1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Etkisiz Eleman
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Etkisiz Eleman

A+A-

Ağır bir tazminat talebiyle yargılandığımız davanın son duruşmasını geride bıraktık.

Şimdi mahkemenin kararını bekliyoruz.

Ersin Tatar’ın eleştiriyi “hakaret” saydığı bu dava sürecinde açıkça gördük ki ülkede kendini etkisiz eleman olarak konumlandıran bir “Cumhurbaşkanı” var.

Yetkili ama sorumsuz, görevde ama etkisiz, görünürde ama ilgisiz…
Sanki ülkenin yönetiminde hiçbir sorumluluğu yok…

***

Toplumun güveni her gün biraz daha aşınıyor.
Ama “Cumhurbaşkanı” her krizin dışında, her skandalın uzağında, her sorunun kenarında…

Yolsuzluk mu var?
“Cumhurbaşkanı”na dokunmayacaksınız.

Toplumun itibarı mı yerle bir oldu?Eleştirmeyeceksiniz.

Sahte diplomalar, şaibeli ihaleler, kontrolsüz nüfus politikaları, havaalanında nezarete alınan yurttaşlar, ellerini kollarını sallayarak ülkeye girip çıkan tetikçiler…

Hepsi var, ama “Cumhurbaşkanı” yok!
Neyle var peki?

“Müzakere mi?”
Beş yılda tek bir resmi görüşme yapılmamışken…

“Tanınma mı?”
İması bile yapılmazken…

Topluma liderlik mi, dünyada etkili nir temsiliyet mi, sorunlara çözüm mü?

Söyleyiniz!

Bir toplun, sadece seçimlerde oy kullanmakla değil, temsil edilme hakkıyla da yaşar; halk iradesi güçlü, ilkeli ve sorumlu bir liderlikle anlam bulur.

En çok da zor zamanlarda…

Krizde, adaletsizlikte, çürümede, suskun değil çözüm üreten bir lider arar.

***

Şimdi dönüp bakınca fark ediyoruz…
Son beş yılda yaşanan her siyasi operasyonun merkezinde yer aldı.

Bakanları telaşla makamına çağıran… “Türkiye böyle istiyor” diyerek kabineye müdahale eden…Başbakan indiren… Partisinin seçmediği birine hükümet kurma görevini veren…

Hep ama hep kendisi oldu.

İrade gasbında hep en öndeydi.
Kabullendi…
Hazmetti…
Sahiplendi…

***

Bugün “Ne ilgim var?” diyorsa, belki de mahkeme dosyasına yazılanlar, gerçekten de “etkisizliğin” itirafıdır.

Ama halk bunu değil, etkinliği, öncülüğü, sorumluluğu bekliyor.

Eleştiriyi kaldırmıyor.
Güceniyor…
Moda tabirle “inciniyor.”

Dava tehdidiyle kendini korumaya almak istiyor.

Oysa kamu gücü kullanan hiç kimse, eleştirinin dışında kalamaz.

Her adımı, her tercihi, her suskunluğu bu toplumu doğrudan etkiliyor.

Danışman diye onlarca yandaşı sırtımıza yükleyebiliyor.

Ama eleştiri duymak istemiyor.

***

Son duruşmada dil bilimci ve iletişim uzmanları tanıklık etti.
Ahmet Güneyli hocamız, İbrahim Özejder hocamız…

Dediler ki:
“Bir metindeki eleştiriyi değerlendirirken, bütününe bakmalısınız. Kelimeleri tek tek çekip çıkararak karar veremezsiniz. Yazarın dili sert olabilir, sivri olabilir ama kamusal meseleleri işliyor, yöneticileri uyarıyor, toplumu bilinçlendiriyor.”

Belki kelimesi kelimesine böyle değildi ama özü buydu söyledikleri…

Evet, birileri bu toplumu uyandırmalı!

Hele ki şeffaflığın olmadığı, alengirli işlerin normalleştiği, kişisel çıkarların toplumsal faydanın önüne geçtiği bir düzende…

“Yıpranıyor… Küçük düşüyor… Üzülüyor…” deniyor ya…

Kendilerine bakacaklar önce!
Aynaya…
O aynaları kırmak yerine!

Bu yazı toplam 1049 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar