1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İçimizdeki Mahpushane
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İçimizdeki Mahpushane

A+A-

Ne güzel şey hatırlamak, Nazım’ı…
Tam da 3 Haziran’da.
O kocaman mavi gözlerini usulca yumarak, ölümsüzlüğe uzandığı günde…
Moskova’nın soğuk sabahında değil, Lefkoşa’nın yürek sıcaklığında anmak Nazım’ı, yeniden…

Güzel günlere dair inancı hiç yitirmeden ve vazgeçmeden kavgadan…
Yalnızca bir şairi değil, bir çağrıyı hatırlamak…
“Bu kavga hürriyet kavgası…”

Yaşanacak günlerin en güzelleri, hep ileridedir diyen bir umut…
Hem de hapishanede…
Demir parmaklıklara rağmen…

“Ufak iş bizimkisi
Asıl en kötüsü
Bilerek, bilmeyerek
Hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması…”

***
Kıbrıs Türk tiyatro hareketinin üstatlarından Yaşar Ersoy’un sahneye koyduğu “Aşk İçinde Mahpushane”de Nazım şiirlerine doyduk… Mücadelesine, kavgasına, sevdasına, hasretine tanıklık ettik dünya şairinin…

Önemli bir reji, büyük bir emek, ihtişamlı bir gösteriydi, “Aşk İçinde Mahpushane.”

Nazım’ın edebi anlamda en üretken olduğu Bursa Hapishanesi’ndeki zorlu yılları, sevdiği kadınlar ile karşılıklı mektupları üzerinden anlatılıyor. Şiirlere şarkılar eşlik ediyor, 1.5 saat boyunca… Nazım’ın aşkları, şiirleri gibi derin, sarsıcı… Yoldaşlık, anaçlık, hasret, aşk adına her biri özel…

***
Büyük şair Nazım Hikmet’i Aytunç Şabanlı oynadı. Doğrusu saçı, bıyığı, boyu posuyla benzedi de Nazım’a… İlk kez böylesi önemli bir başrolde izledim.

Kıbrıs Tiyatro Festivali izleyicisi, 20 yıldır Nazım Hikmet şiirlerini, bir başka usta Genco Erkal’dan dinlemeye alışmıştı…

O nedenle zordu Aytunç Şabanlı’nın işi…
Üstesinden geldi.

Yalnız da değildi.
İzel Seylani’yle birlikte paylaştılar aslında Nazım rolünü…

“Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım” dediği, Nazım Hikmet’in 19 yaşıydı, İzel… Sahneye bağlaması ve nağmeleriyle ayrıca değer kattı; duruşu, sesi, oyunculuğu, genç Nazım’ın tutkusunu yansıttı.

Bu tercihle Nazım Hikmet’i çok daha derinden duyumsadık.
Bir yanıyla 19 yaşında bir aşık, diğer yanıyla ölümüne kadar inancını yitirmeyen bir devrimci.

Nazım’ın aşklarını tek bir sahnede buluşturan dört kadın oyuncu Özgür Oktay, Hatice Tezcan, Döndü Özata, Melis Günalp son derece dokunaklı, duygulu ve estetik bir anlatıyla karşımızdaydı. Nazım’ın kadınlarında yalnızca aşk değil, ideolojik eşlik de vardı. Sahnede bunu hissedebilmek çok değerliydi.

Oyunun en önemli tamamlayıcısı farklı karakterlerle sahnede yer alan Kurtuluş Altaylı, Umut Ersoy, Altekin Erginel oldu. Anlatı üzerinden ilerleyen oyunun temposunu diri tuttular, seyirciyle mesafeyi kapattılar.

Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun mütevazi sahnesi derin kullanıldı, işlevseldi; dekor seyirciyi sardı, sarmaladı, oyunun içine aldı. Hapishane yalnızca bir mekân değil, bir fikir alanıydı bu sahnede.

Işık düzeniyle karakterlerin duygusal vurgusu daha etkili hale gelebilirdi. Özellikle Nazım’ın kadınları konuşurken ayrı ayrı odaklar yaratmak, o anlatıları seyircinin içine daha çok çekerdi.

***
Yaşar Ersoy’un tiyatrosu her zaman toplumcu ve politik bir iddia taşır.
Bu oyun da öyleydi.
Yüksek ses, güçlü beden dili, doğrudan mesaj…

Aşk İçinde Mahpushane, yalnızca bir anma değil, bir çağrı, bir uyarı, bir hatırlatma… Bugün Kıbrıs’ta kendini hapishanede gibi hisseden herkese ışık tuttu…

“En güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız…”

Nazım’a göre…
Ve bize göre hâlâ…
"Umut insan hakkı… Umut edenler haklı…"

promiyer-12.jpg

Bu yazı toplam 2195 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar