“Karanlıkta Işık Olanlar”, bu akşam Eylence’de gösterilecek…
AKEL Merkez Komitesi Yeniden Yakınlaşma Bürosu tarafından Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın dostluk simgeleri Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in öldürülmesinin 60ncı yıldönümü anısına adanan “Karanlıkta Işık Olanlar” başlıklı belgesel film bu akşam Lefkoşa’nın güneyinde Eylence bölgesinde gösterilecek… Belgesel bu akşam saat 20.00’de, Eylence’deki “İrini” Derneği’nin merkezinde gösterime sunulacak. Gecede AKEL Yeniden Yakınlaşma Bürosu Sorumlusu Elias Dimitriu ile biz de birer konuşma yapacağız…
GÖSTERİMLER SÜRÜYOR…
Belgesel gösterimleri 20 Mayıs 2025’ten bu yana Kıbrıs’ta sürüyor. Belgesel film Londra ve Atina’da da gösterildi. Bu akşam Eylence’deki gösterim ardından belgesel 18 Haziran 2025 Çarşamba gecesi Lefkoşa’nın Akrobolis bölgesindeki “Kavazoğlu-Mişaulis” Merkezi’nde saat 20.00’de, 7 Temmuz’da Leymosun’da PEO Leymosun Merkezi’nde saat 19.00’da ve 9 Temmuz’da ise Pelendri’de Pelendri Halk Merkezi’nde saat 19.00’da gösterilecek.
Belgeselde Kavazoğlu ve Mişaulis’te simgeleşen ortak bir vatan için ortak mücadeleye dair yaşananlar, özellikle 1958’de ilericilere yönelik yaşanan saldırılar, ilericilerin “Teşkilat” ve Grivas’ın maskeli tetikçileri tarafından öldürülmelerine ilişkin bilgiler yer aldı. Kavazoğlu ve Mişaulis’in hayatlarına ve 11 Nisan 1965’te “Teşkilat” tarafından pusuya düşürülerek öldürülmelerine dair ayrıntılı bilgilerin yer aldığı 45 dakikalık belgesel film altyazılarla Türkçe ve Rumca olarak sunuluyor.
ELİAS DİMİTRİU’NUN SÖYLEDİKLERİ…
Belgeselin yapımında en çok emek veren AKEL Yeniden Yakınlaşma Bürosu Sorumlusu Elias Dimitriu, önceki gösterimlerde bu belgeselle ilgili olarak şunları aktarmıştı:
“…İki kahramanımızın katledilişinin 60. yıldönümünde bu belgeselle, bilinenlerin ötesinde bazı şeyleri anlatmayı amaçladık. Genç neslin öğrenmesi için ve aynı zamanda bilenlerin de bilgisine bilgi katması için. Belgeselde yer alan Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler ortaya çıkan sonuca kendi katkılarını koydular. Amacımız, bu iki yoldaşımızın sadece katledilmeleri nedeniyle kahramanlıklarını değil, asıl olarak yaşamları boyunca gösterdikleri kahramanlıkları ön plana çıkarmaktır.
Bu belgesel için aylarca süren çalışmaların ardından, her zamankinden daha fazla tahrif edilmekte olan tarihi hafıza için, kalıcı olacak bir sonuca ulaştığımızı söyleyebiliriz. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak geleceği için miras olarak korumaları gereken tarihi hafıza için... Geçmişin tekrarı olacak bir gelecek için değil, geçmişten dersler çıkarılarak yazılması gereken bir gelecek için...Belgeselin yapım ve montajını üstlenen yönetmen Pashalis Papapetru'ya özellikle atıfta bulunmak istiyorum. Nihai sonuca ulaşana kadar özveriyle sunduğu büyük katkılarından dolayı kendisine teşekkür ederiz. Kostas Mişaulis'in kızları Stella ve İlektra Mişaulis’in her zaman olduğu gibi bu kez da katkılarını esirgemeyerek, bu belgeselde yer almaları bizi ayrıca mutlu etti.
Kavazoğlu da dahil olmak üzere, siyasi inançları nedeniyle katledilen Kıbrıslıtürklerin anısını yaşatan Demokrasi Şehitlerini Yaşatma Derneği Başkanı Burhan Eraslan da bu belgesele önemli katkıda bulundu.
Ayrıca araştırmacı gazeteci ve aktivist Sevgül Uludağ ile akademisyen ve yazar Abdullah Korkmazan da belgesele değerli katkılarını sundular. O karanlık günde, henüz küçük bir çocuk olan ve Lurucina tarlalarında bulunduğu sırada cinayete tanıklık eden biri olarak ilk kez kamera karşısında konuşan Kemal Aktunç'a da yürekten teşekkür ediyoruz.
Bu belgesele katkıda bulunanlar arasında Kavazoğlu'nun mücadele arkadaşı Aziz Zihni, Stavrula Haciyanni ve Caner Özdevran da yer aldı ve kendilerine teşekkür ederiz. Belgeselin gerçekleşmesinde emeği geçen ve belgeselin sonunda isimlerini göreceğiniz çok sayıdaki diğer dostlarımızı da selamlıyoruz.”
BURHAN ERASLAN NE DEMİŞTİ?
20 Mayıs 2025’te Lefkoşa’da Melina Merküri Salonu’nda yapılan belgesel gösterimlerinde Demokrasi Şehitlerini Yaşatma Derneği Başkanı Burhan Eraslan da yaptığı konuşmada özetle şöyle demişti:
“Kıbrıslıtürklerle Kıbrıslırumların dostluk ve işbirliğinin sembolü olarak her yıl AKEL’in öncülüğünde anmakta olduğumuz Demokrasi Şehitlerimiz Derviş Ali Kavazoğlu ile yoldaşı Kostas Mişaulis anısına hazırlanan bu belgesel kalıcı bir çalışma olarak o karanlık dönemi aydınlatmaktadır. Böylesi bir belgeseli gerçekleştiren ve böylesi bir belgeselin ortaya çıkmasına katkı koyan herkesi yürekten kutlarım.
Kıbrıslıtürklerle Kıbrıslırumların dostluk ve işbirliğinin ısrarlı savunucusu olan mücadeleci insan, sendikacı ve siyasetçi AKEL üyesi Derviş Ali Kavazoğlu, 11 Nisan 1965 tarihinde yoldaşı Kostas Mişaulis ile birlikte Lefkoşa-Larnaka yolu üzerinde pusuya düşürülerek yakın mesafeden otomatik silahlarla taranarak canlarına kastedilmiştir. Ancak hepimizin de bildiği gibi bu çifte cinayet gerek Kıbrıslıtürk gerekse Kıbrıslırum siyasal yaşamında işlenen ne ilk ne de son cinayetti.Kıbrıslıtürk toplumu, emperyalistlerin böl ve yönet politikalarının kışkırtmalarıyla başlatılan siyasal amaçlı cinayetlerle 1958 yılında tanıştı. Bu cinayetlerin hedefinde düşünen, görüş üreten ve emeğin hakkı için mücadele eden ilerici, solcu insanlarımız vardı. 1958 yılında gerçekleşen iki toplumlu 1 Mayıs mitinginin ardından Kıbrıs Türk toplumunda solculara yönelik kelimenin tam anlamıyla insan avı başlatıldı, baskı ve tehdit en ağır halini aldı. Çok sayıda kişi ölüm tehditleri aldı, fiziksel saldırıya uğradı. Emekçiler üyesi bulundukları sendikadan istifa ettirildi. Kıbrıs İşçi Federasyonu PEO’nun Türk Şubesi Başkanı Ahmet Sadi, 22 Mayıs 1958 tarihinde evinin önünde kurşunlara hedef oldu, eşinin cesaretle kendini siper etmesi nedeniyle her ikisi de saldırıdan yaralı olarak kurtuldular ancak ülkeleri Kıbrıs’ı terk etmek zorunda kaldılar. Ahmet Sadi’ye yapılan saldırıdan yalnızca iki gün sonra 24 Mayıs 1958 tarihinde PEO üyesi sendikacı Fazıl Önder kurşunların hedefi oldu. Katiller bu kez işlerini şansa bırakmadılar ve yaralı olduğunu gördükleri Fazıl Önder’i sırtından da bıçaklayarak katlettiler. Fazıl Önder’in öldürülmesinden 5 gün sonra 29 Mayıs 1958 tarihinde ise, yine PEO üyesi sendikacı Ahmet Yahya yatağında uyurken vurularak öldürüldü.Avukat ve gazeteci, iki fikir ve siyaset adamı Ahmet Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmet, 23 Nisan 1962 tarihinde katledildiler. Bu çifte cinayet nedeniyle yayıncısı oldukları Cumhuriyet gazetesi bir daha yayınlanmamak üzere susturulmuş oldu. Cumhuriyet gazetesi bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetine sahip çıkılmasını ve iki toplumun bir arada barış içinde yaşamasını savunmaktaydı.1976-1979 yılları arasında Özer Elmas, Mehmet Ömer, Muharrem Özdemir, Mustafa Ertan, Ercan Turgut ve Sadık Cemil yüksek öğrenimleri sırasında Türkiye’de faşist kurşunların hedefi oldular.Yenidüzen gazetesi yazarı, barış aktivisti Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 tarihinde gecenin ilerleyen saatlerinde evinin önünde suikaste kurban gitti. Kutlu Adalı Kıbrıs Türk Barış Derneği ile Bağımsız ve Federal Kıbrıs İçin Temas Grubu’nda görevler üstlenmişti.
Tüm demokrasi şehitlerimiz, en başta ortak vatanımız Kıbrıs’ta toplumlararası barışı ve bu amaçla da toplumlararası yakınlaşmayı ve işbirliğini savunup bu uğurda mücadele verdiklerinden, demokrasinin yerleşmesini, düşünce, ifade ve basın özgürlüğü ile insan hak ve özgürlüklerinin yaşam bulmasını istediklerinden, emeğin hakkını alma mücadelesinde aktif görev aldıklarından dolayı şövenizmin kıskacındaki gerici faşist, ayrılıkçı güçlerin saldırı hedefi olup en temel insan hakkı olan yaşama hakları ellerinden alındı. Ancak, hemen hemen tümünün de faillerini açığa çıkaracak ve işlenen cinayetleri aydınlatabilecek verilerin varlığına rağmen, Demokrasi Şehitlerine yönelik cinayetler hiçbir dönemde yargıya havale edilmedi ve maalesef failleri de meçhule yazıldı. Emperyalist emellere çanak tutanlar, aşırı milliyetçi ve şöven çevreler ülkemiz Kıbrıs’ın bölünmesine ve insanlarımızın büyük acılar yaşamasına sebep olmuşlardır. Bugün çok daha geniş halk yığınları Kıbrıslıların çıkarının ülkenin yeniden birleşmesinde olduğunu kabul etmektedir. Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılamamış olsa da, toplumlararası yakınlaşmanın önemi her iki toplumda da giderek genişleyen bir şekilde kabul görmekte ve çalışma yaşamı da dahil çeşitli alanlarda yaygınlaşarak hayat bulmaktadır.
Böylelikle, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların dostluk ve işbirliğinin ısrarlı savunucusu olan ve iki toplumun dostluğuna ilişkin fedakarca kavga veren Kavazoğlu ve Mişaulis’in mücadele hedeflerinin ne kadar haklı olduğu da, tarih önünde kanıtlanmış olmaktadır.
Onlar yaşamlarını yitirdiler ama, onların bizlere ve yeni nesillere ışık tutan haklı mücadelesi mutlaka galip gelecektir. Tüm Demokrasi Şehitlerimizi saygıyla anıyorum.”
*** BASINDAN GÜNCEL…
Cumartesi Annesi Makbule Çur: “Oğlum gelir de bulamaz diye 31 yıldır evimi değiştirmiyorum…”
Cumartesi Anneleri, “Bir mezara ulaşmak için mücadele eden annelerin ülkesi haline gelen bu topraklarda, kayıplarımızı unutturmama mücadelesini sürdürmekte kararlıyız…” diye seslendiler…
Evrim KEPENEK/BİANET
“Nereye gittiysek kimse bize oğlumla ilgili bir cevap vermedi. Kimse sesimizi duymadı.
Oğlum Nurettin için Adalet ve hakikat arayışımız devam ediyor. Oğlum dönecek diye 31 yıldır evimi taşımadım. Bir gün evine dönecek umudu ile yaşıyorum.
Mücadelemiz ve hak arayışımız son kaybımız bulunana ve adalet yerini bulana kadar devam edecektir.
Hepinizin inanç dolu, umut dolu yüreğinizden öpüyorum.”
Makbule Çur, 1995 yılından beri haber alınamayan oğlu Nurettin Çur için geçtiğimiz Cumartesi günü böyle seslendi.
“Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle her hafta Cumartesi günleri Galatasaray MeydanI’nda eylem yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları 1055. hafta buluşmasında Nurettin Çur’u gündeme taşıdı.
“Kararlıyız barış gelene kadar taleplerimizi sürdüreceğiz”
Ellerinde karanfiller ve kayıplarının fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri/İnsanları adına haftanın açıklamasını İnsan Hakları Derneği’nden Oya Ersoy okudu.
Şöyle seslendi:
“Cumartesi Anneleri olarak, kayıplarımızın ardından bıraktığı derin acıyı bilen bizler, savaşların ve çatışmaların yarattığı yıkımı en iyi anlayanlardanız. Her savaş yeni kayıplar, yeni yokluklar, yitirilen yaşamlar demektir.
Biz hiçbir annenin evlatsız kalmadığı, hiç bir çocuğun savaş korkusuyla büyümediği bir dünya istiyoruz.
1055. haftamızda bizi kayıplarımızla buluşma mekanımızdan ayıran demir bariyerlerin önündeyiz.
1055 haftadır Galatasaray’dan devletin savaş politikalarının bir sonucu olarak gözaltında kaybedilen sevdiklerimiz için hakikati bilme, onlara ulaşma ve adaletin sağlanması taleplerimizi dillendiriyoruz.
Kararlıyız; bu topraklarda işlenmiş başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere insanlığa karşı suçların aydınlatılması, bu suçların kimler tarafından ve neden işlendiğinin ortaya çıkarılması talebimizi sürdüreceğiz. Çünkü her toplum, böylesi vahşi suçların kimler tarafından, kimlerin aldığı kararlar kapsamında, nasıl işlendiğini bilme konusunda vazgeçilmez bir hakka sahiptir.
Kararlıyız; adaletin sağlanmasına yönelik hak arama özgürlüğünün kullanılamadığı koşullarda iktidarlar değişse de, değişmeyen cezasızlık geleneğine dikkat çekmeye devam edeceğiz. Çünkü cezasız bırakılan suç şiddet döngüsünü besleyerek; nerede olursa olsun suçun tekrarlanmasına neden olur ve dünümüzü olduğu gibi, bugünü de, geleceği de derinden etkiler.
Bir mezara ulaşmak için mücadele eden annelerin ülkesi haline gelen bu topraklarda, kayıplarımızı unutturmama mücadelesini sürdürmekte kararlıyız.
Bugün kendinden olmayanı düşman sayan, anneleri evlatsız bırakan savaş politikalarının sonsuz bir arayışa mahkum ettiği Çur ailesinin, Diyarbakır Koşuyolu’ndan yükselen hakikat ve adalet talebine Galatasaray’dan sesimizi katıyoruz.”
“Herkese hukuk güvenliği”
Nurettin Çur’a ilişkin adalet taleplerinin devam edeceğini belirten Ersoy, son olarak şöyle seslendi:
“Biliyoruz ki; temel hak ve özgürlükler ancak hukuk devletinin geçerli olduğu koşullarda güvence altındadır. 1055. haftamızda bir kez daha devletin hukuka bağlı olduğu, yargının her türlü etkiden bağımsız çalıştığı, hukuk kurallarının herkese eşit uygulandığı ve herkese hukuk güvenliğinin sağlanmasının adının barış olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
Kaç yıl geçerse geçsin Nurettin Çur için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
Nurettin Çur nasıl kaybedildi?
“28 yaşındaki Nurettin Çur, Diyarbakır’ın Bağlar semtinde yaşıyordu. Esnaftı, oturduğu binanın giriş katında bakkal dükkanı işletiyordu. Eşi 6 aylık hamileydi. İlk kez baba olacağı için heyecanlıydı. Siyasi parti faaliyetleri nedeniyle takip ediliyordu. Dükkanında dinlediği Kürtçe müzik nedeniyle de defalarca tehdit edildi.
27 Haziran 1995 günü bakkalına mal almak üzere çarşıya çıktı. Akşam eve dönmeyince eşi, hasta olan babası için köye gittiğini düşündü.
İletişimin olmadığı köy koşullarında Çur Ailesi ancak üç gün sonra Nurettin’in kayıp olduğunu fark edebildi.
Onbeş gün sonra evi arayan bir kişi baba Tahir Çur’a “oğlun elimizde” diyerek telefonu kapattı. Ailesi Nurettin’i aramaya başladı ancak tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Nurettin Çur’dan bir daha haber alınamadı. Baba Tahsin Çur ölünceye kadar oğlunu aradı. Anne Makbule Çur, 30 yıldır arayışını ve bekleyişini sürdürüyor.
Nurettin Çur kaybedildiğinde Diyarbakır’da işkence, ölüm, gözaltında kaybetme, köy yakma, köylüleri savaş uçaklarıyla bombalama bir devlet politikası olarak uygulanıyordu. Hukuk devletinde işlenen bu insanlığa karşı suçlar hakkında yargı makamlarının derhal ve etkin soruşturma başlatması gerekirken, yargı makamları bu suçların üstünü örterek fail ve sorumluları cezasızlıkla ödüllendirdi.”
(BİANET.ORG – Evrim KEPENEK – 14.6.2025)