Tehdit Diliyle Yol Yürünemez
BM Genel Sekreteri Guterres’in kişisel temsilcisi Maria Angela Holguin ikinci kez atandığı görevini aldıktan sonra ilk olarak Kıbrıs’a geldi.
Holguin geçen Cumartesi geldiği adamızda liderlerle, müzakerecilerle bazı teknik komitelerle, yeni kurulan gençlik teknik komitesiyle görüştü.
Dün Ersin Tatar’la ikinci görüşmesini de gerçekleştiren Holguin, bugün de Hristodulidis ile görüşecek, ardından iki toplumdan ticaret odalarıyla öğle yemeğinde bir araya gelecek ve Cumartesi garantör ülkelerle temas için adamızdan ayrılacak.
Sayın Tatar ile iki kez görüşen Holguin, Tatar’ın “Hristodulidis’le görüşmeme kararı” nedeniyle en küçük bir ilerleme sağlayamadı.
Buna rağmen dünkü görüşmenin ardından yaptığı açıklamada “Tatar ile çok iyi bir görüşme yaptıklarını, temmuz ayında New York’ta yapılacak gayrı resmi toplantı için çalışmalara devam ettiklerini” söyledi.
Holguin üniversite eğitimini Paris’te diplomasi ve stratejiler alanında almış, kendi ülkesinde Venezuela büyükelçiliği ve BM daimi temsilciği yapmış, ardından da 2010-2018 yılları arasında dışişleri bakanlığı yapmış bir diplomattır. Dolayısıyla diplomasiyi çoğu kimseden iyi biliyor.
Yaşamı boyunca birçok başarılara imza atan Holguin’in Kıbrıs macerasının nasıl sonuçlanacağı merak ediliyor. Benim anladığım Holguin’in gerçek müzakere sürecini başlatmak için acelesi olmadığı, önümüzdeki Ekim ayında kuzeyde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar ipleri koparmamaya çalışacağı ve olası yeni çözüm yanlısı liderle yola devam etmek istediğidir.
Tatar ise dünkü görüşmenin ardından yaptığı açıklamada ilk görüşmenin ardından söylediklerini biraz daha sertleştirerek tekrarladı.
Tatar bu tutumunun Kıbrıs Türk halkına ne kazandırdığı, ya da neleri kaybettirdiği hakkında ise tek kelime etmedi.
Tatar açıklamasında “Rum lider bize saldırmaya devam ettikçe benzer karşılığı görecektir. Tehdit ve şantaja asla prim vermeyeceğim” dedi. Bunun Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmayacağı, aksine tehdit ve şantajla yol yürünemeyeceğini elbette kendisi de biliyor.
Ama oturduğu koltuğun hakkını vermediğini kendisi de bildiği için seçime az bir süre kala barış diline dönmek yerine, tehdit ve şantaj diline sarılmıştır.
Bu kabul edilemez. Sayın Tatar bu yaklaşımıyla bizi yalnızlığa itiyor. Koltukta oturduğu süre içinde görünmez olan Kıbrıs Türk halkının, Tatar sayesinde dünya ile bağlantısı da kesiliyor.
Kıbrıslı Türk iş insanları ve kuzeye yatırım yapan diğer kişiler artık yurt dışına bile çıkamıyorlar. Bırakın üçüncü ülkeleri, Türkiye’ye bile gidemiyorlar.
Önümüzdeki günlerde yurt dışına gidemeyecek olanlar daha da çoğalabilir. Hatta kuzeyde yaşayan herkesi kapsayacak biçimde genişleyebilir.
Kuşkusuz Hritodulidis’in liderliğinde Rum tarafının yaptığı bu saldırılar kabul edilemez. Ama bu saldırıların asıl nedeni sayın Tatar’ın seslendirdiği iki devletli çözüm siyasetinden başka bir şey değil.
İki devletli çözüm siyasetinin aslında “çözümsüzlük çözümdür” siyaseti olduğunu herkes biliyor.
Çözümsüzlüğün çözüm olamayacağını bugün içinde bulunduğumuz durumla hepimiz biliyoruz.
Çözümsüzlük siyaseti bize bir şey kazandırmaz. Ama ondan önce bizi yok olmaya götürür. Kıbrıs Türk halkı böyle bir sonu hak etmedi.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk halkı, yeni kurulacak Birleşik Kıbrıs Devleti’nin de eşit, kurucu ortağı olacak ve Kıbrıs’ın bütününde söz ve karar sahibi olacak.
Kıbrıs Türk halkının seçeceği cumhurbaşkanı işte bu hedefi gerçekleştirmek için görev, yetki ve sorumluluk üstlenecek.
Çünkü halk çözüm istiyor. Çözümü sağlamak için özne olmak istiyor. Çözümle birlikte dünyaya açılmak istiyor. Bugün olduğu gibi kapalı yaşamak istemiyor. Tatar’ın seslendirdiği tehdit ve şantaj dilini asla kabul etmiyor.
Bunun yerine müzakere masasına oturacak ve Tatar’ın çözümsüzlük siyasetinin arkasına saklanarak yol yürümeye çalışan Hristodulidis’i masaya oturtarak sıkıştıracak yeni bir lidere ihtiyacı var.
Bugün yaşadığımız sorun ve sıkıntıların kaynağı olanlar bu sorunları ve sıkıntıları ortadan kaldıramazlar.