
ŞEYTANRI
‘Deliği dardır devletin...’ başlığı altında tanıtmıştım ‘Haz’ adını verdiği 2. şiir kitabını 2008 yılında.
Uzun bir aradan sonra (aslında şiir sözkonusu olduğunda hiç de uzun sayılmayacak) çarpıcı bir ad ve içerikle, ‘Şe
‘Deliği dardır devletin...’ başlığı altında tanıtmıştım ‘Haz’ adını verdiği 2. şiir kitabını 2008 yılında.
Uzun bir aradan sonra (aslında şiir sözkonusu olduğunda hiç de uzun sayılmayacak) çarpıcı bir ad ve içerikle, ‘Şeytanrı’yla ortaya çıktı Jenan Selçuk. ‘Şeytanrı’, ‘Kaza’ ve ‘Haz’dan sonra üçüncü şiir kitabı. ‘Ortaya çıktı’ dedim, çünkü bir süredir kabuğuna çekilmişti, ortalıkta pek görünmüyordu Jenan.
Birkaç hafta önce Kocareis’te buluştuğumuzda kitaba düşündüğü kapak alternatifleri hakkında görüşümüzü almak isteyince, “sürpriz olsun!” demesine rağmen yine de dayanamayıp dosyayı biraz karıştırmıştım...
Tanrı’nın uyuduğu
taşa sildik kıçımızı!
Uykusu ağırmış, uyanmadı.
Geçtiğimiz hafta Bilinçaltı Yayınları’ndan çıkan kitap 71 sayfa, ‘Yavaşlık’, ‘Denge’, ‘Uyum’, ve ‘Döngü’ olarak 4 bölüme ayrılmış 44 şiirden oluşuyor.
Mutlaka alın, okuyun dememe gerek yok, çünkü eğer şiirle ilgiliyseniz, şiir okuyorsanız, almalı okumalısınız ‘Şeytanrı’yı... Kuşkusuz rahatsız edecek sizi buradaki şiirler (Jenan tarzı), ama şeylere bakışaçınızı değiştirecek veya sizi harekete geçirebilecek güçte şiirler var kitapta...
“Cinselliğe ve cinsel zevke dair imgeler ve göndermeler var hemen hemen her sayfasında. Eril, dişil taraflar fazlasıyla kabarık ve kalabalık, oldukça tensel, zeki kelime oyunları ve metaforlarla dolu...” diyerek tanıttığım ‘Haz’dan sonra babalığın verdiği bir yumuşama, yeni bir duyarlılık var sanki, çok değil, bir-iki şiirinde...
Kitaba adını veren şiirle başlayalım...
ŞEYTANRI
İkiye bölünmüş
o elmayım ben,
ısırılmayı bekleyen.
Bir yarım şeytan,
bir yarım tanrı!
ŞİZOFRENGİ
‘Aylak ayaklarınla tüneller kazarak,
ayılınca kapanacak
‘Esneye esriye, eskiterek
yaşanmamış olanı
‘Sanma kurtulabileceğini
zindanlarından, belleğin!
‘Ancak yazarak, yazarak ancak
‘Akıl bir salıncak, bir o yana, bir bu yana
Kesin sesinizi, berbat etmeyin... Işık, birazcık ışık!
Buzdan birer tuzak gözlerin,
bakışların babutsa.
Israr etme, açıklanamaz
çok karmaşık, anlamsızlık.
Bırakın peşimi,
peşimi bırak. Yıkım yakın, huzur
çok uzak!
SANA KALDIRIYORUM
Sana kaldırıyorum kadehimi. Yalnızca sana.
İçim ürperiyor, yağmur suyuyla sulandırılmış
içkimi yudumlayınca.
Sana kaldırıyorum kadehimi. Bir anlam veremesemde
bazı türlerin, yaratılmış olmalarına.
Alaycı bir gülümsemeyle karşılık veriyorum
kendilerini senden üstün sananlara... Kızgınlığım
seninkiyle kıyaslanamasada, yansıyor yalnızlığıma.
Sana kaldırıyorum. Elimde değil, tahrik oluyorsam felaket
ve afetlerinle, katınca sen, ortalığı toz dumana.
S(U)S
suyla yazılmalı
suya değil
çatlatarak kabuğunu, akmalı
aktıkça iz bırakmalı
yayılmalı, derinleşerek
genişleterek yatağını
suya benzemeli
içildikçe çoğalmalı
çoğaltmalı içeni
doğadan çıkmalı
dönmeli doğaya
dolaşarak evreni
duru olmalı puslu değil
durmasa da olur uslu
susuzluk, kusursuzluk
hepsinden önemlisi
su gibi kullanılmalı
harcanmadan
idareli
ISSIZ
Kaya Çanca’ya
Ruhuydum ben.
Gövdesinden tiksinen,
ruhu insanlığın.
Kasırgalar yağmalardı kanatlarımı.
Kasırgalar, asırlar süren bir yalnızlığın.
Issızdı ızdırabım, sınırsız.
Oyuklar açardı, sizlerden habersiz
görünmeyen yüzünde intiharın.
UYANIŞ
Gerneşerek silkindi ilkyaz
yemyeşil beşiğinde başakların,
ikindi şekerlemesinden uyanması gibi bir bebeğin
gamzeli gülücüklerle
YALINAYAK UÇMAK
Arıların peşine düşüyorum
bulmak için, aradığımı
Mor dikenleri batıyor
yabani enginarların,
yalınayak uçanlara
Rahatsızlık duymalı
mutluluktan bile,
mutsuzluğundan besleniyorsa eğer
başka canlıların
ÇAMUR
Toprakla yağmurduk
bir başladık mı öpüşmeye
Aceleci bulutlar düşürürdü kucağıma
yanıltıcıydı yumuşaklıkları,
ıslaklığı yanılsama
Yüzlercesi vardı
yabancı yüzlerde unutulmuş,
dudaklarımız derdik onlara
Sevgilim, dilini arayıp durmuş, meğerse dilim
Toprakla yağmurduk
karıştık, çamur olduk
EKSİK KEHANET
yaşlılığım’a
beş.
Boş yere karıştırma ihtiyar.
Yapraksız parmakların
dışkısı kurumuş bebek bezleri bulamayacak
çöpleri arasında bu evin.
Bırak artık, kendini hırpalamayı!
Gör bak, nasıl da yakışacak
yalnızlık son yıllarına,
yazın yakıştığı gibi tenine beyazın
delikanlılığında.
dört.
Ütülenmemiş beyaz ketenlerle gelmiştin hani,
vermemiştin bozuntuya
geceyi giyinmiş üç kadının
abartılı yasıyla karşılaşınca.
Yalnız gelecektiniz güya, dairene gidecek
sevişecektiniz
mahkeme sizi boşayınca.
üç.
Şaşırmamıştın. Zaten çıkabilmiş olsaydı
ailesinin denetiminden, durabilseydi, verdiği sözlerin
arkasında...
Alışıktınız, yarı yolda bırakılmaya!
iki.
Neden ürker ki insan,
farelerin üzerine işediği bir kedinin, kimsesizliğinden!
Bezmişe benziyor, çöpleri eşelemekten
sığınmış, hurdanın terk edilmişliğine.
Kulaklarında keneler
izliyor, dehşet çapaklı bakışlarla
savurganlıklarını
iki ayaklıların.
bir.
Asla atlatılamamıştı /... / kürtajların sarsıntısı.
Ailelerinizi /... / çağırmış mıydınız,
ikinci nikahınıza?!
İşte böyle, bakımına muhtaç, tanımadığın insanların
avunacaksın, anımsayamadığın anılarla.
Sersefil beklerken, gelip, dindirmesini...

















