1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Orada parası az, burada dünyası
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Orada parası az, burada dünyası

A+A-


Orada parası az, burada dünyası

Türkmenistan’dan geldi.

Çeyrek bir gülümsemesi var, Türkmenlerin ve çok hoş, farklı bir lehçeleri. Şimdilerde neredeyse her yaşlının evinde, bir Türkmen bakıcı yaşıyor. Türkmen yardımcılarından büyük çoğunluk pek memnun… “Gözleri gibi bakıyorlar bize” diyorlar. O çekik gözleri buğulu bakıyor, öyle sanki uzun uzun anlatacaklar da susuyorlar, yutkunuyorlar, göz ucuyla bağırıyorlar.

 

anilar-002.jpg

“Ne zaman geldin” diyorum.

“İki sene oldu.”

Kızını da getirmiş, derken kız mahalledeki bir gence sevdalanmış, nişan olmuşlar.
 

 

“Türkmenistan’da ne iş yapıyordun” diye soruyorum.

“Doktorum ben” diyor, “Dâhiliyeciyim.”

“Niye bıraktın, geldin?”

“Bizim oralarda artık para çok az, ben, kızımı okutmak için geldim.”

Kız kalbini okutmuş sonra...

“Ne kadar maaşın vardı senin?”

“Türkmen parası çok milyon ama dolar olarak ayda 100 dolar, hepsi bu; gerçi su parasız, doğal gaz parasız, ulaşım parasız ama maaşlar, dünya parası az para...”

Ne iş değil mi, oralarda para az, buralarda dünya!

Şimdi diplomasına denklik almak ve köy yerinde “mahalle doktorluğu” yapmak istiyor.
“Olur” diyorum, “Denklik falan çok dert değil buralarda…”

“İnsanların evine gitsem, tansiyon baksam yeter bana” diyor.

Eski evlerde beyaz, el işlemesi örtülerin üzerine serildiği fiskos masaları ve acıların buğulandığı duvarları izlemeyi çok severim. O tozlu fotoğraflar, geçmişin yadigârı suretler, göz göze gelmiş evlatlar ve torunlar zamana sırt dönerek gülümserler. İçimi samimi bir sıcaklık kaplar. Aklıma gelir, savaş sonrasında çerçevelerinden toplayarak, tavan arasına kaldırdığımız insan yüzleri. Şimdi nerede o ana babalar, o çocuklar ne yaparlar? Şimdi geriye kalan çerçevelerin içinde eğreti durur, yeni yeni imgeler, süslü püslü hayatlar…

Türkmen kadının yüz dolar maaşına matematik formülleri üretirken, kendi maaşlarımızı euro üzerinden hesapladığımız anları düşledim. Güneyde aynı muhabbet bizim için yaşanır. Lira maaş, euroya çevrilir. O bakış aynı bakıştır... O şaşkınlık, aynı şaşkınlık...

Evlatlar, büyüklerine kendileri bakardı geçmişte. Uzaktan bakardı aslında! Çok zor olurdu, genelde tüm yük kardeşlerden birinin omzuna yüklenir, çoğu da kaytarırdı. “Bizim de bir hayatımız, kendi çoluk çocuğumuz var” yakınmaları eksilmezdi. Yine de ayıptı bakıcı tutmak, huzur evine göndermek.

Utançtı hatta... Şimdi genelde Türkmenler var. Çoğu doktor, mimar, avukat, öğretmen, okumuş insanlar… Şimdi zaman değişti.

 

“Bak, halimize şükredelim” diyor birisi, “doktor kadın, bez bağlıyor şimdi, mermer siliyor.”

Ayıp mı?

En azından onuruyla yaşıyor, emeğiyle, teriyle, gerçeğiyle.
Bir başka ülkede yabancılık çekiyor, bu duyguyu kendi ana yurdunda yaşamak yerine…


baloon.jpg


O da bitti
 

Diyorlar ki, son Türkiye ziyaretinde, bizimkilere "Federal çözümü tümüyle reddetmeyiniz" diye telkin yapmışlar.

Diyorlar ki, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası yeni hükümetin sözlerini mesele etmiş.  Birleşmiş Milletler uzlaşılarının dışına çıkılması sözden eyleme dönüşürse eğer, Kıbrıslı Türklerin dünyadan iyice yalnızlaşması gündeme gelebilir.

Diyorlar ki, hepsi "oyun" aslında…
Yalancının mumu gibi!
Gövdesi var, ışığı yok ortada…
 

Diyorlar ki, yeni hükümete sormuşlar, "Siz KKTC'nin tanınacağına inanıyor musunuz?" diye.

"Yok" demişler.

"Peki siz" demişler, "Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin gireceğine inanıyor musunuz?"

Sessizlik olmuş, Başbakan mavi dosyayı açmış, yardımcısı bir kağıda “etik kaygılar” yazmış.

Diyorlar ki, "bir el karıştırıyor” ha bire!
Çay gibi, demli…
Şeker gibi…
Eriyoruz içinde!


Diyorlar ki, "balon"du, üfürüğü kuvvetli hocalar üfürdükçe üfürdü, şişti.
Ve sönmesi için tek bir toplu iğne yetti.

O da bitti!


hizmet.jpg

Hizmet kalitesini ölçmek
 

Güneydeyim, Kimlik Kartı ve Pasaport Dairesi’nde, tam bir “bayram” kalabalığı var.
En fazla da “ulusalcı” dostları severim böyle yerlerde, kafayı sokarlar, sessizce, işlerini yaparlar.
Niçin?
Utanacak bir durum yok ki!
O pasaport da o kimlik de senin hakkın…
Bunun için değil, illaki utanacaksan iç ettiğin “haksızlıklar” için utan!


Ne yazacaktım sahi?
Bir elektronik tablet duruyor girişte.
“Hizmetten memnun musunuz” diyor.
Herkes de dokunuyor, memnun ya da değil, güler yüz ya da asık surat, not veriyor.


Hizmet kalitesini ölçmek gerekiyor.
En önemlisi de bu değil mi kamusal alanda, çok daha süratli, güler yüzlü, iyi hizmet alabilmek.
Maaşı, ek mesaiyi, baremi, terfiyi konuştuğumuz kadar bunu da konuşabilsek keşke…
Bu soruyu sorma cesareti gösterebilsek: Memnun musun?


Not düştüm!

 Son bir haftada yok öyle olmuş, yok böyle olmuş…

 GARANTÖRLÜK sulanmamışsa eğer…
 EGEMENLİK haklarımız çizilmemişse…
 Tek bir karış toprak verilmemiş, tek bir nöbetçi kulübesi terk edilmemişse…
 Maraş ‘tellenmiş’ haliyle duruyorsa, Rum malları bizimse ve mangal yanıyorsa…
 Meclis yerli yerindeyse ve halen, ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ yazıyorsa duvarında…
 Büyükelçilik’te kahve pişiyorsa gece gündüz…
 Ekonomik Protokol eli kulağında imzayı bekliyorsa…
 Ve dağlarımızda bayrak ışıl ışılsa eğer…

Tamamdır.
Bağırabiliriz birlikte: Bugünleri de gördük ya!
Ölsek de gam yemeyiz artık...

Bu yazı toplam 3381 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar