat Sahası ve o zaman Antika Dairesi Müdürü Mugapgap isimli bir Ermeni’ydi.

s2-296.jpg

SORU: Ermeni miydi yoksa Mısırlı mıydı o?
HAKKI MÜFTÜZADE:
Emin değilim bundan yani Mugapgap Mısırlı olabilir… Yabancıydı… Orada tabii bir mücadele verildi o sahayı yapmak için, onu çok iyi hatırlarım. 74 hatıralarımız da…

SORU: 74’e geçmeden, 63’ü nasıl yaşadıydınız?
HAKKI MÜFTÜZADE:
63’te bizim Limasol’a gittiğimizde evimiz KEO fabrikasının karşısındaydı… Tabii evimiz sürekli ateş altında olduğu için KEO fabrikasından, 9 ay Piskobu’ya gitmek durumunda kaldık. O evde kalamadık…

SORU: O bölgeye galiba “Vietnam” derlerdi daha sonra…
HAKKI MÜFTÜZADE:
Olabilir, tam emin değilim ondan. 9 ay Piskobu’da kaldık. Piskobu’da kaldığımız dönem ben ilkokula ilk Evdim’e gitmeye başladım çünkü Piskobu’daki ilkokula da gidilemezdi çatışmalardan dolayı…

SORU: Piskobu karmaydı…
HAKKI MÜFTÜZADE: Karmaydı…
Ve iki kesimi vardı, Türk kesimi, Rum kesimi… Evdim’e gitmeye başladım. Ama durum biraz daha normalleştiğinde Piskobu’ya geldim. Ki Piskobu’da okula gitmek, yürüyerek gidip gelebilirdim okula. Yani bir dokuz ay-bir sene kadar Piskobu’da kaldık. Ondan sonra evimize dönebildik, yani o çatışma döneminden sonra… Çok iyi hatırlarım, babamın bütün elbiseleri dolapta, böyle bıçak kesmiş gibi kurşunlandı… Ve bir anda giyecek takım elbisesi kalmadıydı Limasol’daki evimizde. Bunları yaşadık…

(Devam edecek)

 

res-003.jpg

Churchill’in Kıbrıs ziyareti ve Müftüzade’nin dedesi…

Hakkı Müftüzade, bu tarihi fotoğrafla ilgili olarak şöyle diyor:

“Dedem Hürremzade Hakkı Efendi, Churchill geldiğinde, Churchill’in sağında duruyor. Solunda da o dönemin Başpiskobosu duruyor. Fotoğrafta olanlardan bir tanesi de Kıbrıs Valisi’dir. Zannederim Sir Ronald Storrs’du… Resimde bir de asker var duran. Asker herhalde Churchill’in yaveriydi. İkinci Dünya Savaşı döneminde Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde çekilen bir fotoğraftı bu. 1943 senesinde… Vefat etmiş olan ve Kıbrıs için Leksikon yazan  tarihçiKudunaris, dedem için “İnat bir Türk” diye yazmıştı… Rum tarafındaki arşivlerde bu vardır herhalde… Ama ilginç, duruşu önemliydi herhalde… Herhalde kullanılmaya fırsat vermediği için öyle bir şey yazdılar…”

 

 

Bu yazı toplam 1687 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar