1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Maraş’ta Percana katliamında öldürülmekten kurtarılanlar konuşuyor... (6)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Maraş’ta Percana katliamında öldürülmekten kurtarılanlar konuşuyor... (6)

A+A-

Percana’nın Bahçaları’nda öldürülmeyi beklerken, Türkiyeli bir subay tarafından hayatı kurtarılan Filippos Yabanis’le röportajımızın devamı şöyle:

SORU: 20 Temmuz 1974’te evinizde neler olmuştu?

FİLİPPOS YABANİS: Radyodan Türkiye’nin işgalini duyduydum ve askere gittim... Eğer ülkem işgal ediliyorsaydı, savaşmalıydım...

 

SORU: 17 yaşındaydınız 1974’te...

FİLİPPOS YABANİS: Evet, 17 yaşındaydım... Surların karşısındaki Kıbrıslıtürk okulunu aldıktan sonra Kıbrıslırumlar, ben oraya gidiyorum.

 

SORU: Namık Kemal Lisesi’dir bu okul...

FİLİPPOS YABANİS: Bu okulun adını bilmiyorum, bir Kıbrıslıtürk okulu olduğunu biliyorum sadece. Kıbrıslırum ordusu bu okulu aldıktan sonra, oraya gidiyorum. Kimseyi öldürmedim, kimseye ateş da etmedim. Ancak oradayım, oraya gönderilmişim... Ve orada ne oldu? Tam olarak hangi gündü, bunu söylemek istemem, Cuma da olabilir, Cumartesi da... Aradan çok uzun yıllar geçti ve yanlış bir şey söylemek istemem...

Orada bize Yunan uçaklarının yolda olduğu söyleniyor ve biz de okulun arkasına gidiyoruz, orada bir stadyum var... Stadyuma gidiyoruz. Ve uçağı görmek için bekliyoruz... Bu arada bir Kıbrıslırum binanın üstüne çıkıyor, bayrağı indirmek için ve surlar üstünden birisi ateş açıyor ve onu vuruyor. Bu Kıbrıslırum orada ölüyor. Bu ölen adamı gördüm ben... Nasıl ateş ettiler, bilmiyorum...

Uçak geldiği zaman bir roket atıyor... Ve bu roket, okulun dışındaki büyük bir ağaca isabet ediyor, çok büyük bir ağaçtı bu. Biz okulun içine giriyoruz, bir sınıf odasına giriyoruz. Bir dakika sonra benden 30-35 santimetre ötedeki bir kişinin sanki de bazlanmış bir domuz gibi kanamakta olduğunu, kanların yanıma kadar aktığını görüyorum... Uçaktan atılan roketin etkisiyle camlar kırılmış sınıfta ve cam parçaları vücudunu kesmiş... Ve her yeri kan içinde kalmış, her yeri kanıyor... Bu, asla unutamayacağınız bir andır...

Bir sedye getiriyorlar, bu yaralıyı hastaneye götürmeye çalışıyorlar. Fakat uçak bir tur atıp geri geliyor... Bu çok önemli, yaralıyı hastaneye götüren cipi takip ediyor uçak stadyumdan itibaren ve cipe ateş açıyor uçak... Bu da Türk ordusunun gücünü yansıtıyor, bir uçak, tek bir cipi takip ediyor yani... Bu, asla unutamayacağınız bir andır...

 

SORU: Sonra ne yaptıydınız okulda?

FİLİPPOS YABANİS: İlk çatışmalar sona erince, ben asker olmadığım için beni eve gönderiyorlar bulunduğumuz o okuldan...

 

SORU: Sonra 14 Ağustos 1974’e kadar evde mi kalıyorsunuz?

FİLİPPOS YABANİS: Evet, evde kalıyoruz... Çatışmalar esnasında pek çok Kıbrıslırum asker bizim bahçemizde ve diğer bahçelerde kalıyor... İkinci harekatta ise Türk uçakları, bu kez bahçelere ateş açıyor... Bu da programlı bir atış olduğunu gösteriyor, tesadüfi değil yani...  Demek ki birileri Kıbrıslıtürkler’e bilgi vermiş ki bahçelere ateş açıyor Türk uçakları ve ağaçlar jiletle kesilmiş gibi parçalanıyor... İşte bu nedenle babam, “Artık buradan ayrılma zamanı geldi” diyor. Çünkü bahçedeyken bize de kurşunlar isabet edebilir... Böylece evden ayrılıyoruz...

FOTOS KUZUBİS: Söylediklerin çok açık: 20 Temmuz 1974’te birinci round esnasında Ayia Paraskevi’deyken Yabanis ailesi, orada bahçelerde Kıbrıslırum askerler vardı... Bu konuda herhalde birileri Kıbrıslırum askerlerinin birinci harekat esnasında bahçelerde olduğunu Türkler’e bildirmişti ki ikinci harekat başlayınca Türk uçakları gelip sistematik biçimde ateş açmıştı bahçelere... Açıktır ki birileri bilgi vermişti kendilerine... Uçaklar bahçelere ateş açarken, Browning 50’lik kurşunlar kullanıyordu... Ve bu kurşunların kovanlarını da aşağı atıyordu uçaklar... Ve bu kovanlar uçaktan düştüğünde başınıza vurursa, düşüp ölebilirdiniz çünkü ağırdılar...

FİLİPPOS YABANİS: Ancak ikinci harekatta bahçelerde Kıbrıslırum askerler yoktu, sivil Kıbrıslırumlar, aileler vardı...

 

SORU: Fakat uçaklar oralarda Kıbrıslırum askerlerin olduğu yönünde kendilerine bilgi verilmiş olabileceği için ikinci harekatta bahçelere ateş açıyordu... Halbuki anlattığınıza göre, ikinci harekatta bahçelerde askerler yoktu, sivil insanlar vardı... 14 Ağustos 1974’te siz de ayrıldınız evinizden...

FİLİPPOS YABANİS: Evet, 14 Ağustos’ta ayrıldıydık evden... Belki de 15 Ağustos 1974 olabilir evden ayrıldığımız tarih...

 

SORU: Ailenizle birlikte ayrıldınız evden herhalde... Yani anneniz, babanız, kızkardeşleriniz ve siz...

FİLİPPOS YABANİS: Evet... Ve nenem Lugu da bizimleydi...  Lugi... Nenem, Smirni’dendir (İzmir – S.U.)... Ancak orada neler oldu, hiçbir zaman anlatmadı bize... Bu konuyu konuşmazdı... Şimdi 66 yaşındayım ve kendimi çok aptal hissediyorum çünkü hiçbir zaman neneme Smirni’de neler olduğunu sormadım...  Keşke sormuş olsaydım... Şimdi kendimi çok kötü hissediyorum çünkü neneme bana ailesini anlatmasını istemedim hiçbir zaman. Bana anlattığı tek şey, babasının tuzlanmış, kurutulmuş balık ürettiğiydi...

 

SORU: Renga yani...

FİLİPPOS YABANİS: Evet... Renga gibi... Kurutulmuş balık...  Şimdi kendimi kötü hissederim çünkü hiç anlattırmadım ona ailesini...

 

SORU: Neneniz Lugu da sizinle birlikte mi kalırdı o zaman?

FİLİPPOS YABANİS: Aynı mahallede kalıyorduk, onun kendi evi vardı – ancak savaş dönemi birlikte kalıyorduk... Amcam ancak koltuk değnekleriyle yürüyebiliyordu... Maraş’taki evimizden ayrıldık, Ksilofağu’ya gittik... Yarım inşaat bir ev bulduydu orada kızkardeşim... Pencereleri yoktu ama tuvaleti vardı bu yarım inşaat evin... Çünkü amcam tuvalet olmayan bir evde edemezdi... Kızkardeşim babama telefon ettiydi ve “Ksilofağu’da tuvaleti olan bir ev bulduk” dediydi... Babam amcamla kalırdı, ona baksın ve yardım etsin diye. Kızkardeşim telefon edip “Gelin da tuvaleti olan ev bulduk” dediydi... Ve geldiydi babam, amcamla birlikte...

Bunlar olduktan sonra Cumartesi günü radyoda duyuru yapıldı...

 

SORU: Ha 17 Ağustos 1974’te radyodan duydunuz “Maraş’a geri dönebilirsiniz” anonsunu ve öyle gittiniz geriye!

FİLİPPOS YABANİS: Evet... Ve benim için esas soru, insanların Maraş’a geri dönebileceği yönündeki bu bilgiyi Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu RİK’e kimin verdiğidir... İnanıyorum ki bizler, orada tutuklanan son beş kişi idik çünkü sonra orayı kapattılar...

 

SORU: Nasıl gittiydiniz oraya? Arabayla mı?

FİLİPPOS YABANİS: Evet, arabayla...

 

SORU: Neydi araba?

FİLİPPOS YABANİS: Austin Morris idi, mavi renkte...

 

SORU: Arabada kimler vardı?

FİLİPPOS YABANİS: Ben vardım, babam vardı, amcam vardı, yeğenim Banikos vardı. Yeğenim Banikos gemi kaptanı olmak üzere burs kazanmıştı, gemi kaptanlığı okuyordu – dokuz ay denizdeydi, üç ay da karadaydı. Bunun bir ayını Kıbrıs’ta, bir ayını da Siros adasında geçiriyordu çünkü eşi Siros adasındandı... Yunan’dı karısı... Bu yaz ise darbeden önce bize geldiydi, asmaların altında oturmuştuk yeğenim Banikos’la... Bana, “Ben Uzakdoğu’dayken” diye anlatmıştı, “falıma baktırmıştım...”

Falına bakan kadın ona, “Sen esir düşeceksin” demişti...

Gülmüştük buna çünkü nereden nereye hapse düşecekti ki Banikos?!!! Ve işte sonra da bunlar olmuştu... Ve savaş esiri olarak bizi Amasya’ya götürdükleri zaman kaldığım hapishanedeki odada bir sütun vardı...

Sütunun üstüne resimler çizilmişti... Bir gölün resmi vardı sütunun üstünde, gölde nilüferler vardı... Odaya girdiğimizde yeğenim bana “Ben bu resmi hayatım boyunca hep rüyalarımda gördüydüm” demişti...

Arabadaki diğer kişi Andreas Yabanis amcamdı, hani ağaç budatmaya Kıbrıslıtürkler’i getiren amcamdı bu...

 

SORU: Yani arabada dört kişiydiniz, siz, babanız, amcanız ve yeğeniniz...

FİLİPPOS YABANİS: Evet...

 

SORU: Ksilofağu’dan yola çıktınız...

FİLİPPOS YABANİS: Oradan Derinya’ya gittik, Derinya’dan aşağıya giden yolu alırsınız ve sola doğru Maraş’a ya da sağa doğru Derinya’ya dönen yerden Ayios Memnon’a gidersiniz – orada askerler vardı, bunlar Kıbrıslıtürk askerlerdi, ellerinde Martini tüfek vardı, Kıbrıslırum askerlerinin giydiğine benzer üniformalar vardı üzerlerinde...

FOTOS KUZUBİS: Bir dakika açıklık getireyim burada... Kıbrıslıtürk askerler ile Kıbrıslırum askerlerin giydikleri üniformalar aynıydı – benzerdi birbirine yani anlamında söylüyorum bunu...

FİLİPPOS YABANİS: Bunlar Türk ordusundan askerler değildi, hani mavi bereli falan... Bunlar Kıbrıslıtürk askerlerdi. Bize el etti ve durduk... Arabanın isviçlerini alıp uzağa attı... “Elade ekso” dedi bize. Yani “inin aşağı...” Bu askerlerin Kıbrıslıtürk olduğunu anladıydık... Ancak yolda bir ölü insan vardı... Daha o anlarda birilerini öldürmüşlerdi bile...

 

SORU: Farketmişseniz o anda, sivil miydi bu ölü insan?

FİLİPPOS YABANİS: Evet, sivildi...

 

SORU: Oradan sizi nereye götürdülerdi?

FİLİPPOS YABANİS: Arabadan aşağıya indik ve Percana’nın bahçalarına girdik... Arka tarafta bir açıklık bölge vardı Percana’nın bahçalarında... Ağaç falan yoktu orada... Orada çok sayıda insan vardı, genç insanlar vardı, yaşlılar vardı... Askerler vardı... Buraya bir Kıbrıslırum asker da getirmişlerdi... Duyduğuma göre bu Kıbrıslırum askeri Karaolos’ta (Karakol kampı – şimdiki Gülseren kampı – S.U.) bulmuşlardı. Uçaklara ateş edilen bir silahın yani uçaksavarın başındaydı... Fakat bu şahıs Ayia Paraskevi yakınlarında yaşadığı için onu biliyordum, 17 yaşlarında bir çocuktu bu yakaladıkları çocuk ve biraz donuk bir çocuktu, yani parlak birisi değildi... Bu çocuğun arkasına büyük bir X işareti çizmişlerdi, onu Percana’ya getirdiklerinde sırtın oyulmuş bir X işareti vardı... Kafası çok yavaş çalışan bir çocuktu bu... Karaolos’ta bulunan subaylar ve Kıbrıslırum askerler onu orada terketmişlerdi, ona “Sen da gel, gidiyoruk” dememişlerdi... Onu orada öylece terkedip gitmişlerdi...

 

SORU: Yani ona “Hade da gaçıyoruk” deme zahmetine katlanmamışlar, çocuğu orada öylece bırakıp terkedip gitmişlerdi!...

FOTOS KUZUBİS: Evet, çocuğu bir Browning 50’nin başında terkedip gitmişlerdi...

 

SORU: Ben hiç anlamam ne söylediğinizi silahlar konusunda çünkü bilgim yoktur... Sizin Browning 50 demekle kastettiğiniz bizim “uçaksavar” dediğimiz silah mıdır acaba?

FOTOS KUZUBİS: Evet, evet... Uçaklara ateş etmekte kullanılan silahtır bu.

 

FİLİPPOS YABANİS: Ancak bu silah, uçaklara ateş etmek için çok küçük kalan bir silahtır aslında...

Bu çocuğun arkasına kazınmış o “X” işareti hiçbir zaman aklımdan çıkmadı...

 

SORU: “X” derken tam olarak ne kastediyorsunuz?

FİLİPPOS YABANİS: Derisini “X” şeklinde bir bıçakla kestilerdi demek isterim... Sanki bir hedef gibi... Percana’ya getirildiği zaman, sırtına bu “X” işareti kazınmış vaziyetteydi...

 

FOTOS KUZUBİS: Yani Yapanis, Percana’nın bahçalarındayken bu Kıbrıslırum genci oraya getirmişlerdi, sırtına bu “X” işareti kazınmış vaziyette...

gggggg.jpg

(Devam edecek)

Bu yazı toplam 1738 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar