1. YAZARLAR

  2. Birikim Özgür

  3. Mutabakat Zaptı’nın düşündürdükleri
Birikim Özgür

Birikim Özgür

Mutabakat Zaptı’nın düşündürdükleri

A+A-

Dünyadaki örneklerine bakıldığı zaman devletlerarası yardım ilişkileri farklı yöntemlere dayandırılmıştır. Mali yardım, teknik yardım, proje bazlı yardım, yiyecek yardımı ve benzeri yöntemlerin her birinin gerek donör ülkeler gerekse yardım alan ülkeler açısından kendine özgü avantajları ve dezavantajları vardır.

Uzun yıllar boyunca Türkiye ile aramızda yürütülen mali yardım ilişkisinin çözüm ve AB vizyonu doğrultusunda belirlediğimiz değişim ihtiyacı ile uyuşmadığı bir gerçektir.

Gerek bizim kendi ayaklarımız üzerinde durma ve eşitliğe dayalı bir çözümün tarafı olabilme iddiamız gerekse Türkiye’nin kendi AB süreci bağlamında Kıbrıs’ta karşılıklı kabul edilebilir bir çözümden yana tavır geliştirmiş olması, buraya yapılan dış yardımlara ilişkin köklü bir değişikliğe sebep olmuştur.

2004 sonrasında CTP iktidarı döneminde iki taraf arasında mali yardım metodundan proje bazlı ve teknik destek odaklı bir dış yardım metoduna geçiş konusunda ortaklaşma gündeme gelmiştir.

Bu köklü değişikliği içteki uygulamalara yansıtmamız ise beklenenden zor olmaktadır. Aradan geçen 10 yıla rağmen KKTC tarafı uzun yıllar boyunca uygulanan mali yardım yönteminin sebep olduğu atalet kıskacını aşabilmiş değildir.

2004 sonrasında iki taraf arasındaki ilişkinin odağında mali yardıma ihtiyaç duymaksızın kamumuzu idame ettirmemizi sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi olagelmiştir. Bunun bir yumuşak geçiş olabilmesi için buradaki altyapı yatırımlarına katkılar mümkün olduğunca proje bazlı yürütülürken kamumuza ise giderek artan düzeyde teknik destek odaklı bir yaklaşımla hibe ve krediler sunulmaya devam edilmiştir. 2004’te oluşturduğumuz vizyon doğrultusunda kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz için siyasi istikrarı yakalamamız ve mali yardım bağımlılığımızı aşmamız gerekmektedir.

Değişimi herkesin toplumsal ilerlemeye katkı mahiyetinde kendi bakış açısıyla ele alması mümkündür ancak esasta değişim dediğimiz hadise, bizim bağlamımızda, dış yardımların mali yardım statüsünden çıkarılıp proje bazlı ve teknik destek odaklı yardımlara dönüştürülmesi temel hedefi ile örülmektedir. Bu ana eksenden kopmadan özgürlük, eşitlik ve sivilleşme gibi idealleri de içeren başta Haziran’daki Anayasa değişikliği olmak üzere gerekli düzenlemeleri hayata geçirmek yerinde olacaktır. 

T.C ve KKTC arasında imzalanan Mutabakat Zaptı, toplumumuzda seferberlik duygusunun oluşmasına ve bütünlüklü bir zihniyet devriminin gerçekleştirilmesine olanak sağlayacak bir potansiyeli içinde barındırmaktadır.

Kamu, finans ve reel sektörlerimizde ekonomik büyümemizi engelleyen yapısal sorunlarımızı aşacaksak, reçete, 2013-2015 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı’dır. İmzalanan Mutabakat Zaptı’nı popülizm kıskacına hapsolmadan değerlendirir ve bu programı sahiplenme konusundaki tutukluğumuzu aşabilirsek, ekonomimizin ve demokrasimizin birbirlerini tetikleyerek birlikte gelişeceği yeni bir süreci başlatabileceğiz.
Bu mutabakatla 28 Temmuz seçimlerinde oluşan yeni siyasi iradenin Türkiye tarafından tanınması / kabul edilmesi (recognition) ve bu iradenin temsil ettiği hassasiyetler doğrultusunda bir hareket alanının oluşmuş olması tarihi bir gelişmedir.

Ekonomik büyüme için kendi geliştireceğimiz projelerin Türkiye tarafından desteklenecek olmasını ve örneğin KIB-TEK’in yeniden yapılandırılması sürecinde özelleştirme uygulamasına gitmeksizin kurumun kendi ayakları üzerinde durması öngörüsüyle reform yapma imkânına kavuşmuş olmamızı kimse küçümsememelidir.

Bu aşamada son 10 yıldır toplumsal hassasiyetlerin arkasına gizlenerek mali yardıma dayalı sistemin devamında ısrarcı olanlar ne yapacaktır?

Bu mutabakat, ülkesini ve toplumunu sevenlerle kendi kendini sevenler arasındaki farkı daha net ortaya çıkaracaktır.

Kendi kendini sevenler, mali yardıma dayalı sistemden memnun olanlarla, onların desteği ile siyasi varlığını sürdürme niyeti taşıyan popülist siyasilerdir. Mutabakat Zaptı ile oluşan yeni siyasi konjonktür, 2015 yılında bu ayrışma çerçevesinde bir Cumhurbaşkanlığı seçimine tanıklık edeceğimizi işaret etmektedir. Mevcut hükümetle ilgili oluşan toplumsal algıları bir de bu gözle değerlendirmekte yarar vardır.

Bu yazı toplam 1803 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar