Sayılmayanlar ülkesi
“Ülkede bir an önce Birleşmiş Milletler denetiminde şeffaf bir nüfus sayımı yapılması lazım”
diyor bir genç.
Adaya bir süre uzak kalmış, dönmüş, gözlemlerini paylaşıyor.
Hain değil!
Ama bu ülkeyi yöneten ayrıştırıcı, çatıştırıcı, karalayıcı zihniyet, bugün artık “nüfus sayımı” istemeyi bile “hainlik” sayıyor.
Anlayın artık!
Nasıl bir suçluluk duygusuysa bu…
Nasıl oynandıysa bu nüfusla…
Nasıl dağıtıldıysa…
Eğer “sayalım” derseniz, “hain” oluyorsunuz.
Çünkü sayılmıyorlar!
Saymıyorlar!
İnsandan saymıyorlar sizi…
İrade sahibi saymıyorlar.
Kendileri – ve en yakınları – dışında hiç kimseyi saymıyorlar.
Zaten ülke yönetiminde de sayılmıyorlar!
***
“10 günlük süreçte Lefkoşa’da, Mağusa’da, Girne’de, Karpaz’da bulundum.
Ve gördüğüm manzara sonucu derin bir hüzünle ülkemden ayrıldım” diyor Buğra Özverel.
"Bu konuda söylenen hiçbir şey abartı değilmiş.
Adada gezerken gördüğüm her 10 kişiden ancak 1’i ya da 2’si Kıbrıslıydı.”
O on kişiden sekizi de kendini güvenli hissetmiyor aslında…
Ya sömürülüyor.
Ya savruluyor.
“Bu toprakların vatandaşları olarak ülkemizdeki nüfus sayısını ve dağılımını bilmek en doğal demokratik hakkımızdır” diyor Buğra.
Haksız mı?
Ama değil nüfusu…
“Yurttaş sayısı”nı bile açıklamaktan aciz, korkak ve kirli bir yönetimle karşı karşıyayız.
***
Her gün “istisnai” yurttaşlık dağıtmak doğal…
Ama nüfus sayımı istersen hainsin!
“Üniversite okuyor, iyi ahlak sahibi” diye yurttaşlık verirsen doğal…
Ama “yeter artık” dersen marjinal…
“Beyfendinin yakını, hanımefendinin dostu” diye yurttaş yaparsan doğal…
Ama seçimde gözlemci istersen düşmansın!
Bu kontrolsüzlük nereye kadar gidecek?
Her gün yeni bir site!
Her gün yeni bir “proje”...
Üç köyün nüfusu kadar!
Her biri…
Ama kimse sormuyor:
Bu insanlar suyu nereden bulacak?
Kanalizasyon nereye akacak?
Bu çocuklar nerede okuyacak?
Acil servise nasıl yetişilecek?
Hangi yeşil alanda soluk alınacak?
Ve…
Bu yollara nasıl sığacak onca insan?
***
Tarihi bir bina “baraka” diye küçümseniyor.
Ama çocuklar barakalarda eğitim görüyor.
Hangisi ihanet?