1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. 13’üncü maaşla mangal dönemi başlamıştır!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

13’üncü maaşla mangal dönemi başlamıştır!

A+A-

Bu yazıyı zenginler okumasın...

Sadece asgari ücret veya civarında ya da altında aylık maaş alıp yaşamaya çalışanlar mutlaka okusun...

Ekleyecekleri bir şey varsa da eklesin...

-*-*-

KKTC’de asgari ücretle nasıl yaşanır?

Efendim, alışkanlıklarınız hangi kültüre ait olursa olsun, kesinlikle değiştireceksiniz...

Mesela, kışın banyo yapmak için elektrik ya da gaza ihtiyacınız var değil mi?

Soğuk suyla duş yapamıyorsanız, o zaman duş sürenizi ciddi anlamda kısaltmak zorundasınız...

Duşa girdim, oh her türlü keyfi yapayım, bir yandan bağırarak şarkı söyleyeyim, öte yandan ne bileyim, “gencim, sağlamım, bessame muçooo” falan yok!

Çok kısa...

Başınızı şampulayın, çabuk çabuk ovunun. Koltuk altları önemli; apış arası daha önemli... Sabunlayın, ovun, durulayın ve “out”!

Haaa yaz geldiğinde, tak lastiği, bahçede de yıkan, sorun yok... Ama hava soğuksa, söylediğimi uygula!

-*-*-

“Efendim ben günde en az üç kez duş alırım” mı diyorsunuz?

Rakamlar aynı kalsın, ama üç günde bir şekline değiştir bence!

“Ama kokacağız” diyenlere mi?

“Kokudan zevk almayı deneyin...”

-*-*-

Abi – abla ben en az haftada bir kebabımı yaparım...

Gonyağımı açarım...

Keyfime bakarım...

Olmaz!

Kebap yapmak ciddi anlamda lükstür...

Eti geç, 4 kişi için pide, pastırma, hellim, domates ve kömür al; 600 TL’den az ödemezsin!

E be gavollem bir de iyi viskicik ya da rakıcık, bilemedin şarapçık almayalım mı?

Oldu mu hesap 1000?

Neyse...

Kebap yapma işini, 13’üncü maaş dönemine kaydırın, senede bire düşürün.

-*-*-

Aslında en iyisi, vegan veya vejeteryan olmak diyeceğim; hatta düşünüyorum ama yine de “yaşam tarzı”na bu derece müdahale edermiş gibi olmak istemiyorum...

Etten uzak, alkolden uzak...

Sütten – kahveden de uzak...

İçmeyin...

Balık mı?

Denemeyin...

Tavuk mu?

Ne gereği var canım, istemeyin...

-*-*-

Haaaa alkolle ilgili bir sağlık meselesini de aktarayım...

Beş yıl önce 70 TL civarında bir fiyata aldığım 70’lik bir şişe viskinin şu andaki fiyatı 400 TL! Bazı marketler zaman zaman ucuzlatıyor, 380’e düşürüyorlar!

Ne yaptım?

Hükümetimiz, devletimiz, fakirlik derken alkolü kestim!

Biraz zorunlu oldu ama olsun!

Alkol aldığım saatin bir miktarını okumaya, önemli bir miktarını da yürüyüşe aktardım...

Sağlıklıyım!

Sağ olsun hükümet durumu!

-*-*-

Efendim, her aile, bundan böyle ev içi elektrik ve su nöbeti düzenleyecek... Özellikle akşamları, “boş yere açık tutulan” lamba, elektrik fişi falan varsa devriye edilecek ve kapatılacak.

-*-*-

Çocuklar özel okula mı gidiyor?

Hala onların okul masrafını karşılayan “emekli maaşlı” nene ve dedeler hayattaysa ne ala, değilse, üzgünüm...

Çocuk kesinlikle özel okuldan alınacak...

-*-*-

Eviniz ile iş yeriniz arasındaki mesafe 5 kilometreden azsa, kesinlikle yürüyerek gidilecek...

5 – 20 kilometreyse bisikletle gidilecek...

20 kilometreden uzaksa, en az beş kişilik gruplar oluşturulacak ve haftada bir gün kendi arabanız kullanılacak.

-*-*-

Doğum günü, düğün, sünnet, yılbaşı, bayram gibi dönemlerde “hediye alma” işi kesinlikle iptal edilecek...

Yani, yaz aylarında haftada beş düğün, ortalama ya da en az 200 TL “takı”dan hesaplasan eder bin TL!

Mümkün mü?

Değil...

-*-*-

Otomobil sigortası, seyrüseferi ve ehliyet; yıllık 10 bin TL’ye geliyor... Bilmiyorum...

“Satın, otostop çekin” de diyemem ama çaresini siz üretin...

-*-*-

Borcunuz mu var?

Taksit mi ödüyorsunuz?

“Ödemeyin”, beş – on yıl adli takibi oyalayın, bakarız...

Hapis mi?

Yani ayıptır söylemesi ama o da bir çözüm!

Aç kalacağınıza, hapiste en azından günde üç öğün yemek var...

Bilemedim!

-*-*-

Neyse, bir önerim daha var...

Ülke genelinde sağlıkla alakalı kurumlar, “sağlıklı beslenme kampanyaları başlatacak” ve vatandaşa, “ovalardan bol bol ayrelli, mangallo, gömeç, mantar toplanması” teşviği yapılacak.

-*-*-

Nenemin, kalabalıktan dolayı fırın kebabının yetmeyeceği endişesiyle “gafgalya da yiyin be çocuklar” şeklinde ortaya koyduğu önerisi; hayat felsefesi haline gelecek...

Yani, yemek sırasında ucuz ekmek veya ıslatılmış peksemet tüketimi “karnı doyurmak” adına kamu spotu haline getirilecek.

-*-*-

Başka mı?

Allah’a çok şükür, Ahmet hoca nasıl sevişeceğimiz konusunda bize ışık tutmaya devam ediyor; Anavatanımız boruyu döşedi suyumuz bedava, şimdi de kabloyu döşeyip elektriği bedavaya getirecek... (Anlatılanlar doğruysa, böyle olması lazım ama su eskisinden pahalı oldu, elektrik şüpheli ya neyse...) Külliye inşaatının parası yok ama bulurlarsa, o da seneye bitecek, Ersin bey içine yerleşecek, inşallah... Gökte bayrak, dağda bayrak, minarede ezan, “nankör müsünüz” ki daha bir şey istiyorsunuz?

-*-*-

Haaaa, unutmadan; hasta olmayacaksınız... Ama sakın ha!

Eğer hasta olursanız ve üstelik de KKTC’de yaşayan TC vatandaşı değilseniz, ya Makarios Hospital’den medet bekleyeceksiniz ya da “Merhumu nasıl bilirdiniz?”...

El Faaatiha!

-*-*-

Ve son bir not: Tatil denen şey sözlüklerden de çıkarılacak.


.öt korkusu!

Hoca kahvede etrafına toplanan cemaatine kızar; “Ben size namaz sırasında cep telefonunuz çalmayacak, çalarsa Allah günah yazar, ceza verir dedim mi?”

Cemaat yanıtlar!

“Dediniz!”.

Hoca sorar; “peki çaldı mı?”

Cemaat hep bir ağızdan, “çaldıııı!” der...

-*-*-

Hoca bir daha kükrer; “peki ben size namaz sırasında birini cep telefonu çalarsa, tutup onu dötüne sokarım dedim mi?”

Cemaat, “dediniz!” diye yanıtlar ve hoca ekler; “peki çaldı mı?”

Cemaat, hep bir ağızdan, “çalmadı” der.

-*-*-

Ve hoca devreye girer; “... Demek ki neymiş; bu millette döt korkusu Allah korkusunun önüne geçmiştir, o vakit de hocaya gerek yoktur!”.

-*-*-

Bu diyaloğu, “Oflu hoca”nın bir sahnesinde izledim...

Her aklıma geldiğinde de hep gülüyorum...

-*-*-

Peki, durduk yere neden aklıma geldi?

Aman sakın yanlış anlaşılmasın da; bazı siyasiler ve hatta Türkiye’nin buradaki Büyükelçisi, “gazetecilerle bir araya gelmeye çekiniyor...”

Allah’tan korkmadıkları net de, gazetecilerden korkuyor olmaları ilginç!

Neden?

Veremeyecek hesap mı var?

Yanıtlayamayacakları soru yani döt korkusu mu söz konusu?

Haşaaa estağfurullah!

-*-*-

Bir siyasi, bir büyükelçi, bir kişi, medya karşısına çıkmaktan niye çekinir ki?

“Gazetecilik mesleği ile bağdaşmayan, saldırgan ve provakatif sorular” mıdır endişeleri?

Öyle bir endişe olmaz.

Olmamalı.

-*-*-

Büyükelçi, “bir grup gazeteciyi çağırmış ve ülkesinin bize sunacağı üç büyük projeyi anlatmış”.

İyi güzel, bizi de çağır kardeşim!

Çağır, aklımıza takılan sorular varsa, soralım, yanıtlayın...

-*-*-

Korktuğunuz bir şey mi var?

Çekindiğiniz bir durum mu var?

Yalan ve propaganda olduğunun ortaya çıkması gibi falan mı?

-*-*-

Kısacası, sözüm meclisten ve tabii ki her türlü diplomatik kurumdan dışarı; bu ülkede ne yazık ki “döt korkusu”; çok ciddi bir korkudur...

Çünkü ne yazık ki ortalık “yalanla” doludur!

Ve o yalanların ortaya dökülmemesi lazımdır!

-*-*-

Basın toplantısı yaparım, kendi evlatlarımı çağırırım, çaylaaaar, kahveleeeer, bir de Devlet Bahçeli eğer “püskevit” göndermişse yutarız, sohbetimizi de yaparız...

-*-*-

“Bir yerde döt korkusu, Allah korkusunun önüne geçmişse, orada hocaya ihtiyaç yoktur” diyor Oflu hocam...

img-1856.jpeg

Bu yazı toplam 2630 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar