KIBRIS’ta YENİ DÖNEM
Kıbrıs sorununda yeni dönem resmen başladı.
İki lider dün ilk kez biraraya geldi ve oldukça sıcak mesajlar verdi.
Her iki tarafın da görüşme sonrası yaptıkları açıklamalara baktığımızda, yaratılabilecek olumlu atmosfere zarar vermeme çabası içinde, yapıcı bir tutum sergilediklerini görüyoruz.
Erhürman’ın 10 maddelik, aslında tamamı konusunda ilerleme sağlanması çok da zor olmayan taleplerinden de anlaşılacağı gibi taraflar kapsamlı bir çözüm için müzakere masası kurmadan, gündelik hayata dair adımlara odaklanacak gibi görünüyor.
Bunun olumsuz bir şey değil ama bu alanlarda sağlanabilecek ilerlemelerle karşılıklı güven ortamını oluşturarak, birbirlerinin işbirliği alanlarını da destekleyebilecek bir zemin olduğunu söyleyebiliriz.
Sadece bu alanlarda sağlanacak bir ya da iki ilerlemeden sonra bile oluşacak bir müzakere masası, şüphesiz çok daha etkin bir ortam başlatabilir.
Zira şu anda kapsamlı çözüm zemini konusunda tarafların henüz ortaklaşamadığı bir ortamda güven artırıcı tedbir nitelikli bu maddeler başlangıç için tek hareket alanı.
Özellikle Kıbrıs Rum tarafının bu önerilere karşı vereceği cevap süreç için belirleyici olacak.
Crans Montana’da müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının önemli sorumluluğu Rum tarafına atfedilirken ve özellikle sürece dahil uluslararası aktörler buna işaret ederken, son 5 yılda hiçbir konuda hiçbir temel ilerleme sağlanamaması, müzakere masasının dahi kurulamaması, bu sorumluluğu Kıbrıs Rum tarafının omzundan aldı.
Erhürman, dünkü görüşmede 4 maddelik bir metodoloji de sunduğunu ve bu yöntemin kabul edilmemesi halinde yeni sürecin başlayamayacağını ifade ediyor.
Bu metodolojinin merkezinde de Rum tarafının çok uzun zamandır itiraz ettiği takvime bağlı hedef koyan bir görüşme süreci var.
Tarafların ortak bir yöntemde uzlaşıp uzlaşamayacağını zaman içinde birlikte göreceğiz. Ancak her iki toplum da coğrafi, siyasi ve tarihsel olarak birbirilerine bağlı kalmaya ve bu sorun ortada olduğu sürece tehditlerinden birlikte zarar görmeye devam edecektir.
O yüzden ortak fayda noktaları zenginleştirerek toplumların yakınlaşması, normalleşmesi için atılacak her türlü adımı, ucu açık ve her başarısızlığı ağır bir hayal kırıklığı havası yaratan bir masadan daha etkili olduğunu düşünüyorum.
Toplumların yakınlaşması birbirlerine karşı empati geliştirmesi için Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümünü beklemeye gerek yok. Aksine on yıllardır yapılamayanı başarıp, toplumlararası ilişikinin gerçekten kurulması için çalışılması gerektiğine inanıyorum.
Öneri maddelerinde yer aldığı gibi, 14 yaş altı çocukların birlikte maç yapabilmesi desteklenirken, halihazırda Rum futbol takımlarında oynayan Kıbrıslı Türk sporcuların ayrımcılığa uğramadan, eğitimlerine devam etmeleri ve eşit fırsatlardan önyargısız olarak yararlanmaları desteklenebilir.
Örneğin bu konuda önemli adımlar atan Omonia gibi futbol takımları cesaretlendirilip bu sayı artırılabilir.
Toplumların birbirilerini resmi terminoloji kıskacına takılmış çeviriler üzerinden anlamaya çalışmak yerine, ortak bir dil yaratılması teşvik edilebilir. Medya kuruluşlarının ortak çalışma alanları genişletilip, ortak bir medya grubu yaratılabilmesi için uluslararası toplum da destek sağlayabilir.
Böylece gerçek insan hikayelerinden, ortak dilden ve tarihten provakasyona zemin vermeden daha çok konuşma imkanımız olur.
Çünkü aslında hepimizin çok kolay unuttuğu ya da gözardı ettiği şey, bu adada önce toplumların barışması gerektiğidir. Birlikte yaşama kültürünü içselleştirmeyen toplumların yapacağı hiçbir anlaşma sürdürülebilir olmayacaktır.
***
İrlanda yaygın olarak Kıbrıs sorunuyla çok benzetilir.
Her ne kadar Kıbrıs’ta temel sorun din ve mezhep temelli olmasa da bu benzeşme bize İrlanda’nın yaşadığı anlaşma ve normalleşme süreçlerinden alacağımız dersler olduğunu gösteriyor.
2004 yılında İngiliz Elçiliği ve Avrupa Birliği ortak organizasyonunda, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Cumhuriyeti dahil 10 yeni ülkeyi bünyesine aldığı en büyük genişleme hamlesinin ardından, Avrupa Parlamentosu seçimlerini genç bir gazeteci olarak Belfast’ta inceleme imkanım olmuştu. 1 hafta boyunca siyasi partilerin seçim ofislerinde ve sokakta seçim çalışmalarını izledim.
Belfast ile Dublin arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıklara şahitlik ettim. Daha birkaç yıl önce ailesi öldürülen insanların barış anlaşmasından ne kadar umutlu olduğunu hayretle izledim.
Acılar bu kadar tazeyken ortak bir zeminde durabilmenin ne kadar önemli olduğunu burada deneyimledim.
Belfast’a ayak basar basmaz bindiğim takside, şöforün acı hikayesi ve barışı “herşeyi iyileştirecek bir ilaç” olarak tanımlaması, bugün bile hala kulaklarımdadır.
2004 Avrupa Parlamentosu seçimi, özellikle Kuzey İrlanda için Belfast Anlaşması ya da diğer adıyla Good Friday Anlaşmasının getirdiği yeni siyasal düzen içindeki ilk temsil sınavlarından biriydi.
Genç bir gazeteci olarak bu gezinin benim için en etkileyici taraflarından biri de İRA’nın siyasi kanadı olarak değerlendirilen Sin Fein’in oylarını artırarak parlamentoya bir vekil göndermesi sürecine tanıklık etmekti. Bu kesimden İRA’yı dinlemek, özeleştirilerini duymak enteresan bir deneyimdi.
Bu seçim sonuçları da zaten o yüzden paramiliter terörist bir hareket olarak nitelendirilen İRA’nın kanlı eylemlerin ardından demokratik siyasal areneya taşınması olarak değerlendirildi.
İrlanda’da anlaşma, 1998’de imzalandı ama süreç zamana yayılarak uygunladı. Krizler yaşandı ancak süreç terkedilmedi, ortak ekonomik ve sosyal işbilriklerinin gücüyle bu krizler aşıldı.
30 yıl boyunca süren kanlı, bombalı, paramiliter saldırılarda yaklaşık 4 bin kişi hayatını kaybetti. Çok kesin çizgilerle ayrılan Katolik-Protestan mahalleleri, 2004’de hala duvar resimleri ve sokak gündemleriyle o acıları yansıtıyordu.
Okullar, mahalleler, spor klüpleri bile mezhepsel olarak keskin şekilde ayrılıyordu.
Anlaşma yürürlüğe girdikten 6 yıl sonra bile bir bara girdiğimizde, bölgenin yabancısı olduğumuzu görüp, kimden taraf olduğumuz anlaşılmaya çalışılıyordu.
Özellikle gençlerin çok ateşli taraftarlar olduklarını ve büyük bir kısmının silahlı örgütlere sempati duyduklarını hala görebiliyordunuz.
Bugün Kuzey İrlanda, Protestan ve Katolik partilerin birlikte yönettiği bir güç paylaşımı sistemi ile yönetiliyor.
Belfast, Dublin ve diğer şehirler, teknoloji, finans ve yaratıcı endüstrilerin merkezi haline geldi.
Google, Facebook, Apple, Microsoft gibi uluslararası dev şirketlerin merkezleri Dublin’de.
Brexit sonrası Kuzey İrlanda, hem AB hem de Birleşik Krallık pazarına ayrıcalıklı erişimden yararlanmanın faydalarını yaşıyor.
Güney İrlanda AB’nin en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri
Dünyada her şeye rağmen acılarını hukuk ve demokrasi zeminine taşıyıp barışa çeviren örnek ülkeler var.
İrlanda bunlardan sadece biri.
Kıbrıs da bunu başarabilir.
Hele İrlanda halklarının yaşadıklarını ve deneyimledikleri kutuplaşmayı gördükten sonra bunu daha kolay söyleyebiliyorum.







