Karar verilmiş gibi…
Bu adada bazı yazlar sıcaktan çok, yorgunlukla hatırlanır.
Bahar, değişimle…
Sıcak, gündelik hayatı daha da bunaltırken, kelimeler bile terliyor artık…
Ama buna rağmen kimi kararlar veriliyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde “toplumsal bir uzlaşı”ya doğru adım adım ilerliyoruz.
Seçim, ilk turdan bitecek gibi…
İki aday yarışacak, büyük ihtimalle…
Tufan Hoca, çok geniş kitlelerin güvenini kazandı, onayını aldı.
Öyle sessiz bir onay da değil bu…
İnsanlar yüksek sesle dile getiriyor düşüncelerini.
Sokak fısıldamıyor, bağırıyor.
Bu desteğin en temel sebebi sanırım şurada saklı:
Güçlü ve güvenli bir temsiliyet özlemi.
Yetkinlik!
Saygın bir lider arayışı…
Böylesine kabul görmesinin ardında, elbette çatışmadan uzak, insanlara saygılı, kapsayıcı bir kimlik var.
Bunu çok “uysal” bulanlar, itiraz edenler olsa da…
Geniş kitleler artık gerilimden ve çatışmadan yorgun.
***
Benim gözlemlerim şöyle bir tablo ortaya koyuyor:
Ersin Tatar’a büyük bir öfke duymuyor pek çok insan…
Hatta kızmıyor bile…
Ama yeterli görmüyor.
Tablo net:
Geride bıraktığımız beş yılda ne söylenmişse, masal olmuş.
“Bir varmış, bir yokmuş” kıvamında…
Çoğunlukla “yokmuş.”
***
Tatar – ve kendini yalnızlaştıran üçlü ortaklık – siyaseti yalnızca “Türkiye’ye uyum” üzerinden tanımlıyor ya…
Bunu “mutlak güç” gibi sunuyor hatta.
Ama dikkatle bakıldığında bu uyum, Türkiye’nin tamamıyla değil, AKP yakını bir sermaye çevresiyle.
Hatta yalnızca AKP ve MHP’nin belli bir kanadıyla…
Yani “Türkiye” değil!
Üstelik seçmenin büyük bir bölümü, bugünün Türkiye’sinde yaşananlardan kaygılı…
Erdoğan iktidarını değil, Türkiye’yi önemsiyor.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak istemiyor.
Kıbrıslı Türk liderliğine dair temsil gücünün neredeyse ortadan kalktığını görüyor insanlar…
Adanın kendi değer yargılarını özlüyor.
***
Kıbrıs sevgisi ya da hassasiyetinin karşılıklı istismarı üzerinden, birileri semiriyor, varlıklanıyor, zenginleşiyor.
Çok basit bir soru:
“Beş yıl öncesine göre daha az mı, yoksa daha çok mu kaygılısınız?”
İşte bu sorunun yanıtı getiriyor değişimi…
Çünkü her alanda artıyor gelecek kaygısı.
Yaşam kalitemizi gerileten sorunlara çözüm üretmek yerine, milliyetçilik, din, bayrak gibi sembollerle yürüyenlerin maskeleri şimdi yerlerde…
Temel refleksi, yakın çevreyi kollamak olanlar; kadrolaşma, ihaleler ve istihdamlar üzerinden menfaat dağıtan “yavrular” ilgiyi çekse de saygıyı kaybetmiş durumda.
***
Toplumcu Demokrasi Partisi’nin ve özellikle Lefkoşa Belediye Başkanı Mehmet Harmancı’nın sergilediği sorumlu, olgun ve dayanışmacı tutum da psikolojik bir üstünlük yarattı.
Bu destek, ayrımsız tüm seçmenin kaygılarını anlayarak, beklentilerini okuyarak ve duygularıyla ortaklaşarak büyütülmeli.
Yalnızca bu değil…
Serdar Denktaş’ın “Kurtarılacak bir memleket var” sözü de değişimin bir başka işareti…
Çok farklı siyaset mahallerinden yükselen “böyle gitmez” tavrı, esnafla emekçiyi, yoksulla orta sınıfı, yatırımcıyla gençleri ortaklaştırıyor.
Gençleri umuttan, geleceğe dair bir vizyondan yoksun bırakan bu düzen…
İlk seçimde değişimi kaçınılmaz kılıyor.
Bu kez gerilim yok.
Kutuplaşma değil, uzlaşı var.
Karar verilmiş gibi…
Şimdiden…