1. YAZARLAR

  2. Dilek Karaaziz Şener

  3. Dünyanın merkezinde kim olmak istemez ki?!
Dilek Karaaziz Şener

Dilek Karaaziz Şener

Dünyanın merkezinde kim olmak istemez ki?!

A+A-


        

1866 senesinde Gustave Courbet meçhul bir koleksiyonerin isteği, daha doğrusu ısmarlaması, üzerine cüretkâr bir adım atar. Sipariş verilen tablonun içeriği kadar ona sahip olmak isteyen kişinin kimliği de yazarlar ve eleştirmenler tarafından ilgi odağı haline gelir. Gustave Courbet, 1865 senesinde, Halil Bey ile tanıştı. Ressamın yakın dostu Proudhon o yıllarda Sanatın Temel İlkesi ve Toplumsal Hedefi kitabını yeni yayınlamıştı. Aynı tarihlerde Manet’nin Olympia’sının fırtınalar koparan etkisi hala daha sürmekteydi. Sanatın temel ilkeleri Klasik’ten beri süregelen idea ve realite üzerine konulan kuramların doktrinleriyle, toplumun içindeki olgu ve olaylara yeniden odaklanarak kendine yeni temeller kurma çabasındaydı. Sanat Tarihi’nin temel kavramları yazılırken Halil Şerif Paşa Petersburg üzerinden Paris’e gelir. Bu eski diplomat sanata, kadına, gerçeğe ve düşe karşı konulmaz bir merak ve istek içindedir. Halil Şerif Paşa’nın bu ölçüye sığdırılamayan istekleri, Courbet ile tarihin en cüretkâr projesinde yollarını kesiştirir. Sipariş edilen tablonun kesişme anına ise direkt kadın cinsel organını, tüm apaçıklığıyla merkezine alan tema, damgasını vurur: L’ Origine du Monde.

Burada söz konusu cümlelerdeki şehvetli diplomata/bir erkeğe klasik övgü (!) dizini midir her kelime? Tablonun ana fikrinde var olan olgu, yaşamda olduğu gibi sanırım sanatta da kendine oldukça/ağırlığınca yer etmiştir. Bu ağırlığı tek bir cümlede toplamak gerekirse: “Bütün bunlar, erkeğin egemen olduğu bir düzende, kadın imgesini olanca gerçekliğiyle/açıklığıyla ortaya koyar.” Bu, Phallus’a odaklanmış sistemin getirdiği cinsiyet ayırımında, uyarıcı taraf olmanın ödemesi gereken bir bedeldir. Kadının simgesi olan etek/lik kavramını düşündüğümüzde akla gelen sorunun yanıtı, ne yazık ki,  “Evet!” olmuştur, oluyor ve de olacaktır. Her ne kadar konumuz “sanat” olsa da!

George L. Hersey Cazibenin Evrimi kitabında, sanatta imge olarak kadının tercih edildiğini ve erkekegemen gücün doğadaki temsiliyetini örneklerle, en önemlisi de bilimsel gerçeklerle ele alarak, ilginç sonuçlara ulaşır. Sonuçlar, okuyucu tarafından,  her ne kadar ilginç karşılansa da ulaşılan gerçekliğin bilinen olması sürpriz değildir. Yine de söz konusu kitap, sadece kadın/imge kadın değil, kadın ve erkek ikilisinin ortak paydası olan cinsellik üzerine, sanattaki kapalı anlamların açıkça deşifre edildiği oldukça ilginç örnekler zinciriyle sürükleyicidir.

Öncelikle Paris’te 1855 senesinde bir barakada Le Réalisme adı verilen sergi, Gustave Courbet imzalı tablolarla açılır. Gerçekçilik, XIX. Yüzyılda değişim rüzgârlarının, özellikle toplumsal alanda hızla esip kasırgalarla feodalitenin sonuna gelindiğinin ipuçlarını veren, sanatta atılan önemli bir adımdır. Toplumsal değişime paralel olarak sanatta sürekli devrim ivme kazanır. Courbet doğadan başka hiç kimsenin öğrencisi olmak istemiyordu. İnceliği değil, gerçekliği arıyordu. Özniteliği ve programı Caravaggio’nun tavrına her ne kadar yakınsa da hem toplumun günlük yaşamının ana temalarını ele alabilecek hem de doğanın içinde kendine özgün bir yol arayacak cesareti vardı. İşte geldik galiba en önemli başlığın anahtar kelimesine ki bu cesarettir.

Enis Batur’un 2002 yılında basılan ve basıldığı gün mahkeme kararıyla toplatılan Elma adlı kitabını hatırlıyor musunuz? Kitap, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.12.2005 tarihli kararı ile beraat edip yeniden basılmıştı. Batur’un  “örgü üzerine bir roman denemesi” kurgusuna dayalı kitabında  “Dünyanın Başladığı Yere” bir yolculuk yapar. Yazar,  50x70 cm. lik yazı masanın önüne oturduğunda, elinde Halil Bey’in fotoğrafı, Gustave Courbet’nin yaşamöyküsü ve “Elmalı Ölüdoğa” tablosu bulunuyordu. Adı üzerine yapışan bir tablonun 26 Haziran 1995 tarihinde Paris Orsay Müzesi’nde yerini almasıyla alevlenen tartışmaların değerlendirilmesi, yazılanların çok ötesine geçip, bir ötekinin/yabancının aydınlığa kavuşmayan gizemlerden yola çıkarak, bir yazı örmek gerekliliği vardı. Batur, Galatasaray Üniversitesi’ndeki dersini, 2000 yılının Bahar Dönemi’nde,  L’Origine du Monde’ye ayırmıştır. Konunun öğrencilerle birlikte uzanılabilecek tüm uçlarına uzanmayı denediklerini belirtiyor, yazar.

L’Origine du Monde’ye dokunmak “bin ah” işitmekten beter eder insanı. Halil Şerif Paşa’nın Gerçekçiliğin devrimci ressamına sipariş verdiği tablonun yıllarca peçe takıp, perdeler arkasında gizli tutulduğunu ve daha sonra müzedeki yerini aldığında özgürlüğüne kavuştuğunu anımsayarak, sözü dağıtmadan, tadında bırakarak noktalamak gerekliliği kendiliğinde doğdu. Şunu hemen eklemek niyetindeyim: Hala günümüzde de üzerine yazılıp, çizilen bu tablo, sanat ortamını ve piyasasını dalgalandırmaya devam etmektedir. Nitekim amatör bir koleksiyonerin 2010 yılında bir eskiciden 1884 dolara satın aldığı tablonun L’Origine du Monde’nin (Dünyanın Kökeni) diğer yarısı olduğunu iddia atiğine dair haberler, geçenlerde, sanat basınında yankı buldu. İmzasız portrenin yer aldığı resim Courbet’ye ait olabilir mi? Şüphesiz soru bir takım delil arama yöntemlerini gerektiriyor, cevaplanması bağlamında!  Habere ait kaynak 13 Şubat 2013 tarihli skop bülten… Bültende Avrupa’nın farklı yayınlarında çıkan haberlerin kısaca özetleri yer alıyor:

Telegraph’da yer alan habere göre kimi uzmanlar kimliğini saklayan koleksiyonerin ileri sürdüğü kanıtlara şüpheyle yaklaşıyor. Öte yandan Center for Analysis and Research in Art and Archeology bu iddiayı destekliyor ve yapıt Courbet kataloğuna eklenmiş durumda.

Ayrıca Courbet uzmanlarından Jean Jacque Fernier tablonun orijinalliğini onaylayanlardan ve Paris Match’e yaptığı açıklamada:

“Bu çok önemli bir buluş. Nihayet Courbet’nin resmi bir yüze kavuştu,” diyor.

Courbet’nin resmi ikiye bölmüş olmasının nedeninin Hiffernan adına bir skandala yol açmamak olduğu düşünülüyor; ne de olsa kadın cinsel organının bu derece gerçekçi bir biçimde resmedilmesi, alışılmış değildi. (Portreye modellik yapan kadının, aynı zamanda sanatçının metresi ve L’Origine du monde dışında pek çok resmine konu olan İrlandalı model Joanna Hiffernan’dan başkası olmadığı savunuluyor.) Öte yandan Courbet’nin aynı dönemde yaptığı ve Hiffernan’nın tüm bedenini gösteren nü çizimi, L’Origine du monde’un o eksik parçasının aslına kavuşmak üzere bir yerlerde beklediği olasılığını kuvvetlendiriyor. Tüm bu iddialara karşılık bir açıklama da Courbet Müzesi’nin baş küratörü Frederique Thomas-Martin tarafından yapıldı. Başküratör tablonun Courbet’ye ait olması konusuna biraz şüpheyle yaklaşıyor. Bugüne kadar Fransız Ulusal Müzeler Birliği’nden konuyla ilgili açıklama gelmemesinin de altını önemle çiziyor Thomas-Martin. Konunun açıklığa kavuşturulması için restorasyon-konservasyon etik kuralları doğrultusunda çapraz testler uygulanması gerekiyor. Ve fakat devletin resmi laboratuarı C2RMF’de yapıtın herhangi bir müzeye kayıtlı olmamasından dolayı, söz konusu işlemin uygulanamayacağını, Fransız Kültür Bakanlığı yaptığı açıklamada belirtmişti.

Bir zamanlar örtü altında sadece özel misafirler için küçük bir odada sergilenen tablonun üzerindeki şaibeler hala daha bugün bile, net bir sonuca ulaşmayı zorlaştıracak açıklamalar ve yaklaşımlarla devam ediyor. 
Halil Şerif Paşa, şaşaalı yaşam ve kumar tutkusu nedeniyle sıkıntıya düşer. Viyana’ya elçi olarak atanmadan önce 1868 yılında Paris’te düzenlenen bir müzayedeyle koleksiyonunu satışa çıkarmıştı. Bataille, müzayedede satılan L’Origine du monde’un ilk sahiplerindendir.  Bataille erotizm tarihinin ve erotik edebiyatın büyük ismi olarak sanat literatüründe yerini almıştır. L’Origine du monde daha sonra ise “arzu”nun çağdaş filozoflarından Jacques Lacan’ın Guitrancourt’taki kır evinde görülür. Şimdi ise, Musée d'Orsay’da sergilenmektedir.

Gustave Courbet ismiyle ilk tanıştığımda onsekiz yaşındaydım. “Karşılaşma-Günaydın Mösyö Courbet (1854)” adlı resminde sanatçının işinin gerçek dünyayı dolaysız ve ödünsüz resmetmesine olan hayranlığım, daha sonraki yıllarda L’Origine du monde’nin ortaya çıkmasıyla daha da katlanarak arttı. Düş ve hayaller yerine gerçeğin kalbine giden yolu keşfetmek için, dünyanın merkezine dahi yolculuk yapmaktan çekinmeyen bir kişiliktir Courbet! Bir kilise için yaptığı resme melekler eklenmesi istendiğinde: ben hiç melek görmedim; gösterin, çizeyim! diyerek, gerçeğe yaklaşımını ve döneme karşıt duruşunu özgürce sergiler.  Teknikle olan kaynaşmasından daha çok sanatçının konularının seçimindeki duruşunu önemserim derslerimde! Çünkü o her türlü duygusal abartıdan ve yaşamı olduğundan daha hoş gösteren alışık manzara veya portre betimlemelerinden uzak durur. Eleştirel yaklaşımında hiçbir idealizasyona yer yoktur. Böylelikle sanatçı L’Origine du monde ile dönemindeki radikal tutumların içinde farklı bir noktada durarak, “dünyanın merkezinde kim olmak istemez ki?!” gibi bir sorunun risklerini göze alır. 

e-skop, sanat tarihi eleştiri’de okuduğum basın bülteninden yola çıkarak yukarıdaki yazıyı derleyip, güncel bir bakış açısıyla yeni baştan yazdım. Amacım açık ve nettir: Siyasetin “statükosu” nun tartışıldığı bir dönemde, L’Origine du monde’un sanattaki varlığını göz ardı etmemek gerektiğine inanıyorum. Neden mi? İster siyasette, isterse de sanatta “erkekegemen” söylemin gücü yadsınamaz!

Sanattaki hiyerarşiye duyarsız kalmak bir kadın olarak doğru olur mu, benim için?

Realist olalım!

Bu arada: Elma’yı ilk kim dişlemişti?

http://www.e-skop.com/skopbulten/dunyanin-kokeni-o-mu-courbetnin-unlu-resminin-diger-yarisinin-bulundugu-iddiasi/1136

Bu yazı toplam 3169 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar