1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Akça’ya ‘sanayi tipi’ sorular
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Akça’ya ‘sanayi tipi’ sorular

A+A-

 

Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Halil İbrahim Akça KKTC’de üretilen ürünlerin Türkiye’ye girememesi hakkında kimi tespitlerde bulundu. Sanayi Odası’nın DAÜ ile birlikte düzenlediği ‘dış ticaret seminerleri’nin açılışında konuşan Akça’ya göre bu konuda birkaç neden var.
Birincisi, yüksek girdiler ve maliyet...
İkincisi, bazı sertifikasyon ve standartlara uyulmaması...
Akça, “Mersin kapısı söylendiği kadar sert değil” diyerek, KKTC ürünlerinin Türkiye’ye girişte yaşadığı zorlukların sorumluluğunu ‘yavruvatan’a yüklemeyi de unutmadı.
Öz itibarıyla şunu söyledi Akça: kardeşim, “Fiyatta, kalitede ve standartta rekabet edebilir ürünleriniz olursa Türkiye’ye girer.”
Bu kadar basit!
**
TC Büyükelçisi Akça’nın verdiği mesaja ‘çıplak göz’le bakınca hiçbir yanlışlık yok.
Liberal ekonominin kurallarını anımsatıyor Akça bize...
Rekabet edebilmek için kaliteli mal üreteceksin, ucuza mal edeceksin, pazarlamayı becereceksin, rakiplerinle mücadele edeceksin.
Yoksa değil Mersin Limanı, kendi iç pazarında bile rekabet edemez, ürettiğini satamaz, borçlarını ödeyemez, batıp gidersin.
‘Oyunu kuralına göre’ oynamalısın.
Buraya kadar bir sorun yok.
**
Amma ve lakin TC-KKTC arasındaki ‘dengesiz ticaret’i ve Türkiye limanlarının ‘duvar’ oluşunu anlamak için Akça’nın anlattıkları yeterli olmuyor.
Kıbrıslı Türklerin 1975’ten bugüne geçirdiği ‘ekonomik evreler’i analiz etmeden ‘hokus pokus’ yöntemiyle bugüne gelirseniz, kitaplarda anlatılan ‘liberal ekonomi’ uygulamalarından ezbere konuşursanız ortaya ancak böyle ‘yarım yamalak tespitler’ çıkar!
Kooperatifçiliği, Sanayi Holding’in kuruluş ve batırılış öyküsünü, Kıbrıs Liraları’nın bir gece ansızın 36 TL’ye sabitlenmesini, TL’ye geçişi, TC-KKTC işgücü anlaşmasını, bavul ticaretini, ABAD kararını, TC-AB Gümrük Birliği Antlaşması’nı, TC-KKTC entegrasyonuna dönük çabaları, ‘özerklik ilişkisi’ niyetlerini, TC-Kıbrıs Cumhuriyeti arasındaki Atina üzerinden süren ticaretin seyrini, KKTC’nin küçük nüfusunu ve üretimin darlığını, yüksek girdi maliyetlerinin nedenlerini ve daha pek çok ‘bağımlı değişken’i hesaba katmadan yapılan hesap olsa olsa ‘bakkal hesabı’ olur!
**
Tüm bunları bir tarafa bırakıp, kamuoyunun bilmediği bir gelişmeden söz edeyim.
Türkiye Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 12 Kasım 2013’te bir karar üretti. Bu kararın özü şu: “Uydu lisansı Türkiye’den olmayan TV kanallarının yayınlarına son verilecek.”
RTÜK Başkanı Prof. Hasan Tahsin Fendoğlu imzasıyla yayıncı platformlara ve ilgili kuruluşlara gönderilen yazı ile birlikte 16 TV kanalının yayınları Türksat, Digitürk, D-Smart, Kablolu Yayın ve diğer bütün platformlar tarafından durduruldu.
Bunlar arasında KKTC Yayın Yüksek Kurulu’nun (YYK) verdiği lisansla yayın yapan Dünya TV ile FOG TV de vardı. Bu kararın ardından (belki başka nedenlerden de dolayı) FOG TV yayın hayatına son verme kararı aldı.
**
RTÜK neden böyle bir karar aldı?
Nedeni belli: Türkiye’de yayın yapan TV kanalları, ‘yabancı lisans’ ile Türkiye insanına dönük ‘reklam yayını’ yapılmasından rahatsız oldular. Muhtemelen bunun ‘haksız rekabet’ olduğunu söylediler ve RTÜK de gereğini yaptı.
RTÜK’ün yaptığı doğrudur!
RTÜK kendi TV kanallarını ‘dıştan gelecek haksız rekabet’ten korumak için elindeki yetkiyi kullandı ve yayınları durdurdu.
Doğrusunu yaptı.
**
RTÜK doğrusunu yaptı ama KKTC aynı ‘doğru’yu yapmayı her nedense beceremiyor!
KKTC makamları kendi TV kanallarını koruyamadığı gibi, Türkiye kanallarının evlere ‘beleşe’ soktuğu reklamlar nedeniyle Kıbrıs’taki üretim ve sanayi kuruluşları da ‘büyük bütçeli marka’ların altında ezim ezim eziliyor.
Dünkü yazıda da altını çizdiğim gibi Kıbrıs Türk sermayesi kendi çıkarlarını gözetmekte her zaman olduğu gibi bu konuda da zayıf kalıyor.
Türkiye kanallarında gösterilen ve hiçbir vergisi, ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan ‘beleşe’ reklamlar bu ülkedeki ‘gerçek haksız rekabet’in esasını oluşturuyor.
Ne var ki başta Maliye Bakanlığı olmak üzere KKTC’nin hiçbir makamı bugüne kadar bu konuda kılını kıpırdatıp “ne yapabiliriz” sorusuna yanıt aramadı. Bu konuda üretilen önerilere kulak vermedi. Dünyadaki benzer uygulamaları incelemedi. TC-KKTC arasındaki özel duruma ve aynı dilin kullanılmasının sonuçlarına bakmadı.
Bu konuda Sanayi Odası, Esnaf ve Zanaatkarlar Odası ve diğer üretici meslek örgütleri de yeterince ses çıkarmadı.
Televizyonlar Birliği’nin çabaları ‘sanki sadece TV kanallarının derdi var, ondan bağırıyorlar’ gibi algılandı.
Oysa değil.
**
Bırakın TV kanallarımızı...
Bu şartlar altında Kıbrıs’ta üretilen hangi dondurmanın Türkiye kanallarında gösterilen dondurmayla rekabet etme şansı olabilir ki?
Hangi dülgerin mobilyası Türkiye TV’lerindeki milyon dolarlık reklam bütçesine sahip koltuk takımıyla yarışabilir ki?

Ne kadar kaliteli ve ucuz olursa olsun, hangi temizlik malzemesi piyasada ‘annemizin deterjanı’ndan daha albenili olabilir ki?
**
Bunlar ‘sanayi tipi’ sorulardı...
TC Büyükelçisi Halil İbrahim Akça’ya ve KKTC’de Maliye bakanlığı dahil bütün yetkililere ithaf olunur.

Bu yazı toplam 2472 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar