Toplumcu Tiyatronun Direnişi
Tiyatro yalnızca bir sahne değil, bir direniş alanıdır. Hele de Yaşar Ersoy’un sahnesi…
“Aşk İçinde Mahpushane” oyunu hakkında yayımladığım yazı üzerine, Kıbrıs Türk tiyatrosunun öncü ismi Yaşar Ersoy’dan bir mektup aldım. Mektup yalnızca bir teşekkür değil; tiyatronun anlamına, biçimine, siyasal sorumluluğuna ve yaşadığımız karanlık zamanlara dair güçlü bir manifesto aynı zamanda.
Bu yazıyı, hem bir sanatçının duruşuna hem de tiyatronun toplumcu damarına dair kıymetli bir tanıklık olması adına paylaşıyorum.
Unutmadan, “Aşk İçinde Mahpushane”, eylül ayından itibaren sahnelenmeye devam edecek.
***
Sevgili Cenk Mutluyakalı,
5 Haziran 2025 tarihli Yenidüzen gazetesinde, uyarlayıp, yönettiğim “Aşk İçinde Mahpushane” oyunu hakkındaki yazında, değerli, doğru saptamalar ve değerlendirmeler, yorumlamalar yaptın. Oyunun, Nazım Hikmet’i yalnızca bir anma olmadığını, bir çağrı, bir uyarı, bir hatırlatma olduğunu… Dünya şairinin mücadelesine, kavgasına, sevdasına, hasretine tanıklık ederken, oyunun aynı zamanda hürriyet kavgasına çağrı olduğunu vurguladın. Oyunun, bugün Kıbrıs’ta kendini hapishanede gibi hisseden herkese ışık tuttuğunu belirtin…
Oyunun derdini, içeriğini ve biçimini anlatan, okuru aydınlatan bu değerli yazın için, çok teşekkür ederim. Keşke Kıbrıs Türk basınında bu örnekler çoğalsa ve sanat, edebiyat, tiyatro basın aracılığı ile kitlelere ulaştırılabilse.
Özellikle tiyatro, sanat anlayışım ve sanat kimliğim hakkında yazdıkların ise tam da beni ifade etti, kalemine sağlık. “Kıbrıs Türk tiyatro hareketinin üstatlarından Yaşar Ersoy’un sahneye koyduğu (...) Aşk İçinde Mahpushane, önemli bir reji, büyük bir emek, ihtişamlı bir gösteri” olduğunu ve Yaşar Ersoy’un tiyatrosunun, her zaman toplumcu ve politik bir iddia taşıdığını belirtin. Teşekkür ederim.
Bu noktadan hareketle, “hayır” demeyeceğini düşünerek, izninle yazına toplumcu gerçekçi, politik tiyatro anlayışı hakkında katkı koymak isterim.
Evet, 56 yıllık tiyatro ömrümde toplumcu gerçekçi, politik tiyatro yapmaya çalışırım.
Politik Tiyatro, Almanya’da Naziler iktidara yürürken, onların iktidara yürüyüşlerine karşı çıkmak ve faşist yüzlerini sergilemek için, Ervin Piscator’un tohumlarını attığı ve büyük bedeller ödeyerek kuramsallaştırdığı ve daha sonra Bertolt Brecht tarafından geliştirilerek “Epik Tiyatro” olarak adlandırılan tiyatrodur.
Toplumcu gerçekçilik ise 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan ve sanatın, edebiyatın ve tiyatronun toplumsal gerçekliği yansıtma ve değiştirme amacıyla kullanılması gerektiği fikrini savunan bir sanat, edebiyat ve tiyatro anlayışıdır. Bu anlayış, insanı toplumsal ilişkileri içinde ele alır, toplumsal adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve sorunları ortaya koyar ve bu sorunları sorgular, bu sorunlarla yüzleştirir, çözüm arar. Toplumcu gerçekçilik, politik bir içerik taşır.
Ben de bir tiyatro insanı olarak, acılı yurdumun kültür-sanat, demokrasi, özgürlük ve barış sorunlarına ve gelişmesine ilişkin sancıları ve özlemleri yaşayan, bu yolda toplumcu gerçekçi, politik tiyatro yapmaya çalışan biriyim.
Bu anlayışla tiyatro yapmaya çalışırken doğal olarak kurulu bozuk düzene karşı, bir toplumsal muhalefetin, bir karşı duruşun, bir direncin, bir umudun, bir sevdanın ve kavganın tiyatrosunu yapmaya çalışırım. Her sahnelediğim oyun mevcut düzene bir meydan okumadır. Bunu da bir koşulla gerçekleştirmeye çalışırım: Öz-Biçim ilişkisini doğru kotararak ve estetik ortalamanın üstüne çıkarak.
Her şeyi tüketip yok eden neoliberal rejimde insanımız debelenirken...
İnsanı karamsarlığa, hiçliğe, umutsuzluğa, travmatik yalnızlaşmaya, bencil bireyciliğe, çıkışsızlığa, sığlaştırmaya, kültürel yıkıma sürükleyen postmodern bulamaç anlayış içinde sadece şikâyet ederek yaşama sevincimiz ve direncimiz boğulurken... Ve en önemlisi insanımızın gerçeklik kavrayışı ve gelecek tasarımı yok edilirken... Ve buna paralel olarak insanın özü boşaltılıp sadece şekilde ibaret bir varlık haline getirilirken... Ve tüm bu bireysel travmatik haller sanatı, edebiyatı ve tiyatroyu şekillendirirken...
Bir de bütün bunların üstüne bölünmüş adamızın işgal altındaki kuzey yarısındaki statükoya uyarca olurken...
Tiyatro sanatçısı olarak toplumcu gerçekçi, politik tiyatro yapmak sorumluluğumdur diye düşünürüm.
Toplumcu gerçekçi sanatın en önemli ismi Nazım Usta’nın dediği gibi:
“Şiir yazmış olmak için şiir yazılmaz, sanat yapmak için sanat yapılmaz. Sanat ancak bir amaca hizmet ederse değerlidir. Sanatçı kendi kabuğu içine kapanıp kendi için yaşayamaz. Bir ideale hizmet için sanat yapılır. Dinlenir dinlenmez değil bülbülün güle karşı feryatları!.. Fakat asıl benim anladığım dil: Bakır, demir, kömür, tahta, kemik ve kirişlerle çalınan Beethoven’in sonatları. Ben sanatımla, şiirimle toplumsal kavganın içindeyim.”
Toplumların zor, karanlık zamanlarında Bertolt Brecht’in, Ervin Piscator’un, Dario Fo’nun, Augusto Boal’un ve antik çağda Aristophanes’in, Aiskhylos’un ve daha nicelerinin tiyatro ile yaptığını; ayaklarımı acılı yurdumun topraklarına basarak, yüzümü dünyaya dönerek yapmaya çalışıyorum.
Yani toplumcu gerçekçi, politik tiyatro yapmak toplumsal ve sanatsal sorumluluğumdur, inancındayım.
Politik tiyatro yaptım diye de kimi zaman yasaklandım, sansüre uğradım... Hatta sanata politika bulaştırdım diye suçlandım.
Bu suçlamaları yapanlara Augusto Boal şöyle cevap verir:
“Tiyatro eylemi zorunlu olarak politiktir. Çünkü insanların bütün eylemleri politiktir ve tiyatro eylemi de bu eylemlerden yalnızca biridir. Tiyatroyu politikadan soyutlamaya çalışanlar bizi temel bir yanlışa sürüklemek istiyorlar ki, bu da politik bir tutumdur.”
Yaşadığımız yalan ve karanlık zamanlarda yaptığım toplumcu gerçekçi, politik tiyatro ile senin de dediğin gibi:
“Hürriyet kavgasına” bir çağrıdır...
Yine dediğin gibi:
“Yalanın ve kötülüğün sıradanlaştığı bir dönemde
‘Bakıyor ama görmüyor’ olanlar için yine bir tiyatro eylemi var ortada…
‘Bakıyor ama sadece bakıyor’ olanlar için bir dram…
‘Görüyor ama uyumlaşıyor’ olanlar için de şamar!”
Ve her şeye rağmen bu karanlık ve yalan dönemde, yaptığım tiyatro ile, bir nebze de olsa insanımızın yüreğine yaşam sevinci ve direnci vermeyi hedeflerim.
Tiyatronun aydınlatan ışığında aklın ve yüreğin aydınlatılması için, tiyatro yapmaya çalışırım.
Sevgiler, selamlar