1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Yılper İşçioğlu!”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Yılper İşçioğlu!”

A+A-

 “Kayıp” yakını Leyla Kıralp, geçtiğimiz günlerde kaybettiği abisini anıyor…

 

Leyla Kıralp

Bu yazıyı yazmak benim için zor sınavlarımdan biri olacak yine. Bu sınavı başarabileceğimden emin değilim fakat bunu denemeye değer buluyorum.

Duygusallığım biraz azalsın, kendimi toparlayayım diye bekledim bunca gün. Yoksa daha ilk günlerden kalemi elime alıp abim, arkadaşım, yoldaşım, öğretmenim Yılper İşçioğlu için bir şeyler yazmayı çok istemiştim.

Abim, kalabalık ailemizin dokuz çocuğundan üçüncüsüdür. Daha çocukluk yıllarından doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü birbirinden ayırabilme yeteneğine sahipti. Aramızda büyük yaş farkı olmasına rağmen birbirimizle çok iyi anlaşıyorduk. Çocukluk yıllarımda ve gençliğimin ilk yıllarında abim tahsili için evden uzaktaydı ancak evde olmadığı zamanların eksikliğini bir arada olduğumuz zamanlarda kapatmayı başarıyordu.

Ben daha ilkokul öğrencisiyken abim bana atom bombasının ne olduğunu, canlılara nasıl zarar verdiğini anlatmıştı. Milliyetçilik büyürken, adadaki Rumlar ve Türklerin arasında düşmanlık tohumları ekilirken, ekipler köy köy dolaşarak sinemalarda filmler gösterir, düzenledikleri toplantılarda halka hitaben konuşmalar yaparken, abim büyük bir cesaretle ayağa kalkıp sorular soruyordu.

Lise ve mücahitlik bitince bir müddet TMT “Mücahit karakolunda”, karargahta telsiz sorumlusu olarak görev yaptı. 1969 yılında sol sendika PEO tarafından Sovyetler Birliği’ne tahsil için gönderildi. O yıllarda değil Sovyetler Birliği’ne gitmek, Sovyetler Birliği’nin adını anmak bile yasaktı. Çünkü “Demir Perde” diye bir korku yaratılmıştı.

Abim yaz tatillerinde Kıbrıs’a geliyordu. Babam hem TMT’ciydi, hem de köyün mücahit komutanıydı. Fakat “Demir Perde’ye” aldırış etmez, abim tatile geleceği zaman köyden iki araba kiralardı ve abimi karşılamak için Mağusa limanına giderdik. Abim vapurun merdivenlerinden görününce annem “Oğlum!” diyerek koşardı.

Önlü arkalı iki araba ile köye gelirdik. Babam arabaları tenha sokaklardan değil, karargahın önünden geçirir, hatta karargaha yakın olan Yusuf dayının kahvehanesinde olanlara abimin gelişinin şerefine kahve ve lokum ısmarlardı. 

Abimin Sovyetlerde okumasından rahatsız olan T.C’li komutan, bir gün köye bir landrover gönderdi ve adamları abimi alıp götürdüler. T.C’li komutan abimi sorguya çekti... Hırpaladı... Babam eğer TMT’ci ve mücahit komutanlarından biri olmasaydı belki abim de ortadan kaldırılıp kayıplar listesinde yer alacaktı.

Abim köye döndü. Yaşadıklarını anlattı. O günden sonra abimin arkasında sürekli bir takipçi vardı. Hem de bu takipçi komşumuz ve köyün istihbaratçısı Sadi Arap idi. Abimin arkasında gölge gibi dolaşıp durdu.

Yıllar böyle geçti. 1974’e geldik. Abim düğünüme gelememişti. Ve çok geçmedi 15 Temmuz, 20 Temmuz ve 14 Ağustos’u yaşadık. İlk eşimi, akrabalarımı, köylülerimi kaybettim. Katliam haberi taa Rusya’ya, abime ulaştı. Abim beni her gün köy telefonundan arıyor, “Pasaport çıkar da seni yanıma aldırayım” diyordu. Başıma gelenlerden üzgündü, tedirgindi. Her telefon açışında “Acını, hiç kimseye başka acılar yaşatmadan yaşa”, “Acını seni ayakta tutabilecek şekilde yaşa”, “Acının seni yenmesine izin verme” diye bana öğütler veriyordu. “Yaşadıkların, sadece senin başına gelmedi, binlerce Kıbrıslı seninle aynı acıları yaşıyor. Acılarının seni başkalarına düşman etmesine asla müsaade etme” diyordu.

1975 yılında ben Kuzey’e geçtim. 1976 yılında abim Kıbrıs’a döndü ve benimle yaşamaya başladı. Aaaa! Dul ve genç bir kadının evinde Sovyetler’den gelen genç bir adam! Aaaa! O yıllarda ben Mağusa İskan Dairesi’nde çalışıyordum. Kimse ne beni tanıyor, ne de ailemi. Genç ve dul bir kadının evinde genç bir adam. Üstelik Rusya’dan gelen Komünist bir adam!

O yıllarda genç ve dul bir kadın olmak çok zordu. Hatta toplumun öyle bir baskısı vardı ki, dul olmak insana kendini suçlu hissettiriyordu.

Abimle bir akşam evde otururken birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan biri olan Kelami beyler evimize geldi. Hayret ettim. Daha önce evimize hiç gelmeyen Kelami bey evimize niçin geldi diye. Kelami bey çok sonra itiraf etti: “Abin için geldim”. Neden? “Teşkilat gönderdi!”.

Abim uzun süre işsiz kaldı. Sonra Sanayi Holding’te işe başladı. Dev-İş sendikasının kuruluş çalışmalarında, Sanayi Holding grevlerinde, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda ve CTP’nin gizli toplantılarında birlikteydik. İşçiyle, emekçiyle, ezilenlerle, haklılarla yan yanaydık, el eleydik...

Abim daha sonra sevgili Günsel İşçioğlu ile evlendi. Günsel de bir Sanayi Holding çalışanı idi. Günsel benim sadece yengem değil, dostum, arkadaşımdı. Halen öyledir.

Bir gün geldi ve her ikisi de Sanayi Holding’deki işlerinden atıldılar. İşsiz kaldılar. Zor günler, zor yıllar yaşadılar. Beraberliklerinden pırıl pırıl iki tane evlat ve çok tatlı üç torun sahibi oldular.

Abim altı yıl önce diyaliz hastası oldu. Kıbrıs’ın kuzeyindeki sağlık sisteminden o kadar bir canı yandı ki, İstanbul’a çocuklarının yanına yerleşmeye karar verdiler. Abim kendini iyi hissettiği zamanlar Boğaztepe’deki (Monarga) evlerine geliyor, Kilitkaya köyündeki binbir emek, binbir masrafla yetiştirdikleri bahçeleriyle uğraşıyordu. Abim hasta halinde bile bizleri her konuda bilgilendirmeyi hiç ihmal etmedi. Abimin gerek Dev-İş’ten, gerek CTP’den, gerekse sosyal yaşamından tanıdığı dostları, arkadaşları vardı. Onlarla sohbet etmeyi, yemeyi, içmeyi çok seviyordu. Abimin dost ve arkadaşları bizim de dostumuz, bizim de arkadaşımızdı.

31 Aralık 2017 günü fiziken onu kaybettiğimizin haberi hepimizi anlatılmaz bir şekilde sarstı. İnanmak, kabullenmek istemedik. Ama maalesef bu bir hayat gerçeği. Diğer fiziken kaybettiklerimiz gibi abimi de kaybettik. Beynimiz, yüreğimiz sızlaya sızlaya, kanaya kanaya, kabullenmeyi zamana yaydık...

Sevgili abim, öğretmenim, arkadaşım, yoldaşım Yılper İşçioğlu! Ben şanslıydım çünkü benim senin gibi bir yol göstericim vardı.

Hayatımın en zor geçişlerinde sendin bana cesaretle yeniden adım atmasını öğreten. Sendin acıların içinde kaybolmama izin vermeyen. Sendin bana doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü öğreten, ayaklarımın üzerinde durmayı öğreten. Yaşadığımız acıları bizlere kimin yaşattığını sendin öğreten.

Sendin bana Lenin’i, Hitler’i, Nazım Hikmet’i, Aziz Nesin’i, Berberoğlu’nu, Denktaş’ı öğreten.

Senin bana yüklediğin güçtür kalemimin ucunda. Senin özlemini, senin değerini aktarıyor şu satırlara.

Rahat uyu abim, yoldaşım! Bana söylediğin her söz, bana öğrettiğin her şey, bana ettiğin her nasihat aklımda, canımda, kanımda...

Sen göremedin ama Birleşik Kıbrıs, Federal Kıbrıs mutlaka gelecek bu adaya!

(LEYLA KIRALP – 30.1.2018)

 


KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…

 

Templos’ta yeni kazılar…

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden aldığımız bilgilere göre, Kayıplar Komitesi Templos’ta (Zeytinlik) yeni bir kazı başlattı… Geçen hafta yağmurlar nedeniyle ara verilen kazılara bu hafta kaldıkları yerden devam ediliyor…

Girne’de geçtiğimiz ay dört “kayıp”tan geride kalanların bulunmuş olduğu kazı genişletilerek sürdürülürken, Ayyorgi’de de (Karaoğlanoğlu) bir diğer dört “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu su kanalındaki kazılar genişletilerek sürdürülüyor.

Haspolat’ta (Mia Milya) yürütülen kazı devam ederken, Gökhan’da (Voni) askeri kamptaki kazı çalışmalarına, askeri atış talimleri nedeniyle kısa bir süre ara verildi.

Templos’ta başlatılan kazıda bir “kayıp” Kıbrıslırum aranıyor. 2006 yılında bu bölgede bir kazı daha yapılmıştı… 10 kişinin bir dere yatağında gömülü olarak bulunduğu bu kazı yerine uzak olmayan bir noktada, dereyatağına şiroyla ittirilerek gömülmüş başka bazı “kayıp”lardan geride kalanlar aranıyor.

Dikomo’da (Dikmen) Kayıplar Komitesi’ne 2012 ve 2017’de iki kez bir şahit ve okurlarımızla birlikte göstermiş olduğumuz ve iki “kayıp” şahıstan geride kalanların bunduğu kazı da sürdürülüyor ve parça parça kalıntılara ulaşılıyor.

Bozdağ’da eski mevzilerin araştırılmasına devam edilirken, Alayköy’de (Yerolakko) ara bölgede de bir diğer kazı yürütülüyor.

Petre’de ise (Petra – Taşköy) bir “kayıp”tan geride kalanların bulunduğu kazı genişletilerek sürdürülüyor.

Kayıplar Komitesi kazı ekibindeki tüm çalışanlara, arkeologlarımıza ve şirocularımıza “Çok kolay gelsin” diyoruz.

Bu yazı toplam 3848 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar