1. YAZARLAR

  2. Tufan Erhürman

  3. Teamül mü Temayül mü?
Tufan Erhürman

Tufan Erhürman

Teamül mü Temayül mü?

A+A-

 


Harfleri itibarıyla birbirine benzeyen sözcükler, hele de sık kullanılmıyorlarsa, elbette karıştırılabilir. “Teamül” ve “temayül” sözcüklerinin kullanımı konusunda yaşanan sıkıntı bu konudaki en güzel örneklerden biridir. Türk Dil Kurumu’na göre teamül “bir yerde öteden beri olagelen davranış”, “temayül” ise eğilimdir.

Bu sözcükler günlük yaşamdaki sosyal veya ticari ilişkilerde yanlış kullanıldığında ortaya çok ciddi sorunlar çıkmayabilir. Ama yanlış kullanım anayasal organların ve bu organlarda görev alanların diline bulaşırsa işin boyutu değişecektir.

“Temayül” sözcüğünün “teamül” yerine kullanılması KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde vaka-i adiyedendir. Milletvekillerinin, Anayasa’ya, yasaya veya içtüzüğe aykırı uygulama ve davranışları “temayül” olarak nitelendirmek suretiyle meşrulaştırmaya çalışmalarına sıklıkla rastlanır. Burada aslında iki yanlış birden yapılmaktadır. Ortada öncelikle bir dil hatası vardır. Sözü edilmek istenen “temayül” değil, “teamül”dür. Ama yapılan tek yanlış bu değildir. Ondan daha ağırı, “temayül” diyerek ifade edilmek istenen “teamül”ün hukuken ne anlama geldiğini bilmemektir.

Hukukta, hele de kamu hukuku alanında “teamül”ün bir kaynak olarak değeri son derece tartışmalıdır. Anayasa hukuku alanında teamülü hukukun kaynaklarından biri olarak kabul eden yazarlar dahi, bir teamülden söz edebilmek için iki ayrı unsurun varlığını ararlar. Bunlardan birincisi maddi unsurdur ve bir davranışın veya uygulamanın teamül olarak kabul edilebilmesi için, uzunca bir süreden beri kesintisiz olarak tekrarlanması gerektiğini işaret eder. İkincisi manevi unsurdur. Bu unsurun gerçekleşebilmesi için, yapılan davranış veya uygulamanın yurttaşlar ve anayasal organlar tarafından uyulması gereken bir hukuk kuralı olarak kabul edilmesi gerekir (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Kemal Gözler, “Türk Anayasa Hukukunda Teamül Olabilir mi?”, Türkiye Günlüğü, Sayı: 56, Yaz 1999, s. 36-44).

Oysa Cumhuriyet Meclisi’nde kullanıldığı şekliyle “temayül” (ki bu sözcük kullanılırken aslında “teamül” kast edilmektedir) önceleri başka siyasal parti veya milletvekillerinin yaptıkları hukuka aykırı davranış veya uygulamaları tekrarlayanların kendi eylemlerini meşrulaştırmasının aracıdır. Burada yukarıda sözü edilen iki unsurun da bulunmadığının altını çizmek gerekir. Her şeyden önce, ortada uzunca bir süreden beri kesintisiz olarak tekrarlanan bir davranış veya uygulama yoktur. O davranış veya uygulama yalnızca bazı siyasal partiler veya milletvekilleri tarafından, belli dönemlerde sergilenmiştir ki bu, maddi unsurun oluşması için yeterli değildir. Bundan daha da önemlisi, Anayasa’ya, yasaya veya içtüzüğe aykırı bu davranış veya uygulamanın anayasal organlarca ve vatandaşlarca hukuk kuralı olarak kabul edilmemesi, dahası kınanmasıdır. Bu durumda karşımıza bir teamül değil, ilginç bir biçimde, bilinçsiz olarak doğru söylendiği haliyle bir “temayül” çıkmaktadır. Burada söz konusu olan, daha önce hukuku ihlal edenlerin sergiledikleri hukuku ihlal etmeyi meşru kabul etme eğilimini (temayülünü) devam ettirmekten başka bir şey değildir.

Anayasa’da, yasada veya içtüzükte yazılı, açık (yoruma muhtaç olmayan) kuralları, hem de adeta çocukça bir tavırla, örneğin sen bana tokat atmıştın, şimdi benim de sana tokat atma hakkım vardır gibi bir yaklaşımla ihlal etmenin, hukukçuların tartıştığı “teamül”le uzaktan yakından ilgisi yoktur. Burada, olsa olsa, hukuku ihlal etme temayülünün (eğiliminin) yaygınlık kazanmasından söz edilebilir ki, bu temayülün yaygınlaşmasının hukukun sükut etmesinden ve bir arada yaşamanın her gün biraz daha güçleşmesinden başka bir sonucu olmayacağı aşikardır.

Bu yazı toplam 5175 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar