“Yüz oyum olsa…”
Girne’de bir gece yarısı…
Üç arkadaş deniz kenarında oturuyoruz.
İnsan, denize yakın olunca biraz daha kolay iyileşiyor.
Üç arkadaşız; bir de kimi anlarda sohbete katılan hocamız var.
“Bu gece bana asla siyaset konuşturamazsınız,” diyor, sadece dinliyorum.
İki arkadaşımdan biri siyasete epeyce uzak…
Her seçimde oy verdiğini anlatıyor ama kendini herhangi bir siyasi kimlikle tanımlamıyor.
Kızgın ama hâlâ değişime dair bir umudu var.
Sandığa gitmeyi neredeyse kutsal görüyor.
Diğer arkadaşımın geleceğe dair hiçbir beklentisi kalmamış.
Öfkeli!
Şimdiki yönetimi “bu kadar beteri hiç olmamıştı” diye tanımlıyor.
“İradesiz, sinik, ezik…”
Ama…
Bu ülkenin artık yönetilebileceğine de inanmıyor.
Sandığa gitmeyecek, kararlı…
Ailesinde “Ulusalcı” çok kişi var; kimileri üst düzey görevlerde.
Buna da öfkeli: “Hesabını bizden soruyorlar, sanki onlara oy vermişim ya da yöneten benmişim gibi…”
Hocamız Demokrat Partili…
Belediye seçiminde Murat Şenkul’u seçmiş, “iyi ki” diyor…
Boykotçu arkadaşımı ikna etmeye çalışıyor: “Deli olma! Hep beraber sandığa gideceğiz ve Tufan Hoca’ya oy vereceğiz. Gitmezsek, bu ülkeyi kokutan bu insanları onaylamış oluruz…”
Siyasi gündemleri yeni yeni takip eden arkadaşım da bu görüşe katılıyor, “Tufan Hoca kazanırsa en azından bu kadar çok yalan duymayacağız” diyor.
Öyle çözüm formülü falan bilmiyor, ilgilenmiyor da…
Derdi hileye karşı hakikat.
***
Masada dört kişiyiz, sanırım dört farklı siyasi tavrımız var.
Ama bir ortak noktamız: Başka ülkemiz yok.
Bu ülkede haysiyetle yaşamak istiyoruz. Biraz daha huzurlu, biraz daha insanca… Ve yıllar sonra, aynı deniz kenarında yeniden oturduğumuzda, böyle dertlenmek istemiyoruz.
***
Bu aralar çokça alıntı yapıyorum sevgili Mete Feridun’dan…
Halkın Partisi’nin seçimlere aday çıkarmama ve herhangi bir adayı da işaret etmeme kararını yorumlarken şunu söylüyor:
“Ben beklerdim ki mevcut Cumhurbaşkanı’nın performansı, karar almalarına fazlasıyla yeterli olsun. Daha ne olmasını bekleyebilirler ki? Son 4 yılda yaşananlar ortadadır. Gelinen noktada ne olacağından çok, artık neyin olmaması gerektiğine göre karar almak durumunda olduğumuzu düşünüyorum…”
Bu seçimin en temel özelliği de bu sanırım: Neyin olmadığını görmek!
Mete Feridun, örneğin, bu satırların yazarından farklı olarak “federal çözüm olasılığına inanan biri değilim” diyor.
Şunu ekliyor ardından…
“Ama ortada Tufan Erhürman gibi bir aday dururken, yüz tane oyum olsa, yüzünü de ona kullanırdım…”
***
İnsanların aslında bir değil, gerçekten de en az yüz oyu vardır adeta… Çünkü oy eğilimimizi belirleyen unsur, çoğu zaman güvendiğimiz insanların sözleridir hâlâ…
Her sohbet, her ikna edici konuşma, oyunuzu çoğaltır.
Sanırım mesele, “iki devlet mi, federal çözüm mü” tartışmasından önce şu: Başımızda bir kukla mı istiyoruz…Yoksa bizi temsil edecek bir sözcü mü?
Çürümüşlüğe ortak olacak mıyız?
Seçim burada!







