Sami Özuslu

Sami Özuslu

Yabancı

A+A-

 

Limasol denizinin buz gibi sularında yüzerken dün sabah, “insanın ‘doğduğu yer’ nasıl olur da ‘yabancılaşır’” diye düşündüm.
Bu şehir miydi bana yabancı, yoksa ben bu şehrin yabancısı mıydım?
Az ileride Polemdiya… Savaştan önceki son durağımız… Orası tamamen yabancı bana… Ben de Polemidya’ya yabancıyım.
Ya Evdim?
En az birkaç nesil, ailemin yaşam sürdüğü topraklar…
Üzümüyle, şarabıyla, ‘galif’iyle ünlü ‘Türk köyü’?
İçinden geçip giderken ‘yabancı’ gibi duruyor bana… Ben de ona!..

**

Kilometreler boyunca sahili insandan koparmayıp her yeri plaja çevrilmiş kordon boyunun en işlek noktalarını görebiliyorum kulaç sallarken bu ‘yabancı’ şehirde…
Defalarca gelip kaldığım, birçok yerini bildiğim, keyifli günler ve geceler geçirdiğim Limasol çok şeyler anlatıyor bana…
Silinmeye yüz tutmuş çocukluk anılarına salıyor beni her defasında, içinde ciddi travmaların yer aldığı…
Diğer yandan ‘acabalar’la çevrili hayal alemine sokuyor kah sakin, kah hareketli liman şehri…
Hafta sonları hele, çok daha ‘yabancı’ Limasol…
Her yanında farklı dilden insanlar fışkırıyor sanki…
Sahile inmiş, ellerinde ev yapımı yiyeceklerle piknik yapan Uzakdoğulu kadınlar…
Caddelerde, Pazar yerinde ‘tatil’ yapan farklı renkte, farklı kültürden yüzlerce, binlerce emekçi…
Her yer ‘yabancı’…

**

Sert rüzgarlı Pazar sabahına başlarken zaten, sabahın ilk sohbetini bir ‘yabancı’yla yapmıştık, kaldığımız işletmen çıkmadan…
Bir başka ‘ada’dan geldiğini anlatıyordu, yıllar önce buralara, bizlere kahve yaparken bir yandan…
Kıbrıs artık onun da ‘vatanı’ydı, ama banka krizinden sonra perişan olmuştu ve şimdi göç etmeyi planlıyordu, ilerlemiş yaşına rağmen…
32 yıldır yaşadığı topraklar ona da ‘yabancı’ydı belli ki…
Ve şimdi başka bir yerde, belki ABD’de arayacaktı ‘ekmek parası’nı, kalıp uzun saatler boyunca düşük ücrete razı olmak yerine…
Bir Temmuz pazarını ‘dostlar tatili’ne çevirmişken biz bir kez daha, Limasol’un değil yalnız, bu adanın topyekun ‘yabancılaşmak’ üzere olduğunu fark ettik.

**

Lefkoşa’ya döndük akşamı bulmadan…
O da ‘yabancı’ gibi durdu bize…
Eskiden, çocukken biz ‘şeher’di adı ya, yasemin de kokardı hani…
Uzaktı ‘şeher’, ta Girne’nin bir köyünde yaşayanlara, ayda-yılda bir-iki gidilirdi, iş-güç yoksaydı eğer orada…
Zaten ‘yarısı’ yasaktı tümden ve oraları ‘yabancı’dan da öteydi bize…
Gel zaman git zaman ‘iş icabı’ ikametgah olduysa da Lefkoşa, ‘yabancı’sıydık biz yine de onun…
Ve sonra fark ettik ki zaman ilerledikçe, eski Lefkoşalılar da ‘yabancılaştı’ şehre… Ya da şehir onlara…
Kokmuyordu artık yaseminler Lefkoşa’da ve değişmişti sokaklarda yaşayanların birçoğu…
Farklı diller, çeşit çeşit ülkelerden gelen kültürler vardı Lefkoşa’da artık, çoğu ‘ekmek kavgası’ için yabancı bir ülkeye gelen…
Onlar da ‘yabancı’ydı Lefkoşa’ya ve Lefkoşa yabancılaşıyordu herkese…
Limasol gibi…
Ve aynıydı manzara Mağusa’da, Girne’de, Karpaz’da, Baf’ta, Larnaka’da…
‘Kıbrıs sorunu’ diye diye, yabancılaşmışız bir bu ülkeye…
Ve Kıbrıs da bize...

Bu yazı toplam 1900 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar