1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Anladin yoksa Bin Ladin?
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Anladin yoksa Bin Ladin?

A+A-

“Türkiyesiz olmaz; uğraşma” dedi çok sevdiğim bir büyüğüm...
Ve beni “Türkiye düşmanı” olarak da suçlamayı ihmal etmedi...
Bu yanlış ve kasıtlı suçlamadan her ne kadar bıkmış olsam da; ufak bir örnek vermek istiyorum...

-*-*-

Kemal Kılıçdaroğlu örneği...
Arka arkaya 14 seçim kaybeden bir siyasetçi, ısrar ve inatla aynı koltukta kalmamalı...
Hele hele bu siyasetçi, çağdaş, ilerici ve Batılı bir Türkiye iddiasındaysa, daha ilk yenilgide, koltuğu yeni nesle devretmeli...
Ama kabul ettim, “Türkiye’nin koşulları Norveç demokrasisi değil” iddiasına “eyvallah” dedim, oldu.
Kılıçdaroğlu ile ilk kez “aynı şeyi” düşündük.
Ne mi?
“Türkiye’de sandık geldiği anda döviz düşer”...

-*-*-

Bu doğru bir iddiadır çünkü Avrupa’ya göre, Türkiye’de, “Radikal İslamcı Diktatörlük” endişesi söz konusudur...
Ve Avrupa veya Batı, bunu asla istemez...
Elbette çıkarı olduğu için...

-*-*-

Haliyle, “Türkiyesiz olmaz” diyen aynı zamanda son derece Kemalist büyüğüme söyleyeceğim şudur; “... Bu Türkiye ile asla olmaz!”...

-*-*-

Bir kaç analiz yapalım...
Mesela Ocak 2022’nin ortasına doğru eğer Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile alakalı “tutukluluk” durumu, Avrupa mahkemeleri ve Avrupa siyaseti doğrultusunda değiştirilmezse; KKTC’de erken genel seçimlerin yapılacağı günlerde Sterlin’in 35 TL seviyesine çıkacağını ben söylemiyorum; konunun uzmanları söylüyor...

-*-*-

Ve evet, Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi, mutlaka sandık kurulmalı...
Ve aynı zamanda Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) dediği gibi, "Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli"... 
TÜSİAD, hükümetin uyguladığı ekonomi politikasının güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı oluşturduğunu kaydediyor ve çok doğru söylediğine herkes katılıyor...

-*-*-

Ve sonuca gelelim...
Bunca yıldır ülkeyi tek başına yöneten Recep Tayyip Erdoğan, elbette gitmek istemeyecektir...
Ve mevcut “siyasi” ortam; yani “çok az demokrasi, sıfır adalet, baskı, ekonomik yıkım” daha da kötüleşecektir.
Ve gidişat, bizi kesinlikle gömecek bir gidişata dönüşecektir.
Nasıl mı?
1958’den itibaren resmen direnmeye başladığımız ve “Türklüğümüzü” ya da “Kıbrıslı Türklüğümüzü” hatta “dinimizi” koruma kavgasını mecburen terk edeceğiz.
Kıbrıslı Rum sermayesinin kesinlikle hegemonyasına girmek zorunda kalacağız.
Hani dersiniz ya “Ruma muhtaç”; hah aha ondan olacağız. 

-*-*-

Diyeceğim şudur ki; Kıbrıs sorununun federal çatı altında çözümü dışında şansımızın sıfırın altına indiği günlerdeyiz...
Başka şansımız, başka yolumuz, başka kurtuluş umudumuz yoktur.
“Hayııır egemen – eşit devlet”te ısrarcı mısınız?
Size bu oyunu oynatan Türkiye, bundan böyle “pirili” bile oynatamayacak durumdadır ve çok daha kötü duruma geleceği de apaçık ortadadır.

-*-*-

Türkiye, Avrupa’dan bakıldığında “siyasi rehine” olarak görülen Demirtaş’ları, Kavala’ları bırakmazsa; “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönmezse” ve Kıbrıs’ta Ersin Tatar ve saz arkadaşlarının hedefsiz, laşka, ısgarta “egemen eşit devlet” iddiasından vazgeçilmezse; yandı gülüm keten helva!
Yani bir kez daha söylemiş gibi olacağım ama, önümüzdeki bir kaç ay aslında çok önemlidir...
Türkiye, bir şekilde yolunu bulup, daha Batılı, daha demokratik, daha adil, daha bilimsel, daha barışçıl olmaz ve İslamcı diktatörlük daha çok önümüze konursa; Müteveffa Başpiskopos Makarios’un hedefi tamamlanmış olacaktır; “hepimiz Rum sermayesine işleyeceğiz, İngiltere, Avustralya ve Kanada’ya kaçacağız”... 
Yani Ersin bey; “Anladin yoksa Bin Ladin?”...
Durum resmen budur: Ya anlayacağız, ya da hep birlikte Bin Ladin!
Bu Türkiye ile hiç bir şey olmaz!

 

UBP’ye neden ders verilmeli?

Tarım Bakanı veya UBP Hükümeti bir karar aldı...
Un ithalatını serbest bıraktı...
Bunun üzerine un üreten üç fabrika “kapattık” dedi...

-*-*-

Yerli üretim mi yoksa ithalat mı?
Buna nasıl karar verilir?
Abiciğim, ablacığım buna ekonominin ve tabii ki ideolojinizin öğretileri doğrultusunda, uzmanların yapacağı hesaplar ve vereceği görüşler doğrultusunda karar verilmelidir!

-*-*-

Peki bizde böyle yapılmıyor mu?
Hayır!
Bizde, bu konuda kim ya da hangi baskı grubu daha UBP’liyse ona göre karar verilir.
Mesela ithalatçılar toplanır, bakanı ziyaret eder ve kibarca ya da kabaca, “bize ithal izni vermezseniz, ilk seçimde size destek vermeyiz” denir.
Bakan da kararını ona göre üretir.
Un olayında da durum budur.
Akabinde fabrikalar da “kapattık” deyince bu defa “makat sıkışır”; karar değiştirilir...

-*-*-

Yani devlet veya toplum değil; UBP’nin seçim kazanması ama ondan da öte, ilgili bakanın geleceği öne çıkmıştır!

-*-*-

Bu durum KKTC’de bir ilk değildir.
Örnek mi?
Girne Hastanesi inşaatı... 
Aynı şey yaşandı.
İhaleye giremeyecek olan müteahhitler gitti Başbakanı bastı.
“Bu ihale iptal edilmezse, siz nah seçim kazanırsınız” dedi.
Başbakan ihaleyi iptal etti!
UBP seçimi kaybetmesin, müteahhitler mammayı yitirmesin diye, Girneli hastaneden mahrum kaldı!

-*-*-

Lütfen bu partiye artık oy vermeyin!
Ders verin!
İyi bir ders verin ki; hem bu zihniyet hem de bu zihniyeti hep örnek alan ötekiler de bir daha örnek almasın!

foto-yeniduzen-20.jpg

Bu yazı toplam 2898 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar