1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tecavüz davalarındaki kör noktalar…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tecavüz davalarındaki kör noktalar…”

A+A-

Sara Milenkovksa

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BIRN

***  Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi her ne kadar da askeri komutanları toplumsal cinsiyete dayalı sistematik cinsel şiddetle ilgili olarak yargılamış olsa da, insanlığa karşı işlenmiş olan bu suçların ortaya çıkışında önemli faktörleri incelemekte yetersiz kalmıştır.

***  Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi ICTY, cinsel şiddet yani tecavüze ilişkin bazı önemli davaları dinlemiştir ancak mahkemenin dijital mahkeme kayıtları incelendiği zaman, Lahey’deki bu mahkemenin kör noktaları olduğu ve bu tür suçların ortaya çıkışının çerçevesi konusunda daha derin bir anlayıştan yoksun olduğu görülmektedir.

***  Bosna-Hersek’te sayıları 20 bin ile 50 bin arasında olduğu tahmin edilen kadınlar ve kız çocukları 1990’lı yıllarda Bosna-Hersek’teki savaşta tecavüze uğramıştır, Birleşmiş Milletler’e göre. Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi de bunları insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak yargılayan ilk mahkeme olmuştu ve böylece uluslararası insancıl hukuğun gelişmesinde bu bir köşe taşı oluşturuyor.

***  Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi bunu “adaletin zaferi” olarak nitelendirmesine karşın, bu suçların işlenmesine katkıda bulunan pek çok faktör de doğrudan tanımlanmalıdır ki daha geniş manada adalete kavuşulabilsin: İncelenmesi gereken faktörler arasında savaş esnasında uygulanan yaygın terör kampanyası, hayatta kalanların yaşları ve onları etkileyen sistemik eşitsizlikler ki buna yaşamakta oldukları sosyal ve siyasi çevre tarafından biçimlendirilmiş sosyal statü ve güçleri arasındaki büyük farklılıklar da dahildir.

***  Tecavüzü yaşayıp da hayatta kalmış olanlara göre, Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin çalışmalarının bir zafer olduğu yönündeki sansasyonel açıklaması, cinsel şiddet konusundaki adaleti sağlamadı. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete gelince, yaşanan travmanın aşıldığı nihai bir an yoktur çünkü gerek bireysel, gerekse kollektif düzeyde iyileşme ancak uzun vadeli bir süreçtir.

***  “Adaletin zaferi” şeklindeki bu söylem aslında Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi kapandıktan sonra böylesi suçlara karşı sistemik bir yanıtın bulunmayışını tanımıyor, özellikle de Bosna, Sırbistan ve Hırvatistan’daki yerel mahkemelerin Yugoslavya çatışmaları esnasında işlenmiş toplumsal cinsiyete dayalı suçları ele alış şekli düşünülürse… Uluslararası hukuk pratikleri ile yerel hukuki sistemlerin işlevsizliği arasındaki uyumsuzluk, bu suçlara maruz kalmış olanları düşkırılığına uğratmıştı…

***  İşte bu nedenle cinsel köleliğe ve sistemik tecavüzlere yol açan sistemil şiddetin kesişen yönlerini anlamak, bu suçları işleyenlerin sorumlulukları ve hesap verilebilirliklerini daha derin bir düzeyde belirlemekte hayatidir. Kesişmelerin belirlenmesi, bu suça maruz kalmış olanların çatışmadaki pozisyonlarının yalnızca kimliklerinin tek bir yönüyle değil, tüm yönlerinin özgün biçimde birleşmesiyle ortaya çıkmasına açıklık getirecektir.

***  Bu makale, 1992-93 yıllarında Bosna’nın doğusundaki Foça kentinde (eski adı Güzelhisar) Boşnak kadınlara karşı Boşnak Sırp askeri ve paramiliter komutanlar tarafından işlenmiş suçlarla ilgili dava esnasında verilmiş ifadeleri inceliyor. Suçlanan kişiler Boşnak Sırp Ordusu keşif birliği lideri Dragolyub Kunaraç, Boşnak Sırp Ordusu askeri polis komutan yardımcısı ve paramiliter lider Radmir Kovaç ve Boşnak Sırp Ordusu birliklerinden birinin komutan yardımcısı ve paramiliter bir savaşçı olan Zoran Vukoviç idi.

***  Bu tanıklıkların eleştirel bir analizi, çatışmaya ilişkin şiddet konusunda gerek kurumların, gerekse toplumun kurbanları merkeze alan bir yaklaşıma sahip olması gerektiğini göstermektedir. Çatışmaya dayalı cinsel şiddetin yaygın biçimde tecavüz ve cinsel köleleştirme için nasıl yaygın biçimde kullanılmış olduğu konusunun karmaşıklığını aydınlatmak, bizleri şiddet suçlarının esas çerçevesine götürmektedir.

***  Tecavüzcüler bilinçli seçimler yapmışlardı ve bunlar da milliyetçiliğe ve kadınların bedenleri ve onuruna ilişkin ataerkil önyargılara dayalı düşüncelerle ileri götürülmekteydi ki bu düşünceler toplumda hala varlığını sürdürmektedir. Bu makale, Bosna-Hersek’te toplumların ve kurumların şiddet ve adaleti ele alış biçimlerinin kesişmeleri ele alacak şekilde gözden geçirilmesini, özellikle de kurbanların iyileşmesinde bunun ne anlama geleceği konusunu savunan aktivistlerin, akademisyenlerin ve araştırmacıların seslerini yükseltmelerine yardımcı olmak için bir çabadır aynı zamanda…

***  1990’lı yıllarda Bosna’daki savaş esnasında cinsel şiddete dayalı beş önemli davada, Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi, mahkumiyet kararı vermiştir. Foça’da işlenmiş olan suçlar, özellikle toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile soykırımsal tecavüz arasındaki bağ bakımından özel bir öneme sahiptir. Sistemik eşitsizlikler, kurbanların yaşları ve rıza göstermeye yönelik yaklaşımlarını inceleyerek bunların kesiştiği noktalardaki iktidar ilişkilerine bakmak, kamuoyunda halen var olan inkar söylemiyle baş etmenin bir başka yöntemidir

***  Boşnak Sırp askerler Foça’ya girer girmez, cinsel saldırı kampanyası başlatılmıştı ve askerlerin lideri olan Dragolyub Kunaraç, Radomir Kovaç ve Zoran Vukoviç, kentte sistemik tecavüz kampları oluşturup bunları organize etmişlerdi. Boşnak Sırp askerler, Boşnak kadınları toplayıp kendilerini toplama kamplarına götürmüşler ve kadınlar buralarda tacize uğrayarak insanlık dışı koşullarda tutulmuşlardır. Her üç subaydan birisi, şiddeti uygulama ve bunu sağlamakta özel bir rol sahibiydi, yerel Sırp polisi ise bu suçlarda onların işbirlikçileriydi.

haziran-2022de-focada-savas-donemi-tecavuze-ugramis-kadin-kurbanlar-icin-duzenlenen-bir-anma-etkinliginden-gorunum.jpg

Haziran 2022'de Foça'da savaş dönemi tecavüze uğramış kadın kurbanlar için düzenlenen bir anma etkinliğinden görünüm...

***  Tecavüz suçunu işleyenler, Foça’daki Boşnak kadınlara yönelik nefretlerini ifade etmeye kalkışırken, bunu insanlık dışı hareketlerle gerçekleştirmişler ve tüm bunlar yetmezmiş gibi kurbanları susturmaya da kalkışmışlardı… Sekiz ay devam eden bu davada 63 görgü tanığı ifade vermişti – bunların 16’sı tecavüz, kitlesel tecavüz ve cinsel kölelik kurbanı olup hayatta kalmış kadınlardı ve bunlar Foça tecavüz kamplarının çehresini çizmişler ve adaletin biraz da olsa yerine getirilmesini sağlamışlardır.

***  Savaş döneminin Boşnak Sırp yetkilileri ve onların Foça’daki sözde Kriz Komitesi, Boşnak Sırp sivillerin, polisinin ve askeri yetkililerinin taciz ve terör kampanyasında kritik bir rol oynamıştır. Boşnak Sırp Ordusu kentin denetimini ele geçirmiş ve bunu takip eden dönemde etnik temizliğin yürütülmesinde esas uygulayıcı olarak hizmet vermiştir.  Bu “başarılı etnik temizlik kampanyası”, kişisel düzeyde yürütülen bir terör kampanyasına dayanmaktaydı.

***  Bazı kadınlar ve genç kızlar pek çok düzeyde – örneğin toplumsal cinsiyetleri ve yaşlarının yanısıra Boşnak oldukları için – özellikle hedef olarak seçilmişlerdi. İnsancıl hukuk uzmanı Marina Velikoviç’in “Tarihin Cilvesi Çözümlendi: Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi, Bosna Tarihini Nasıl Aktardı” başlıklı doktora tezinde yazdığı gibi, “kurbanların etnik kökeninin geçersiz olduğu anlamına gelmezdi bu, bunun manası etnisitenin geçerli olan tek şey olmadığıydı”, etnisitenin yanısıra sosyo-ekonomik köken ve yaş da önemliydi. Kurbanların etnik, dini ve jeopolitik kimliklerinin yanısıra tüm diğer kimlik özelliklerinin kesişmeleri de, şiddetin soykırımsal tecavüz ve etnik temizleme noktasına vardırılıncaya kadar sistemik biçimde uygulandığını yansıtmaktadır.

*** Batı’nın Müslüman kadınları genel olarak basmakalıp biçimde takdim etmesine karşı mücadele eden araştırmacılar da, medyayı ve akademisyenleri, Boşnak kadınları güçsüz olarak takdim etmelerinden ötürü kendilerini eleştirmektedirler. Boşnak kadınları sessiz kurbanlar olarak Orientalist biçimde takdim etme çabalarına karşın, Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin dijital arşivi ve hayatta kalan kurbanların örgütlerinin atkivizmi, bunun tam tersini göstermektedir.

***  FWS-48, FWS-50, FWS-75, FWS-205, FWS-87, FWS-95, FWS-105 kod adlarıyla anılan koruma altındaki görgü tanıkları ile diğer kadınların ve kızların işkence ve tecavüze ilişkin ifadeleri, kendilerinin nasıl tehdit edildiğini, nasıl yakalandıklarını, nasıl aşağılanıp tacize uğradıklarını ve bazı durumlarda kendilerinde olmadıkları durumlarda da cinsel şiddete uğradıklarını kanıtlamaktadır. Kendi travmalarının yanısıra, hiçbir zaman ifade verme fırsatı elde edemeyen başkalarının da insanlık dışı muameleye nasıl maruz kaldıklarına da görgü şahidi olmuşlardır.

***  Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin dijital arşivleri, bu tanıkların Ceza Mahkemesi sıralarında oturarak direnişlerini ve kendilerine karşı işlenmiş insanlık suçlarını tekrar yaşamak zorunda kalarak adalete nasıl hizmet ettiklerini göstermektedir. Onların ifadeleri ayrıca savunma tarafından kendilerine yönelik sorgulama stratejilerinin de etik dışı ve kendilerine yönelik şiddetin bir devamı olduğunu da yansıtmaktadır.

***  FWS-48 kod adıyla ifade veren kadının sorgulanması esnasında savunma avukatı Slavisa Prodanoviç, tanığa ısrarlı sorularıyla araştırmanın alakasız detaylarına odaklanılmasını sağlamaya çalışmıştı. Prodanoviç, tanığın ifadesinin özetini yaparken de metinde yazılı olanların tam tersine bir özet geçerek tanıkları “ifade verirken gerçeği söylememekle” suçlamıştı. FWS-87 kod adlı tanığın başına geldiği gibi, kurbanların iddialarının meşruluğu veya hukukiiğiyle hiç ilgisi olmasa da, savunma, kurbanların tecavüzcülerle geçmişteki ilişkilerini sorgulamıştır ki bu hak onlara asla verilmemeliydi.

***  Kafa karışıklığı yaratmaya yönelik bu tür spesifik taktikler, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete yönelik gerek toplumsal, gerekse hukuksal yaklaşımlarda yaygındır – bunların amacı da hayatta kalanların seslerinin geçersiz kılınmasıdır. Şiddete uğrayıp da hayatta kalanlardan uğradıkları şiddetin her bir detayını hatırlamaları talep edilmekte ve çoğunlukla da bunların geçerliliğinden kuşku ifade edilmektedir.  Toplumlar bir yandan tecavüze uğrayıp hayatta kalanların dayanıklılıklarını sürdürmelerini isterken, mahkemede ise şiddetin kesişme noktalarını anlama sorumluluğuna gelince sınıfta kalmakta ve kurbanların devlet tarafından korunabilmesi için kurumsal ve hukuki mekanizmaları uygulamaktan kaçınmaktadırlar…

***  Tecavüze uğrayıp sistemik tacize maruz kalmış olup da hayatta kalanların öykülerinin inkarı devam ederken, öbür yandan da milliyetçilik ve propaganda da Boşnak kadınları insanlıktan çıkarmaya devam etmektedir… Toplumların, sorumluluklarını tanıyıp kabul etmekte sınıfta kalması da aynı hataların tekrar edileceği manasına gelmektedir.

***  Savaşa ilişkin hatıraları, genellikle bunların tekrarlanmaması maksadıyla bunlardan çıkarılacak dersler izlemektedir ancak dünyadaki şimdiki çatışmalar da bunun böyle olmadığını göstermektedir. Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki bu davalar, uluslararası hukukta bir dönüm noktası olabilirdi ancak kurbanların dikkate alınması ve onların Bosna’da ve dünyanın başka yerlerinde devam eden çatışmalarda iyileşebilmesi için güvenli bir alan yaratmaya yönelik daha atılacak çok adım vardır.

***  Savaş suçu işleyenler tarafından işlenmiş suçlar, bireysel tecavüz vakalarının kitlesel cinsel köleliğe ve sistemik tecavüze nasıl dönüştüğünü de yansıtmaktadır. Ancak tecavüze uğrayıp da hayatta kalanların yaşı ile onlara yönelik şiddetin, sosyal ve siyasi olarak daha iyi anlaşılmasına yönelik bir söyleme dönüştürülmesi fırsatları da kaçırılmıştır. Mahkeme kayıtları ve ifadeler, genç kızların özellikle yaşları daha küçük olduğu için özel olarak hedef haline getirilmiş olduğunu yansıtmaktadır.

***  FWS-192 kod adlı tanık, Boşnak Sırp askerlerin tekrar tekrar on yaşındaki bir kız çocuğunu gözlerinin önünde dövdüklerini ve askerlerin lideri Kunuraç’ın da bu görgü tanığının kendi kızını alıp gittiğini net biçimde hatırlıyor. “Bu erkeklerden birisi kızıma doğru yürüdü, onu tekmeledi ve ona “Ayağa kalk, ne bekliyorsun?” dedi. Kızım dehşete düşmüştü ve sessiz kaldı… O zaman ben de ona ‘Eğer bir şey istiyorsan ben yaparım, ona alma… O bir çocuk” dedim. O zaman bana eliyle vurdu… Ona kızımı rahat bırakmasını, kızımın yerine beni almasını söyledim…” diye ifade verdi.

***  FWS-87 kod adlı tanık ise savaş başladığı zaman 15 yaşında olduğunu belirterek çeşitli yerlerde tekrar tekrar tecavüze uğradığını, nihayetinde de komutan yardımcısı Radomir Kovaç tarafından 500 Alman markı karşılığında Karadağlı askerlere satıldığını anlattı. Onun küçük yaşı, onu bu tecavüzlerden muaf tutmamıştı ve FWS-186 ve FWS-50 kod adlı görgü tanıkları da onun gibi küçük yaşlardaydılar. Cinsel köleliğin “kara pazar ekonomik yönü” de etnik milliyetçilik ile ataerki arasındaki ilişkiyi yansıtıyor, buna yapısal eşitsizlikler de dahildir ki bu da sistemik şiddeti sağlayan faktörlerden birisidir.

***  Kurbanların yaşı ile savunmasızlığı ve “onay” vermeyişlerinin kesişmesi de FWS-50 ve FWS-87 kod adlı şahitlerin ifadelerinde de net biçimde görülmektedir. FWS-50, ifadesinde kaç kere ve kaç kişi tarafından tecavüze uğramış olduğunu bilmediğini çünkü bayılmış olduğunu aktardı. “Vukoviç bana tecavüz etmeyi bitirdikten sonra oturup bir sigara yaktı ve bana belki çok daha fazla yapabileceğini ancak kızı yaşında olduğum için şu anda daha fazla şey yapmayacağını söyledi” dedi mahkemeye bu tanık.

***  Tecavüze uğramış olup da hayatta kalanların cinsel kölelik için tutuldukları koşullar, buna “onay verip vermedikleri” konusunun tartışılmasını bile dışlamalıdır çünkü bu koşullar sürekli olarak hayatları için korku içinde tutulmalarını içermekteydi. Mahkemenin kuralları ve prosedürleri, özellikle de 96 numaralı kuralı, cinsel şiddete yönelik davalardaki kanıt standartlarını belirlemiş ve bunların haklı çıkarılmasına yönelik herhangi bir onay konusunu dışlamıştır. Buna karşın, Kunaraç ve diğerleri bu eylemlerini savunurken sık sık “onay” iddasına başvurmuşlardır: “Bana zor kullanmadı… Ve kesinlikle şunu iddia edebilirim… Beni öptü, okşadı ve herşeyi yaptı, erkekliğimi uyandırmak için” diye konuşuyordu Kunaraç, empoze ettiği cinsel şiddeti saklamak maksadıyla…

***  Ne yazık ki çatışmayla ilgili cinsel şiddet konusunun dışında da benzer biçimde kurbanları suçlayan aynı söylemler mevcuttur. Böylesi söylemler kamuoyunu ve toplumun kurbanların yaşamış oldukları savaş dönemi tecavüzleri tanıma kapasitelerini de biçimlendirmiştir. Foça’ya gelince, bu davalarda suçlananlar hem tecavüz suçlarından, hem de sistemik tecavüzü organize edip bunu sağladıkları için suçlu bulunup mahkum edilmişlerdir.

***  Bu arada başka davalarda şiddete uğrayıp hayatta kalanlar veya ifade veremeyenler, kendi travmaları hakkında konuşmakta zorlanmaktadır çünkü toplum onları dışlamakta ve düzgün desteğin yokluğuyla bu birleşince, adalet ve tazminat arayışı onları korkutmaktadır. Foça’da toplumsal cinsiyet ve yaş, kadınların ve genç kızların savunmasız konumları, aynı zamanda kentin jeopolitik konumu, kurbanların etnisitesi ve dini ile yaşadıkları eşitsizlik, bu terör kampanyasının “başarısı”nda esas belirleyici şeylerdi.

***  2001 yılında Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi, Kunaraç’ı, Kovaç’ı ve Vukoviç’i suçlu buldu ve onlara sırasıyla 28, 30 ve 12 yılar hapislik cezası kesti. Bir sonraki yıl, Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesi temyiz bürosu da bu kararı onadı. Ancak bu hapislik cezaları, bu suçların ağırlığına iyileştirme getiremezdi. Kunaraç, tüm bu suçların esas planlayıcısıydı ve ne dava esnasında, ne de sonrasında pişmanlık getirmedi. Erken salıverilme talebi de daha sonra reddedildi. Daha erken salıverilen Kovaç ise, “özellikle 12 yaşındaki çaresiz bir kız çocuğuna çok zalimce davranmış, ona tecavüz etmiş ve onu başka askerlere tecavüz etmeleri için vermiş, nihayetinde de bu kızı satmıştı” kararda belirtilenlere göre. Bu kız çocuğunu bir daha gören olmadı. Vukoviç ise kişisel olarak ve rutin biçimde kadınlara tecavüz etmiş ve toplu tecavüzde bulunmuş ve onları tacize uğrayacaklarını çok iyi bildiği başka yerlere taşımıştır.

***  Bu davanın ayrıntıları ile kurbanların ifadelerindeki şeyler, adalet sürecinin de, iyileşme sürecinin de tamamlanmamış olduğunu yansıtıyor. Şiddetin kökenine dönüp bakmak, ilerleme için hayati bir adım olabilir. Toplumların adaletsizlik ve kötülüğü yenebilmeleri için, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetteki kesişme noktalarını iyi anlamalarına bağlıdır ve buna ihtiyaç vardır. Böylece iyileşme, rehabilite olma ve sosyal dışlamadan uzaklaşıp adaleti yeniden tanımlama için daha iyi mekanizmalar yaratılabilecektir.

*** Amaç sistemik mekanizmaları daha iyi hale getirmektir, böylece iyileşme ve adalet arayışı çabaları yalnızca sivil toplum örgütlerine ve hayatta kalan aktivistlere bağlı olmayacak, bu, adalete yönelik siyasi ve kollektif bir yaklaşımın parçasına dönüşecektir. Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin uluslararası düzeydeki kararı ardından bazı iyileştirmeler meydana gelmiştir – buna kurbanları odak alan iyileştirici çözümler ve çatışmaya dayalı cinsel şiddet kurbanlarını insancıl biçimde onore etmek de dahildir – böylece onları desteklemek ve onlara bu haklarını tanımayanlara karşı mücadele etmek için daha iyi sistemik yöntemler için mücadele de devam ettirilecektir.

***  Verilen ifadelere eleştirel biçimde baktığımızda, Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde kamuoyuna açık adli kanıtlar ve ifade metinlerinden oluşan arşivler, inkarın ötesine geçerek adaletsizliği görmeye yönelik bir adım için kullanılabilinir.

https://balkaninsight.com/2023/01/24/hague-tribunals-blind-spots-marred-wartime-sexual-violence-cases/

(BIRN’de 24 Ocak 2023’te Sara Milenkovska imzasıyla yayımlanan incelemeyi özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)

Bu yazı toplam 814 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar