1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. HER ŞEYE RAĞMEN
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

HER ŞEYE RAĞMEN

A+A-

Yağmurlu bir İstanbul sabahı… Penceremden martılar geçiyor. Sokağı izliyorum. Bir deja vu hali. Sanki başka bir zamanda bu anın aynısını yaşamışım daha önce. Sokaktaki her hareket yaşama dair. Geçip giden kâğıt toplayıcı, köşede sohbete dalmış iki adam, elinde plastik poşetle dalgın yürüyen bir kadın, sırt çantalı bir gezgin çift… Ötelerden bir çekiç sesi geliyor. Bir kuş ötüyor, kara köpek havlıyor. Sanki daha geçen gün mezarlıkta değildik; sevgili Latif Demirci’yi oraya bırakıp dönmedik. Sanki uzun uzun gözyaşı dökmedik. İçimde yas sürerken hayata bakıyorum. Martıların dansı bir hayat kutlaması sanki. Kanatlarıyla alkış tutuyorlar canlı olmaya. Yükselişin baş dönmesiyle inişe geçip yeniden yükseliyorlar. Ötede Roma döneminden kalma su kemerleri o taşları elleriyle dizen yüzyıllar öncesi insanları düşündürüyor bana. Geçici olanın bırakabileceği kalıcılığa kafa yoruyorum. İçimde ışıdığı anda burulan sevinçler titreşiyor. Yine İstanbul’dayım. Hayat normalleşmiş sanki. Bir travma sonrası hali. Bir şeylere geç kalmışlık telaşı var şehirde. Yağmur ferahlığını seviyorum. Bir de güneşli havalar gibi sokağa çağırıp huzursuz etmiyor beni. Evde kalıp sakin bir zaman geçirebilirim. Hüzün veren hatıraları geldikleri anda kovuyorum. Bir güvercin kondu pencereme. Bir şey haber vermek istiyor olmalı. İkimiz arasında sır olarak kalsın.

Beni huzursuz eden düşünceleri, içimi bunaltan kaygıları kovup ana odaklanmaya çalışıyorum. Sürüp giden hayatı, sevdiklerimi düşünüyorum. Gidenler geliyor birden aklıma. Yasını yeterince tuttum mu onların? Hatırları benimle olacak hep. Acı verenden kaçmak bir yaşama güdüsü belki de.

Her türlü zulme karşın nasıl da güzel hayat. Bir zamanlar bu pencereden sokağa bakmış olan babaannemi düşünüyorum birden. Buranın onun evi olduğunu anımsıyorum. Garip ama son günlerde çok düşünür oldum onu… Ne kadar az tanıdığımı, hiç tanımadığımı hatta. Kıbrıs’tan kaçıp buralara gelmiş tek başına. Benim gibi böyle pencereden sokağı izlerken içinden neler geçmiş kim bilir. Bir aile ağırlığı çöküyor birden üstüme, sonra bir telefon bölüyor iç karanlığımı. Bir öğrencim kırık Türkçesi ile beni biri ile tanıştırmak istediğini söylüyor. Yakında Kıbrıs’a dönünce diyorum. Hayat eskiye dönmüş sanki, yavaşça uzaklaşıyor pandemi gölgesi… Gidenler gitmiş, kalan sağlarla devam ediyor hayat. Gidenler gitmeye, gelenler gelmeye devam ediyor bir yandan da.

Hayat ne çok kırmış kalplerimizi ne çok örselemiş bizi. Ne çok yanlış yapmış ne çok tökezlemişiz yol boyunca. Geçici olduğumuzu hiç bu kadar fark etmemiştik. İnsan ömrü uzadıkça daha çok uzasın istiyorduk, savaşsız, sömürüsüz bir dünyaya dair hayallerimiz vardı. Hala var.

Zor bir dönemin ardından başlayan yeni, yepyeni bir dünya olamadı. Belki de emekliyoruz şimdi o dünya için. Aslında ardında filan da değiliz belki o dönemin.

Sabah ferahlığını yavaşça yitiriyor penceremden izlediğim sokak. Martılar azaldı nedense, dışarıda öğle rehaveti var.

Hayat besbelli üzmeye ve sevindirmeye devam edecek bizi. Birbirimize sığınacağız; şiirlere, şarkılara, romanlara, filmlere filan sığınacağız. Hatıralar acıtacak genelde ama güzel anlar da ışıtacak içimizi.

Her sabah bir şiir çeviriyorum güne şiirle başlamak için. Bir yandan da güne bir şey üretmiş olarak giriş yapmak iyi geliyor.

Her şey eskimiyor, bazıları bozuluyor zaman içinde. Eskidikçe değerlenen şeyler arıyorum o yüzden, ya da eskise bile yeniyle var olabilen şeyler. Bozulan şeyler zamana direnemedikleri için bozuluyorlar. Bazen de insan hunharca yok ediyor onları.

Güzel günler görme hayalini taşımak o günleri yaşamak kadar güzel olmasa da hayal sahibi olmamaktan güzel yine de.

Şehrin uğultusu kuş seslerine karışıyor, ağaçlar çiçekler de sessizlikleriyle direniyorlar hayata. Bir Pazar günü için yazımı yazıyorum ben. Dışarıdan kahve kokusu geliyor, ben de kahve yapmalıyım kendime. Her şeye rağmen güzel hayat. Bozulmayan ama eskiyen bir hayat. Eskimenin estetiğini de içinde taşıyabilen, zamanın yıkımına direnen bir hayat.

Not: İstanbul’daki okurlar için küçük bir duyuru. 13 Haziran Pazartesi 17.00’de Kartal Kitap Fuarı’nda söyleşim var. Yakınlardaysanız beklerim.

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1701 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar