1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. 8. Erenköy Bereketçiler Yat Rallisi
Eralp Adanır

Eralp Adanır

8. Erenköy Bereketçiler Yat Rallisi

A+A-

İnsanların birbirinden koptuğu, artık aynı apartmanda yaşayanların bile kapı komşusunu tanımadığı, bir “merhaba”dan öteye gitmemeye başlayan sosyal ilişkisizlik içerisinde, amacı gerçek anlamda yarışma olmayıp, birlikte birşeyleri paylaşma ve kaynaşma olan Yat Rallilerimiz, böylesi bir yozlaşma içerisinde “dostluk-paylaşım” adına umut vaadeden organizasyonlardan biridir.

Birlikte hareket etme, yardımlaşma, paylaşım, kaynaşma, dostlarınız arasına yeni dostlar katmanın yanında, sırtı denize dönük adalılar olarak bizlere; denizi, rüzgârı, doğayı ve yaşadığımız bu Akdeniz adasının denizden görülebilecek her koyunu yüreğinize ve belleğinize işleyen bir yanı da vardır denizciliğin-yat rallilerinin.

Geçtiğimiz 7 Ağustos’ta Girne’den başlayıp 8 Ağustos’ta Erenköy’de (Dillirga) tamamlanan ve Yelken-Motor-Kürek Federasyonu tarafından 8.si düzenlenen Erenköy Bereketçiler Yat Rallisi, büyük bir zevkle geçti.
8 yıl önce çok az bir katılımla başlayan ralli, ilk önceleri sadece “Erenköy Yat Rallisi” olarak anılmaktayken son yıllarda “Bereketçiler” ismi de katılarak daha bir anlam kazandı. “Bereketçiler”; bu ada’ya Anamur’dan Kıbrıslı Türklerin kendilerini koruma, savunma amacıyla ilk silahları getiren Erenköylü-Dillirgalı balıkçılara takılan isimdir. Balıkçı tekneleriyle ilk denemelerinden ve çeşitli badirelerden sonra sevkiyat işine 3 kişiyle başlayan yurtsever balıkçılara daha sonra dahaları da katılmış ve ilk deniz şehitlerimiz olan 2 Erenköylü Bereketçimiz Asaf Elmas ve Hikmet Rezvan’ı denize verene kadar bu sevkiyat küçük teknelerle devam etmişti. Yağmuru “bereket” olarak gören susuz insanların özgürlük ve varoluş için de silahı bir “bereket” olarak tanımlamasıyla örtüşen bir isim olarak tarihimize kazınmış oldu. Bu vesileyle “Bereketçilerimizi” böylesi bir organizasyonda isim olarak kalıcı hale getirenleri yürekten kutlamak isterim.

***

Birçok yelkenli ve motoryat’larla Girne’den yola sabah 6’da çıkan tekneler, batı’den gelen sert rüzgar ve yüksek dalgalarla adeta tokat yermişcesine yaklaşık 4 saatte Kormacit burnuna sadece motor seyiriyle varabilmiştik. Hedef; gecenin alargada (koyda demir atılarak kalınması) geçirileceği yer olan Yeşilırmak koyuna yaklaşık 2.5 saatlik bir yolumuz daha vardı. Kormacit burnunu Omorfo körfezine dönüldüğünde bu kez rüzgârı, yelkenleri fora edip avantaja döndürerek 13.30 gibi Yeşilırmak koyuna girebildik.

Denizde tüm yelkenli teknelerin yelkenle seyri görülebilecek engüzel görüntülerdendir. Bu organizasyonu görüntüleyip belgesel hale dönüştürmek için bana görüntü yönetmenliği yapan ve benimle bu yolu paylaşan arkadaşım Turgay Özgünler için sadece yelken seyri ve manzara değil, dede ocağı köyüne ilk gidecek olmasının da apayrı bir anlamı vardı. Ve elbette her daim “Daste” isimli teknesinde yoldaşlığımızı yapan kadim dostumuz-kaptanımız Ünal Dede’nin bize dinlettiği müziklerle insan kendisini bir müzik klibinin içerisinde hissediyordu.

Yeşilırmak koyunda demir atıp geceleyin Federasyonun verdiği yemeğe katıldık. Upuzun masalarda dostluklar daha bir kaynaşmış, gitgide kararan koya, gökyüzündeki yıldızların düştüğünü görebilmekteydik. Ve benim için tekne üzerinde yıldızlara bakarak uyumak bir “ilk”ti. Tarifi ve hazı zor tarif edilebilen bir mutluluktu bu.

Ertesi gün sabah 6’da yine kalkıp tüm teknelerle birlikte Yeşilırmak’tan Erenköy’e-Dillirga’ya geçmek için yola çıkıldı. Sahil Güvenlik gemisi bizi açıkta bekliyordu. Çünkü Erenköy’e gidebilmek için Yeşilırmak bir sınır çizgisi ve bizler de bir anlamda uluslararası sulara çıkmamız gerekiyordu. Öyle de yaptık. 3 deniz mili kadar açığa çıkıp ardından rotamızı Erenköy’e döndürdük. Yaklaşık 2.5 saatlik bir yelken seyrinden sonra, yıllar önce bir kez feribotla gittiğim Erenköy’e bu kez teknemizle demir atmıştık. Yine sert bir havada geldiğimiz ve yorulduğumuz için kendimizi hemen Erenköy’ün sularına bıraktık. Bir yandan çekimlerimizi yapıyor bir yandan da “çıplak” gözle burada verilen mücadelenin ve ardından oluşturulan bu küçücük kantona sıkışan insanlarımızın hallerini düşünür oldum. Bu küçücük koydan çıkan yüzlerce üniversite öğrencilerini, yaşadıkları sıkıntıları, şehit düşenleri. Köyünü, evini terk etmek zorunda kalan köylülerin gitgide yıkılan evleri. Bugün güney’de kalan evlerine rahatlıkla gidebilen bizlerin, Erenköylü insanlarımız için yılda sadece bir kez ve 2-3 saati geçmeyen ziyaret hakkı ne kadar “hak” olabilir ki?

Her yıl olduğu gibi şehitlikte anma toplantısı gerçekleştirilmiş, ziyaretçiler bu küçücük yerde dolaşabildikleri yere kadar dolaşabilmiş ve ardından geldikleri gibi minibüsüler içerisinde kara yoluyla burayı terk etmişlerdi. Tören bitiminden sonra bizim de gitme vaktimiz gelmişti. Yaklaşık 7-8 saatlik bir yolumuz vardı Girne’ye kadar. Yüksek dalgalar ve sert rüzgâr yine bizi bekliyordu. Zaman zaman sörf yaparak dalgalar üzerinde kayıyor, zaman zaman sağdan soldan tokat gibi yüzümüze vuruyordu o dalgalar. Ve akşam üzeri 7 gibi toplamda 80 deniz mili yol katedip, Girne Delta Marina’ya girerken, anılarımıza çok güzel ve anlamlı bir yelken gezisini daha katmanın mutluluğu, yanık ve tuzlu yüzümüze yansıyordu.

Bu yazı toplam 2471 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar