1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Kalavasonlu “kayıp” Nevzat Hüseyin’in öyküsü... (3)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Kalavasonlu “kayıp” Nevzat Hüseyin’in öyküsü... (3)

A+A-

Bir Kıbrıslıtürk’ün ihbarı üzerine Nissu (Dizdarköy) barikatında durdurulup kimlik kartı alınan, dönüş yolunda da “kayıp” edilen Nevzat Hüseyin’in hazin öyküsünü yeğeni Ünsal Özbilenler’den dinledik. Onunla röportajımızın son bölümü şöyle:

 

SORU: Arabahmet’te nerede otururdunuz? Viktorya Sokağı’nda mı?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Viktorya Sokağı’nda Ermeni Kilisesi var, 11nci Bölük diye kullanılırdı bir zamanlar, onun tam karşısında… Hıfzı Efendi vardı hakim, onların evinin yanında… Şimdiki durumunu söylersam, Girne Amerikan Üniversitesi var, tam onun yanında olan bir evde otururduk. Oraya yerleştiydik. Tabii yalnız değildik biz. Bir eve üç aile yerleştiydik. Biz geldiğimizde bir aile vardı aşağıda – o, belediyede çalışırdı. İbrahim Mısırlıoğlu… Hala daha hayattadır. Onun da bazı bilgileri vardır 74’nan ilgili… Aynı zamanda bölük komutanıydı da 11nci Birlik’te. İkinci bir aile geldiydi, Küçük Kaymaklı’dan göçmenler… Onlar da Özerdem ailesi.

Babam dülger olduğu için üst katı ikiye ayırdıydı, yarısında onlar kalırdı, Özerdem ailesi kalırdı, 5-6 çocuk… Hatta onların en büyük kızı da nişanlıydı…

Biz da 7 kardeş… İki ebeveyn… 9 kişi da biz kalırdık üst katın yarısında. Sonradan iki çocuk daha oldu, 11 kişi olduyduk.

Hatırlarım, 70’li yılların başında göçmen evleri yapıldıydı galiba da onlar gittiler.

 

SORU: Ha siz kalmaya devam ettiniz…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Biz 74’e kadar kaldık Arabahmet’te.

 

SORU: Tamam da niçin kaçtıydınız Tuzla’dan?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Tuzla-İskele arasında Rumlar vardı. Ve Rumlar kestiydi Tuzlalılar’ı. Büyük bir savaş olduydu 63’te Tuzla’da. Yani demek istediğim, Tuzla’daki Türkler’in İskele’ye ulaşması mümkün değilidi.

Babam daha önce İngilizlerinan çalıştığı için İngilizler’in yardımıyla bizi eşyalarımızla Lefkoşa’ya getirdilerdi 63 olaylarından sonra, 1964 yılının Ocak-Şubat aylarında çünkü dayım düşün 64’te geldiğinde, biz Lefkoşa’daydık.

 

SORU: Geldi, sizi gördüydü yoksa?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Tabii, tabii… Zaten köyden gelen, bizim eve gelirdi. Babam hatta dayımı bırakmamış gitsin, babama söyleyinca bu mesele, işte Rum polisi kimliklerini aldı diye – babam dayımı bırakmadı gitsin. “Kal birceez hafta burda, biz bir araştıralım bakalım, nedir, ne değildir…” dediydi kendine.

Çünkü babam hem oksillari polislik yaparkan Rum polis arkadaşları vardı, hem İngiliz arkadaşları vardı çünkü babamın çok iyi İngilizcesi vardı… Çok iyi Rumcası vardı… Ve Rumca konuştuğunda Rumlar onun Türk olduğunu anlamazdı, öyle bir Rumca konuşurdu. Türkçesi da çok kibarıdı… İngilizcesi da çok iyiydi. Zaten gören kendini Türk zannetmezdi çünkü babam mavi gözlü, sarışın, kırmızıydı… Dolayısıyle anlaşılmazdı. Uzun boylu değildi ama kısa da değildi, benim boyumda falandı. Hatta yedi yıl da dağda mücahitlik yaptı babam, o dönemde dağın komutanı o meşhur Yaman Taburu’nda, Yaman Bey’di. Babama United Nations (Birleşmiş Milletler) giysisi giydirip onların arabalarıynan, Rumlar’ın içine kadar gitmiş yıllarca… Çünkü yabancı görünümlüydü, İngilizcesi da vardı, kimse anlamazdı – Rumcası da vardı, Rumlar’ın konuştuğunu da anlardı… Yıllarla bu olayları da yaşadık.

Velhasıl o gün dayım bize gelmiş. Ben hatırlamam, ben küçüğüdüm. 63’te ben üç yaşındaydım… Babam bırakmamış kendini gitsin.

 

SORU: Hiç tipini hatırlarmın dayının?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Hatırlamam… Benim anım var aslında 63’ten… Bir anı hatırlarım ben, Tuzla’yı hatırlarım. O savaş günü hatırlarım Tuzla’yı. Soğuk bir gündü, bize banyo yaptırdıkları metal bir banyocuk vardı, onun içindeki suyun buz olduğunu hatırlarım. Öyle bir soğuk, suyun buz olduğunu hatırlarım. Babamın beni mutfağa yerleştirdiğini hatırlarım. Mutfakta eski teknelerden varıdı, altı boş… Bizi onun altına koyduğunu hatırlarım. Buzdolabının içinde iki tane elbombası olduğunu hatırlarım. Yumurta değildi, başka birşeydi – ondan sonra bana abim söyledi. Annemin elinde bir nacak olduğunu hatırlarım. Babam savaşmaya gittiydi… Bizi bıraktı da gittiydi yani. Sonradan tabii bize anlattığına göre, anneme demiş ki “Elinde nacak, biri gelirsa vuracan…”

Abime da demiş “Buzlukta iki tane elbombası var, biri gelirsa alacan onları ve atacan…” demiş abime…

Hem babam, hem abim anlattı sonra… Bir şey olmadı yani, sağ-salim kurtulduk. Onu hatırlarım ama ondan öncesini, ondan sonrasını hatırlamam. Altı yaşıma kadar hatırlamam. Altı yaşımdan sonrasını hatırlarım.

 

SORU: Dayına dedi ki baban, “Gitme…”

ÜNSAL ÖZBİLENLER: “Gitme çünkü seni alacaklar yani… Kimliğini aldılar, seni beklerler…”

Hatta Larnaka’da öğretmen olan yeğenimiz Hasan Bengihan, bir gün önce o da gelmiş Lefkoşa’ya. Ve dayımı o da gördü…

Dayım babama söz vermiş, “Tamam enişte” demiş, “gitmeycem ama gideyim da merkeze bildireyim, komutanlığa bildireyim… Lefkoşa’da kalacam, gitmeycem…” demiş ve evden çıkmış. Ondan sonra Hasan Bengihan, o da bir gün önce gelmiş İskele’den otobüsünan… Onunla karşılaşmış. Hasan abinin anlatması bana, demiş dayım “Düşünürüm gideyim geri”… Hasan abi da demiş kendine, “Sakın be yeğen, geri gitme, çünkü barikatta bizi, hepimizi endirdiler aşşağı, yokladılar ettiler… Giden otobüsü da” demiş kendine, “hepsini endirdiler, hem otobüsü yokladılar, hem yolcuları yokladılar… Kimisini da aldılar” demiş kendine. “Ben bile gitmeyi düşünmem, bir hafta kalacam da sonra gideyim” demiş. “Sen da gitme…”

Ona da “Evet” demiş.

 

SORU: Ama çıktı gitti…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Dayım gitti…

 

SORU: Nerede gömülü olduğunu tahmin edersiniz?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Nissu yani Dizdarköy civarında gömülü olduğunu tahmin ederiz… Barikat oradaydı…

 

SORU: Yanındaki adamı tanır mıydı aileniz yoksa? Hasan Hüseyin Dohnili’yi yani…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Bilmem, belki tanırlardı ama eşi galiba Omorfo’daydı, kızkardeşi da bizim köyde kalırdı… Dayımın eşi yengem Tezel Nevzat İyilmez da bir ay önce vefat etti… Dayımın oğlunun adı da Hüseyin’dir… Tek bir oğlucukları vardı dayımla yengemin…

Ben Rum Araç Kayıt Dairesi’nde araştırma yaptım. Yollardan alınan tüm arabaların kayıtları silinmiştir. Rum Araç Kayıt Dairesi’nde bu arabaların kaydı da yoktur.

 

SORU: AH493 plakalı bir araçtan söz edilir dosyasında dayınız Nevzat Hüseyin’in… Ama kamyon der…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Kamyonettir… Van değil, kamyonet. Arkası açık… Şimdiki İsuzu’lar var ya? Çift kabin İsuzu’lar var… Bizim Kayıplar Komitesi’nin kullandığı arabalar… O tip ama tek kabindi… Arkası açık. Eskiden Kıbrıs’ta çok vardı. Peugeot marka. Büyük kamyonlar İngiltere’den gelirdi, ufaklar da yani kamyonetler da Fransa’dan gelirdi.

 

SORU: Ben örneğin iki kamyon bulduydum Koççinodrimitya’da – bunlardan biri, Lefke’den Lefkoşa’ya gelirken portokal taşıyan bir kamyondu – kamyonun sahibi ve yanındaki genci “kayıp” ettilerdi… Çok değerli bir Kıbrıslırum okurumuzun yardımlarıyla onların ve o bölgeden “kayıp” edilen diğer Kıbrıslıtürkler’in gömü yerlerini Kayıplar Komitesi yetkililerine gösterdiydik ve yapılan kazılarda beş “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar bir kuyuda, iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar da gene aynı bölgede bir başka kuyuda bulunduydu. Bu kamyon modifiye edilerek kuyu işlerinde kullanılmaktaydı ve ben seneler sonra Koççinodrimitya’ya gittiğimde, köyün ortasında duruyordu… Az ileride bir başka kamyon daha buldum… Bu kamyonlardan biri – portokal taşıyan ve modifiye edilen kamyon – başka bir plaka verilerek o köyden birisinin üstüne kaydedildiydi. Ben bu kamyonların resimlerini yayımlayınca, bu kamyonlar köyden “kayıp” edildi… Kamyonlardan biri kendi adına kaydedilmiş olan şahıs da 1974’te kendi aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu öldürülmüştü bazı EOKA-B’ciler tarafından… Ama kendisi de aynı gruptandı, farklı bir görüşten değildi yani… Araçlarıyla “kayıp” edilenler konusunda ayrıntılı bir çalışma yaptıydım – bu araçların bir kısmı sökülüp parçalara ayrılmıştı, mesela Lefkonuk’ta Karpaz’dan Lefkoşa’ya giderken durdurulan otobüs parçalara ayrılıp o parçalar kullanılmış, içindeki üç Kıbrıslıtürk de bir süre Lefkonuk polis karakolunda tutulduktan sonra öldürülüp “kayıp” edilmişti… Ancak başka bazı araçların plakaları değiştirilerek kullanılmaya devam edilmişti. Mesela gene Koççinodrimitya’da “kayıp” edilen polis Hasan Nural Cevdet’in yepizyeni Volksvagen arabasını, birileri plaka değiştirip kullanmaya devam etmişti… Aynı şekilde Poli’den çıkışta 1964’te “kayıp” edilen Ahmet Ethem İbrahim’in mavi renkli Morris van arabası da askeri renklere boyanarak, plakası değiştirilerek, Kıbrıslırum askeri birlikler tarafından kullanılmaktaydı… Bunun gibi pek çok örnek buldum ben…

ÜNSAN ÖZBİLENLER: Evet… Velhasıl dayım o gün Lefkoşa’dan çıkmış… Tabii o zaman her köyde telefon falan da yoktu, iletişim zordu. Ama Tatlısu’da bir telefon vardı, bir polis vardı. Düşün bin kişilik bir köydü o zaman Tatlısu ve bir polis vardı. Ekrem polis diye bir polis vardı. Bir da telefon vardı yani Lefkoşa’yla telefon irtibatı vardı Tatlısu’nun. Köyden telefon gelir Lefkoşa’da merkeze ki dayım gitmedi köye. Dayım Lefkoşa’dan çıktı, köye gitmedi. Anladılar ki dayımı Rumlar aldı. Alındı… Ve iki tane genç Kıbrıslıtürk “kayıp” edildi. Ve bunun da sebebi, yine meşhur egosu olan Kıbrıslıtürk başka bir aile… Ve Kayıp Şahıslar Komitesi kurulduktan sonra da bu meşhur TMT’ciler, “vatan, millet, sakarya” diyenler bu halk için uğraşan, canını veren bu Kıbrıslıtürk cesur “kayıp” kişilerinan hiç ilgilenmediler. Hiç…

Ben İngiltere’deki arşivlere da girdim, Birleşmiş Milletler arşivlerine da girdim, bizim arşivleri da karıştırdım. Rahmetlik Rüstem Tatar’ın yaptığı hataları da bilirim, Denktaş beyin hatalarını da bilirim. Ondan sonra Kayıplar Komitesi’nde görev yapan kişilerin hatalarını da bilirim.

 

SORU: O “hatalar”, bazan “hata” değildir, “seçim”dir – öyle seçtikleri için öyle olur. Hata yaptıkları için değil… Öyle seçtiği için öyle hareket eder yani – çünkü bir defa hata yapan, iki defa hata yapan… Aynı hataları yapmaya devam edersan, o senin seçtiğin birşeydir demektir. Hata değildir artık o…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Burada yüzlerce, binlerce aile, masum Kıbrıslı tüm aileler – yani ben Türk-Rum diye karıştırmıyorum, ayırım da yapmıyorum – hem Rumlar’dan, hem Türk aileleri, ikisini bir koyuyorum… Bu insanların acı çekmesinin suçlusu onlardır. Yani siyasilerdir. Hem Rum siyasilerdir, hem Türk siyasilerdir. Bizleri yönetenlerdir. Kayıp Şahıslar Komitesi, resmi olarak kurulmasına rağmen ve Birleşmiş Milletler’in dahil olduğu bir proje bu – bağımsız bir proje olmasına rağmen bu insancıl konuyu bile her iki toplumun siyasileri da, askeri-siyasi görüşlerini içine koyup ayırım yapmışlardır. Ve insanların hala daha acı çekmesini sağlamışlardır. Hala daha duygu sömürüsü yapıyorlar. Zamanında nasıl ki Hüseyin Ruso’yu aldılar gizlice ve Tekke Bahçesi’ne gömdüler ve halktan gizlediler, ajitasyon yaptılar, aynı şeyi hala daha uyguluyorlar. Hem Rumlar, hem Türkler. Yani buna bir son vermeleri lazım. Oturmaları lazım ve özellikle yoldan alınan – gerek askerler, gerek polisler tarafından, gerek Türkler, gerek Rumlar tarafından – bunları nere gömdüklerini biliyorlar.

Biz, kimin öldürdüğünün peşinde değiliz. Biz, bir tek kalıntılarının ailelere teslim edilmesini isteriz ki o aileler da rahat etsin…

 

SORU: Bak karısı öldü dayınızın…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Karısı öldü… Oğlu kaldı bir tek hayatta… Düşün benim annemin tek erkek kardeşi… Nenemin tek erkek evladı… 30’lu yaşlarda “kayıp” oluyor ve annem da, nenem da  genç yaşta öldüler. O çektikleri acılardan, ızdıraplardan dolayı öldüler genç yaşta. Bunu kimseye çektirmeye kimsenin hakkı yoktur.

 

SORU: Ondan sonra ne yaptıydı dayınızın eşi Tezel Hanım?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Yengemiz Tezel Hanım uzun zaman Tatlısu’da, nenemin yanında kaldı. Uzun yıllar… Tabii genç bir bayan, çocuk da bir yaşındaydı babası “kayıp” olduğunda. Düşün 20’li yaşlarında bir bayan, genç… Genç yaşta dul kaldı. Uzun yıllar… Ondan sonra mecbur oldu, evlendi bir başkasıynan. Kocası da hastalıktan rahmetlik oldu. Ondan sonra gene uzun yıllar yalnız yaşadı…

 

SORU: Başka çocuk etti miydi?

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Etti… İkinci evliliğinden bir kız, bir oğlu oldu. Çok acı çekti yengemiz, kızı da hastalıktan vefat ettiydi genç yaşta. Zaten ondan sonra yengem hayır etmedi… Şu anda iki oğlu var hayatta, bir yeğenim Hüseyin, bir da diğer eşinden – onu da yeğenimiz olarak görürük yani… Ayırım yapmayık ama bu ailenin acı çekmesine sebep siyasilerdir.

 

SORU: Bir da büyük dayınız “kayıp” idi, ondan geride kalanların bulunduğu tahmin edilir Trulli’de (Strullos’ta)…

ÜNSAL ÖZBİLENLER: Evet… Çünkü onu, bilirlerdi. Orada olduğunu bilirlerdi. Son Kayıplar Komitesi bulunca birkaç tane Rum, onlar da Türk göstermek zorundaydılar…

hhhhhhhhhh-002.jpg

Bu yazı toplam 1165 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar