1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. ‘Düzen bozulmamış’
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

‘Düzen bozulmamış’

A+A-

 

‘Düzen bozulmamış’

Uyandım!
Pencereden güne baktım.
Uçsuz bucaksız beton ormanı bu diyar, pembe bir yüzün kirli sakalı misali batıyordu gözüme.
Sesine indim şehrin, gökyüzü maviydi, dağlar gri, hepsi yerli yerinde…
Yaprak döküyordu ağaçlar, kırık dökük hayatlar gibi…

***

İnsanlar yüzünde maskeleri, bencillik nehrinin akıntısında yol alıyorlardı telaşla…
Yalanlar, riyakârlıklar, aç gözlülükler ve yüzsüzlükler duruyordu boylu boyunca …

***

“Kibirliler” diye bağıran en kibirliler, “adaletsizler” diye bağıran en adaletsizler, “doyumsuzlar” diye bağıran en doyumsuzlar, “reziller” diye bağıran en reziller köşe başlarını tutmuştu!

***

Baktım, bilinçaltındaki azabı bir başkası üzerinden yansıtıyordu hımbıl  yürekler.
Kıpırdamıyordu kimsecikler kendi pozisyonundan bir milim!
Dudaklardan dökülen laflarla örtüşmeyen yaşam pratikleri, bir başkasının emeği üzerinden yükselen konforlu hayatların zevk-ü sefa halleri, vicdan azaplarına pansuman çığlıklar yankılanıyordu günün kokusunda…

***

Meyhane sofralarında memleket kurtaranların sarhoşluğunda  uyanmıştı sabah ve trafik keşmekeşti yine…
Tezgahtar kız, bir aylık alın teriyle tekerleğine sahip olamayacağı araçlara bakıyor;  sıvacı ustası türküler çığırıyordu yanık aksanıyla….
İşsiz delikanlının ıslığına sümük çeken kenar mahalle çocukları eşlik ediyordu okul yolunda…
Hepsi yerli yerindeydi, elinizle koymuş gibi…

***

Vurguncuları izliyordu vurdumduymazlar, slogan giyinmiş kitleler gürültünün peşinde yürüyordu tozu dumana katarak; ilkesiz boyunlara kravatlar bağlanıyor, egoların şişirdiği bedenlere takım elbiseler çekiliyordu …

***

Dünyaları değiştirme edasındaki kırmızı suratların aklına gelmiyordu dahi, önce bir kendinden başlamak…
“Bu düzen değişsin” diyenler, aslında düzen öylece kalsın da, kendi payına düşen artsın der gibi bakıyordu deli gözleriyle…

***

Kinle bezenmiş, menfaatle örülmüş, ganimetle kirlenmiş, siyasal ve sendikal popülizmle kemirilmiş mirası pay ediyordu yine birileri…
Bitmiyordu…
İtmiyordu…
Tükenmiyordu.

***

Öylece baktım…
Uzaktan…
“Düzen bozulmamış” dedim…
Yerli yerinde…

------------------------------------------------------

Şimdi dağ çiçekleri...

“Yağmura deli buluta deli” bir şair daha saklandı belleklerde...
Bir büyük oyundu yaşamak.
Vedalaştı.
Alkışların sesiyle yükseldi sonsuzluğa...
Kim bilir, belki de dediği gibi, “böcekler gibi başladı yeniden.”

***

Kimselerin durup ince şeyleri anlamaya vaktinin olmadığı yüzeysel zamanlarda, bilinmez gecelere aktı...

***

...
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp  kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler

...

Bir Gülten Akın geldi, geçti...
Ay bacadan aştı...
Şimdi dağ çiçekleri uykuya vardı.

-----------------------------------------------------------

Ağaç!

“Sen! Çevrende tutunacak dal arama, ağacın kendisi sensin” !..
Eddi Anter’ in sözünü anımsattı, Özlem.
...

“Çünkü herkes hep başkasında arıyor her çözümü....
Ve sorunlar büyük...
‘Gel çözelim, sen de bir ucundan tut’ dedin mi kimse yok...”

...
Öyle ya “çözümsüzlüklerin” toplumuyuz biz...
Krizlerin...
Bir ucundan tutmak yerine...
Çelmeleriz genelde...

 

----------------------------------------------------------------

Çocuk gülüşleriyle yaşanan farkındalık

 

“Ben farkındayım ya sen” başlıklı bir kampanya ile Lösemili Çocuklar Haftası’na dikkat çekildi.
Sosyal medyada çocukluk fotoğraflarını paylaştı herkes, iyi de oldu, bir kaç gün o çocuk masumluğunda gülümsedik birbirimize...
Kirlenmemiş yüzlerimizle...
| Kemal Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı’na bağış da yaptık mı, ‘farkındalık’ tamam demektir.
Turkcell aboneleri 4110'a Telsim aboneleri 8210'a SMS atarak 5 TL yardımda bulunabilir... |

----------------------------------------------------------------

Öyle bir zaman gelecek ki, toz konduramadıkların, kirden görünmemeye başlayacak! 
| Charles Bukowski |

-------------------------------------------------------------

haftanın notcukları

Ezan nasıl okunuyordu sahi, hoparlör icat edilmeden önce !?

*

Biri der "ben ezan sesi ile uyanmak istemem".. Öbürü der "ben çan sesi ile uyanmak istemem ezan isderim ezanıma dokunma".. Yahuu, kimse "kuş sesleri" ile uyanmak istemez mi beamma?
(Cemal Yıldırım, diline sağlık)

*

Eşref saati gelince ‘çözüm’ bekliyor insan, psikolojik çatışma yerine.

*

SAĞLIK Bakanlığı sonrası DİN işleri de ‘fren’e basmış!..
MAHKEME KARARLARINI
‘takmasak’ da olur bir süre (!)

*

Temel’in ineği hastalanmış.
Komşusu Durmuş’a gitmiş.
- Ula ineğun hastalanduğunda ne vermiştun?
- Tuz ruhi !..
- Eyi.
Temel ertesi gün koşa koşa geri gelmiş.
- Ula ineğum öldi.
- O zaman benimci de ölmüştü.

(YANİ, bir dert varsa, bir sorun, AYNI REÇETE uygulanırsa, sonuç DEĞİŞMEYECEKTİR)

*

Şu ‘hastane yemekleri’nin de bir denetçisi var mı?

Bu yazı toplam 3658 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar