1. YAZARLAR

  2. Latif Aran

  3. Kıbrıs Cumhuriyeti mahkemelerinden iki önemli mülkiyet kararı
Latif Aran

Latif Aran

Kıbrıs Cumhuriyeti mahkemelerinden iki önemli mülkiyet kararı

A+A-

Bu hafta içinde Kıbrıs Cumhuriyeti mahkemeleri mülkiyetle ilgili iki dikkat çekici karar verdi. Bu yazıda her iki kararı ve bunların olası sonuçlarını ele alacağım. Okuyucuların metni daha rahat takip edebilmesi için, değerlendirmemi mümkün olduğunca hukuki jargondan uzak bir dille kaleme aldım.

 

Stelios Stavrou Filippou ve Georgios Matthaiou v. Sercem Construction Ltd. ve diğerleri davası

Olayların özeti

Davacılar, Girne’nin Livera (Sadrazamköy) köyünden iki Kıbrıslı Rum’dur. 1974 sonrasında Kıbrıs’ın kuzeyinde, dava açıldığı tarihte hâlâ kendi adlarına kayıtlı olduğunu iddia ettikleri 181 dönümlük bir arazi bırakmışlardır. 2008 yılında Sercem Construction Ltd. ve diğer davalılara karşı bir tazminat davası açarak, söz konusu arazide 1974’ten (daha sonra 1985 olarak düzeltilmiştir) itibaren taşınmaz mala tecavüz (trespass) ve hileli işlemde (fraud) bulunulduğunu ileri sürmüşlerdir.

Davacılar, davalılardan, 1986–2012 dönemi için yaklaşık 28 milyon Euro tutarında gelir ve kâr kaybı (mesne profits) ile dava sonuçlanana kadar birikecek 8 milyon Euro talep etmiş; ayrıca davalıların araziye girmesini, kullanmasını ve üzerine inşaat yapmasını engelleyen bir mahkeme emri de istemişlerdir.

Dava dilekçelerinde (Talep Takriri) arazinin tek ve yegâne sahipleri olduklarını ileri sürmüşlerdir.

İlk Derece Mahkemesi kararı

Davanın duruşmaları sırasında, arazinin mülkiyetinin ihtilaflı olduğu ortaya çıkmıştır. Mahkemeye sunulan şahadet Mahkemeye sunulan, davacılar dışında otuzdan fazla hissedar bulunduğunu göstermiştir. Davacılar da duruşmada bu durumu kabul etmiştir. Bunun üzerine, arazideki “yasadışı müdahalenin yalnızca kendi hisselerine ait kısımda gerçekleştiğini” ileri sürmüşlerdir.

Ancak bu yeni iddia dava dilekçesinde yer almadığından Mahkeme tarafından dikkate alınmamıştır.

Sonuç olarak, Mahkeme, mülkiyet üzerindeki belirsizlik nedeniyle davacıların arazi üzerindeki haklarını kanıtlayamadıkları gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Buna rağmen Mahkeme, farazi olarak tazminat konusunu da değerlendirmiştir. Davalıların yasadışı müdahalede bulunduğu kabul edilse bile, davacının çağırdığı bilirkişinin mülkün kira değerini yeterli biçimde kanıtlayamadığına hükmetmiştir.

Bu nedenle yalnızca sembolik tazminata (her biri için 10 €) ve anayasal hakların ihlali için her biri için 15.000 € ödenmesine karar verilebileceğini belirtmiştir.

 

Yüksek Mahkeme’nin temyiz kararı (24 Eylül 2025)

Yüksek Mahkeme, ilk derece mahkemesinin kararını onaylayarak temyizi reddetmiştir.
Mahkeme şu gerekçeleri öne sürmüştür:

  • Davacılar, dava dilekçelerinde arazinin tek sahibi olduklarını iddia ettikleri hâlde, duruşma sırasında birçok başka hissedar bulunduğunu kabul ederek davalarının temelini değiştirmiştir.
  • Mülkiyetin “ihtilaflı” olduğuna dair belgeler ve davacıların bu belirsizliği giderememesi, davayı açma haklarının kanıtlanamadığı sonucunu doğrulamaktadır.

Dolayısıyla, davacılar mülkiyet durumlarını ispat edemedikleri için temyiz talepleri reddedilmiş ve yargılama masraflarını ödemelerine karar verilmiştir.

Değerlendirme

Bazı haberlerde bu kararın “mülkiyet kavgalarına son vereceği”, KC mahkemelerinin mülkiyet davaları konusunda yaklaşımını köklü biçimde değiştirdiği ve bu kararın mülkiyetle ilgili ceza davalarını da “olumlu biçimde etkileyeceği” öne sürülmüştür. Oysa gerçekte bu davada yeni hiçbir bir unsur yoktur. KC Yüksek Mahkemesi, mülkiyet davalarındaki yerleşik içtihat çizgisini aynen sürdürmüştür. Bu karar ne mülkiyet uyuşmazlıklarını sona erdirecek ne de ceza davalarında yargılanan kişilere hukuki yarar sağlayacaktır.

Kısacası: Bu karar, ne “emsal” niteliğinde devrimci bir karar, ne de mülkiyet uyuşmazlıklarını çözecek bir dönüm noktasıdır.

 

2. Ewa Isabell Künzel Davası

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi önünde görülen Alman emlakçı Ewa Isabella Künzel davasında Mahkeme, geçtiğimiz günlerde önemli bir ara karar verdi.

Sanık, Kıbrıs’ın kuzeyinde Kıbrıslı Rumlara ait mülklere ilişkin olarak Ceza Yasası m. 303A kapsamında 40’tan fazla suçlamayla yargılanmaktadır. Mahkeme, polisin yaptığı valiz aramasına sanığın rızasının geçerli olup olmadığı ve bilgisayar ile cep telefonundaki dijital verilerin hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini belirlemek üzere “duruşma içinde duruşma” (voir dire veya trial within a  trial) yapmıştır.

“Duruşma içinde duruşma”  nedir?

Bir dava devam ederken, yargılama sürecinde ortaya çıkan belirli bir sorunun çözümlenmesi için yapılan mini duruşmadır. Örneğin, bir sanığın ifadesinin gönüllü olup olmadığı tartışılıyorsa, mahkeme bu konuda karar vermek için duruşma içinde duruşma yapar; ifade gönüllü bulunmazsa artık esas duruşmada dikkate alınmaz.

 

Mahkemenin Kararı

Mahkeme, sanığın tutuklanmasının yasal, ancak eşyalarının aranmasının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Sanık Almanca bilgilendirilmiş olsa da, arama ve el koyma işlemleri yasanın öngördüğü ölçütleri karşılamamıştır. Mahkeme, polis memurunun ifadelerini “genel ve muğlak” bulmuş; el konulan dijital materyallerin iddia edilen suçlarla doğrudan bağlantılı olduğuna dair makul şüphe oluşturacak kanıt sunulamadığını belirtmiştir.

Mahkeme ayrıca, sanığın avukata erişim hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir. Polis, sanığın avukat istemediğini iddia etse de, Mahkeme bunun geçerli bir hak feragati sayılamayacağına hükmetmiştir. Feragatin geçerli olabilmesi için kişinin sonuçları “açık ve kesin biçimde” bilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Mahkeme ayrıca, valiz aramasının kişinin kendi aleyhine tanıklık etmeme hakkını ilgilendiren eylemi olduğunu belirlemiş ve sanığın rızasının hukuki danışmanlık almadan, sonuçları açıklanmadan alınmış olması nedeniyle geçersiz sayılmasına karar vermiştir.

 

Sonuç ve Olası Etkiler

Bu karar, davanın nihai kararı değildir; yalnızca bir ara karardır. Bu nedenle, hukuka aykırı elde edilen deliller artık sanık aleyhine kullanılamayacaktır. Ancak savcılık, suçlamaları makul şüpheden uzak şekilde kanıtlayacak başka şahadet ve deliller sunabilirse mahkûmiyet mümkündür; aksi takdirde sanık beraat edecektir.

Bu karar, yalnızca benzer biçimde elde edilmiş delillerin bulunduğu ceza davalarını etkileyebilir. Hukuka uygun yöntemlerle delil toplanan diğer mülkiyet davalarına uygulanması mümkün değildir.

 

Bu yazı toplam 7795 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar