New York zirvesinde neler yaşandı? Yeni kapı açılması konusunda yine havanda su dövüldü
16-17 Temmuz'da New York'ta gerçekleşen Kıbrıs Konulu Genişletilmiş Gayrıresmi Toplantısı'nda, somut, elle tutulur bir ilerleme kaydedilmedi. Yeni geçiş kapıları konusunda da bir ilerleme sağlanmadı.
Her şeye rağmen, Diyalogdan ve müzakereden kaçınılmamalı, belirlenen iş birliği alanlarında, Güven Artırıcı Önlemleri hayata geçirmek için, Kıbrıs’ ta komiteler vasıtasıyla çalışmalara, görüşmelere devam edilmelidir.
Zaten, bu tür konuları görüşmek için ABD veya Avrupa’ ya da gitmeye gerek yoktur. Kıbrıs’taki ara bölgede BM ‘ ye ait mekanlarda bu görüşmeler yapılabilir. Geçmişte de bu yerlerde pek çok 2 toplumlu toplantılar ve liderler görüşmesi yapılmıştı.
Keşke, New York’taki toplantı da, Kıbrıs’ ta yapılsaydı. Bütçe sıkıntıları içinde olunan bu dönemde, bu kadar masrafa da gerek kalmayacaktı. Zaten, zirve sonucunda, çözüm sürecine yönelik, hiçbir başlık gündeme gelmemiş, kayda değer bir gelişme olmamıştır.
Öte yandan, Genel Sekreter’in zirvede üç garantör ülkenin temsilcileri ile ayrı ayrı görüşme yapması da, muhtemelen önümüzdeki dönemin planlanması ve Holguin’in Ada’daki temas ve tespitleri ile alakalıdır.
New York zirvesinin önemli konularından biri de, Rum lider Hristodulidis ile TC Dış İşleri Bakanı Fidan’ın yaklaşık 1 saat kadar süren bir görüşme yapması idi. Bu tür görüşmeler yararlıdır. Gelen bilgilere göre, bu toplantıda AB-TC ilişkileri yanında, Kıbrıs sorunu da görüşüldü.
Hatırlanacağı üzere, Mart ayında Cenevre'de düzenlenen Kıbrıs Konulu Genişletilmiş Gayrıresmi Toplantısı'nda, iki halkın yararına işbirliğinin geliştirilebileceği alanlar ele alınmış ve bu çerçevede 6 başlık üzerinde mutabık kalınmıştı.
Geçtiğimiz hafta, New York'ta gerçekleşen toplantıda ise, aradan geçen dört ayda söz konusu işbirliği başlıklarındaki son durum gözden geçirildi.
Bu bağlamda, Gençlik Teknik Komitesi'nin kurulması, mezarlıkların restorasyonu ile çevre ve iklim değişikliği başlıklarında bir miktar ilerlemenin sağlanabildiği, mayınların temizlenmesi başlığında ise tarafların çalışmalara başlanmasına imkan sağlayacak mutabakata henüz varılmadığı öğrenildi. Sadece Komitelerin kurulması yeterli değildir. Ortaya bir sonuç çıkarmaları, fayda sağlamaları da gerekmektedir.
Mart ayındaki zirvede tespit edilen 6 başlıktan diğer ikisi olan dört yeni geçiş noktalarının açılması ve Ara Bölge'de güneş enerjisinden elektrik üretimi konularında ise ilerleme kaydedilmedi.
New York’a gidilmeden önce bu başlıklarda taraflar arasında somut bir hazırlık yapılmadığını da biliyoruz. Ayrıca, mülkiyet konusunun gündeme geldiği, ancak karma evliliklerden doğan çocukların durumunun konuşulmadığını da duyduk.
New York toplantısında ayrıca, sivil toplum angajmanına yönelik bir istişari mekanizma oluşturulması, kültürel eserlerin değişimi, hava kalitesi yönetimi ve mikroplastiklerden kaynaklanan kirlilikle mücadele olmak üzere dört yeni işbirliği alanı üzerinde çalışılması ve ilerleyen dönemde görüşmeler yapılması konusunda mutabakata varıldığını da öğrendik.
Söylemekte her zaman yarar vardır. Güven Artırıcı Önlemler, hiç bir zaman Kıbrıs’ta çözümünün yerini tutamaz. Ancak, çözüme gidecek süreçleri destekleyecek adımlardır. Bu bağlamda, elbette ki önemi ve faydası vardır.
Zirve sonrasında, Kıbrıslı liderler yaptıkları açıklamalarda, ilerleme kaydedilmemesinin nedeni olarak yine birbirlerini suçladılar. Böylece, hem iç siyasete hem de dış siyasete mesaj verdiler. Bu duruma da alıştık zaten..
Önümüzdeki Eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu toplantılarında, Genel Sekreter’ in, iki liderle üçlü bir görüşme gerçekleştirmesi ve yıl sonuna kadar da üçüncü bir genişletilmiş formatlı gayrıresmi toplantı düzenlenmesinin öngörüldüğü de açıklandı.
Kıbrıs’taki çözümsüzlük koşullarında, Kıbrıslı Türkler ambargo ve izolasyonlar altında, ekonomik zorluklarla boğuşmaktadır. Şimdi bunlara, mülkiyet sorunu da eklenmiştir. Öte yandan, Ada’nın ortak varlıkları olan, petrol, gaz, deniz yetki alanları gibi konularda, Kıbrıslı Türkler yetkisiz kalmakta, Rumlar tek yetkili gibi davranmaktadır.
Sonuç olarak, New York görüşmelerinde, Kıbrıslı Rumları çözüme zorlayacak, baskı altına alacak bir karar çıkmadı. Daha öncede, Annan planında ve Crans Montana da çözüm fırsatını heba etmelerine rağmen hiçbir yaptırımla, ambargo ile karşılaşmamışlardı.
Biz ise, maalesef uluslararası hukuk dışında kalmış, tanınmamış bir ülkeyiz. BM parametreleri çerçevesinde, bir çözüm için, Rumlara göre mutlaka daha istekli olmamız gerekiyor.
Kıbrıslı Türkler, ne zamanki uluslararası hukukla uyumlu politikalar izlerse, kazanımlar elde etmişlerdir. Bunların başlıcaları şunlardır; Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kurulması, Yeşil hat tüzüğünün kabul edilmesi, Ayrıca, Mali yardım tüzüğünün kabul edilmesi en önemlileridir. Ayrıca, KKTC, Annan planındaki, ‘’Kıbrıs Türk Devleti’’ ismi ile, birçok uluslararası örgütte gözlemci ülke olarak kabul edilmiştir.
Müzakerelerde, BM parametrelerine uygun olmayan şartlar öne sürmek, Kıbrıs Türk tarafının uluslararası arenada uzlaşmaz taraf olarak görülmesine neden olmaktadır. Çözümden kaçan taraf olmasına rağmen, son dönemlerde haksız bir şekilde Kıbrıslı Rumlara sempati kazandırmaktadır. Buna fırsat verilmemelidir.
Öte yandan, BM’nin esas misyonu, BM parametreleri çerçevesinde, iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayanan, 2 kurucu devletin oluşturacağı çözüm modeline gidecek ortamı hazırlayarak ve Garantörlerin de desteğini alarak, tüm tarafları bu çözüm modeline ikna etmek olmalıdır. Maalesef, BM’nin bu misyondan uzaklaştığını, mevcut statükodan rahatsızlık duymadığını görüyoruz.
Sözün özü şudur; Kıbrıs Türk Tarafı, diplomasi, diyalog ve müzakereden hiçbir zaman kaçınmamalı, BM parametrelerine sahip çıkarak ve kararlılıkla çözüm isteğini vurgulayarak, meydanı Rumlara bırakmamalıdır.