1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. ‘Değişiklik önerisi’ önemli bir sınav
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

‘Değişiklik önerisi’ önemli bir sınav

A+A-

İfade özgürlüğü önünde önemli bir sınav verecek, Meclis!
“Hükümet” aslında…

UBP-DP-YDP üçlüsünün demokrasi, irade ve özgürlüklere dair notu epeyce kırık!
Toplumu kırdılar, yurdu, hepimizi…
Güvensizlik, inançsızlık, umutsuzluk hayatlarımız üzerinde bir kâbusa dönüştü.

***
CTP, “Ceza Yasası ve Askeri Suçlar Yasası” için Meclis’e bir değişiklik önerisi sundu.
Burada altı çizilmesi gereken nokta şu: “Mahkemeye başvuru hakkına engel yok.”

İfade özgürlüğü her aklına gelenin bir başkasına “hakaret” özgürlüğü değildir.
Yalan, iftira, saldırıya karşı herkesin yargıya başvuru hakkı var.
Olmalıdır da…

İki yasadaki değişiklik isteği böylesi bir “sınırsız” özgürlüğü içermiyor.
Hukuk davaları bunun için var.
Hedef: Düşüncenin karşısına polisi dikmeyelim!
Yargı süreci bir “ceza”ya dönüştürülmesin…

Sosyal medyada bir düşüncenizi paylaştınız diyelim…
Birisi size dava açtı…
“Ağır Ceza”da yargılanacaksanız eğer hapse giriyorsunuz.
Polis sizi gözaltına alabiliyor.
“Suçlu” değilsiniz henüz!
Yargı karar vermemiş.
Siz içerdesiniz!
Kelepçeli…

Özgürlüğünüz kısıtlanıyor.
İletişim ve seyahat araçlarınıza el konabiliyor.
Kimi zaman bu halde aylarca yargılanmayı bekliyorsunuz.

Mahkeme sonucunda yargıç sizi “suçsuz” dahi bulsa cezaevinde geçirdiğiniz günler ve tüm bu yaşadıklarınız yanınıza kalıyor.
Yargılanırken hapsoluyorsunuz aslında!

***

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifadenin “hapis” ile cezalandırılmasını “gerici” bir yaklaşım olarak ilan etti.
İlkellik!
İnsan haklarıyla bağdaşmıyor bu durum…

Şiddet” ya da “nefret” suçu dışında ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin yargılanma süreci “hukuk davalarının” konusu olmalı, medeni demokrasilerde böylesi bir yaklaşım var.

***
İşte o nedenle önemli bir sınav bekliyor, UBP-DP-YDP’yi!
Ya “gericiliği” kabul edecekler…
“Biz demokrasi istemiyoruz, kimse de düşüncesini özgürce ifade etmeyecek” diyecekler.
“Baskıcı” bir yönetim hesaplarını ilan edecekler herkese…

Ya da yaşadıkları çağa, insan haklarına, çoğulcu demokrasiye hürmetle hareket edecekler bu kez…
Son yıllarda bu ülke insanına defalarca utanç yaşattılar.
Müdahale davet ettiler, talimatla koltuk paylaştılar, itaatle var oldular.

Toplumu değil sadece kendilerini de yaktılar.
“Kurultay” dahi yapamadılar, unutmasınlar…

***
Düşünce ve ifadeyi hapseden maddelerin Ceza Yasası ile Askeri Suçlar ve Cezalar Yasası’ndan kaldırılması isteniyor şimdi...
Bir kişi ya da kurum eğer kendisine hakaret edildiğini düşünüyorsa, hukuk davası açabilecek yine… Ama kimse düşüncesini paylaşırken “hücre” korkusu yaşamak zorunda kalmayacak.

Unutulmasın…
Özgür olmayan bir ortam, kuşku, korku, belirsizlik, güvensizlik ve samimiyetsizlik doğurur…
Yaşadığımız “gelecek belirsizliği” hepimize yetiyor da artıyor zaten…
Daha fazlasına ihtiyaç yok!
 


“Sindirim sistemi ortadan kalkarken”

acar-1.jpg

Işık Kitap Fuarı’nda bu yıl onur ve hizmet ödülleri üç güzel insana verildi.
Müzisyen Acar Akalın, yönetmen Panikos Hrisantu ve şair Hakkı Yücel…

“Güzel Günler”, “A dostlar” gibi şarkıları hep dillerde Acar Akalın’ın…
Acar abinin ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşma harikaydı.
Ah keşke kaydetseydim.
Tümünü deşifre eder, yayınlardım.

Yeni dönemde insanların dinlemeye, anlamaya, sindirmeye tahammülü olmadığını anlattı.
“İnsanlarda iki delik kaldı geriye, üstten giriyor, alttan çıkıyor…”
Sindirim sisteminin ortadan kalktığını söyledi Acar abi...
Böylece “vitamin” ulaşmıyor vücuda…
Beyin ve ruh beslenmiyor.
O nedenle hep bir geç kalmışlık duygusu yaşıyoruz, yetişemiyoruz ve bu telaşın sebebini de bilemiyoruz.

Ne mutlu ki bu güzel insanlar üretmişler…

O delice telaşlar, hırslar, didişmeler değil ezgiler kalıyor geriye, şiirler, belgeseller…
Hayat orada!

* ( Işık Kitap Fuarı 35’inci yılına geldi, sabırla, inatla, emekle… Ne güzel…)
** (Sanırım 35 yılda bir ilk yaşandı, ödül töreni tamamlandı, Serdar Kavaz’ın şarkılarını dinlerken, delice bir Ağustos yağmuru başladı, kiliseye sığındı ahali… Bu da küresel ısınma ve iklim değişikliği ya da insanlığın dünyaya ihaneti…)
 


Kitapların basımı da Türkiye’de

kitaplarin.jpg

Ders kitaplarının hep içeriğini konuşuyoruz ya…

Basımı da Türkiye’de yapıldı aynı zamanda…
Türkiye Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı üstlendi, basımı…
Diyeceksiniz ki, “ne olmuş canım, dünya kadar masraftan kurtardık…”

Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılan sürdürülemez yapı tam da bu…

Çünkü bu yapı içinde “memur” ya da “yandaş” değilseniz yaşama şansınız kalmıyor.

Evet, kitapların maliyetinden kurtulduk ama bu iş için yatırım yapan insanlar, orada çalışanlar, hayatını bu alanda kazananlar var.

Kıbrıs’a ait ekonomik bir alan ve bunun geliri burada paylaşılmıyor.
Kitapları Türkiye’de basanlar da bu işi “bedava” yapmıyor.
Üstelik basılı kitaplar ülkeye girerken gümrüğü de yok, Maliye de gelir elde etmiyor, esnaf da!

Hem içerik dayatılıyor, kültür, kimlik…
Hem de ekonomik anlamında bir kayıp yaşanıyor.

Bunların hepsi öznelik kapasitesinden çalıyor toplumun…
Böyle böyle duramıyoruz kendi ayaklarımız üzerinde…

Bu yazı toplam 2747 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar