1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. ARALIK HÜZNÜNÜ AŞMAK
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

ARALIK HÜZNÜNÜ AŞMAK

A+A-

Aralık ayına geldiğimize inanamıyorum. Zaman hızla akıyor klişesini söylemek zorundayım burada. Birkaç gündür fiziksel ve ruhsal bir yorgunluğu inkâr etmeye çalışıyorum. Hep yaptığımdır bu, bir çeşit yenik düşmeme stratejisi. Şimdiden takvimin Aralık sayfası dolmaya başladı bile. Şiir dinletileri, toplantılar, yeni yıl partileri… Havalar da değişiyor. İnsan böylesi havalarda eve kapanıp kitaplarla, yazıyla baş başa kalmak istiyor. Bu sabah bir iç sıkıntısı ile uyandım nedense. Dün gece geç dönmüştüm eve. Pharos Vakfı’nda Quartet Gerhart adlı Katalan dörtlünün muhteşem konserini izledim. Pharos Vakfı düzenli olarak harika müzisyenler getiriyor adaya. Denk düştükçe gitmeye çalışıyorum. Sonrasında İspanyol Elçiliği’nin ikramı şarap eşliğinde dünya meseleleri üzerine lafladık. Belki de ondan bu sıkıntı.

Geçenlerde Fikret Demirağ Festivali’nde sohbet ettiğim genç bir anne kızının öğretmenin çevresel yıkım, küresel ısınma ile ilgili anlattıklarından feci halde korktuğunu, psikolojisinin bozulduğunu anlatmıştı. Çocuklara bunu yapmamak lazım galiba. Bilinçlenmeliler elbette de bu kadar kaygı yüklemek haksızlık. Eylem halinde olmak iyimserlik verir ya; çevre aktivizmine yönlendirilmeli çocuklar.

Saçma bir şey yapıyorum bir süredir. Planlı değil, spontane biçimde kafamdan geçen bir şey. İstanbul’da bir metroda başlamıştı. Bu vagondan biri yakın zamanda ölecek diye düşünmüştüm. Sonra aynı şey tekrarlamaya başladı. Bir konserde mesela aynı şeyi düşündüm. Bir post-pandemi defosu bu galiba. Hayatın ölümle bu kadar iç içe olduğu başka bir dönem olmuş mudur bilmiyorum. Kötü haberler ve gerilimler günün önemli bir parçasını kaplıyor. Sürekli iç burkan bir haber var. Bu yıl içinde bizi terk edip gidenlerin listesi mi kabarık, yaş nedeniyle daha çok insan tanıdığımızdan mı öyle; bilmiyorum. Bir yas tamamlanmadan diğeri başlayıveriyor.

Hayatımı düşünüyorum ve hiç de fena değil demek istiyorum. Sevinç duyacağım çok şey var aslına bakılırsa. Yine de hüzün burcundayım çoğunlukla.

İnsan hatıralarıdır. Kimliğimizi hatıralarımız inşa eder. Birden öyle bir moda giriyorum ki çağrışımlar zinciri hep kötü anları, suçluluk duygularını getiriyor önüme. Saf bir neşe ve mutluluk anı artık çok uzak belki de.

Mutluluk en çok da bir iyilik yapmakta, dünyaya bir güzellik katmakta gizli. Kendimizden, bencillikten çıkmakla ilgili yani. Başkalarının acısına iyi gelmekten değerlisi yok.

Pek çok farklı yaşantıyı, tarihsel dönemi deneyimlemiş bir kuşaktan olmak belki de sorun. Ruhumuz değişim hızına yetişemiyor. Hatıralarımızda bir imgeler ansiklopedisi var. Sersemletici bir güzergâh geçip gittiğimiz.

Kalbim acıyor sürekli. Bir dünya ağrısı bu, ruh sersemliği… Tempoyu düşürmek, içe çekilmek mümkün olmuyor pek.

Farklı diller, farklı kültürler, farklı gerçeklikler hiç bu kadar yakın olmamıştı bize. Dünya elimizde tuttuğumuz küçük bir aletin içinde artık. Bu yetmezmiş gibi bir de yapay imgeler var şimdi. Bütün bunlar heyecan verici olduğu kadar yorucu gelmiyor mu size de?

Yazımı yazarken karşı bahçede dala konan küçük kuşu izliyorum. Ödüm kopuyor bir gün bu bahçenin yerini bir apartman alır diye. Mandalinalarla dolu bir ağaç var arkada. Yeşil ve turuncu sanki yaşama sevincini anımsatmak için buluşmuşlar. Bu sevince bile bir kaygının eşlik etmesi büyük haksızlık. Bundan kurtulmak gerek.

Kıbrıs’ın kışları Avrupa’nın baharı gibidir. Biraz yağmur yağsın her yer yeşillenir, çiçekler kış güneşiyle açar.

Aralık ayındayız ve başta da söylediğim gibi inanılmaz geliyor bu bana. Yepyeni kayıtlar oluşmuş beynimde bu geçip giden yıla dair. Seyahatler, tanışmalar, eski tanıdıklarla buluşmalar... Anlatıyı farklı seçeneklerle kurmak mümkün. Hayatı hep sevdim ben, dala konan o küçük kuşu seyretmekten bile mutluluk çıkarabildim. Hayatı çok sevenler onun acılarından da daha fazla etkileniyor ne yazık ki. Pek çoğunuzun adını, yüzünü bilmesem de sizlerle dertleşebiliyorum en azından. Öznel olanın çoğulluk taşıdığını, duygularımın başkalarının da duyguları olduğunu biliyorum. Hikayelerimiz biricik olsa da aynı nehirde buluşuyoruz farklı kollardan.

Yorgunum, içimde tanımsız bir sızı ilerliyor ama hüznün de kendine göre bir tadı var. Bu acı-tatlı hayat şefkatini de esirgemiyor bizden. Zorluklar olacaktır ama onları aşma serüvenine de paha biçilmez. En iyisi gülümseyerek bakmak hayata.

 

Bu yazı toplam 869 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar