Darb edilen siyasetçi ve gazeteci: Necati Özkan-1950-1
Kıbrıs Türk Siyasi tarihimizde olduğu kadar Basın Tarihimizde de sözlerinden ve/veya yazdıklarından dolayı darb edilen siyasetçi/gazetecilerin başında, belki de bir “ilk” olarak Necati Özkan beyi örnek gösterebiliriz.
M. Necati Özkan, Kıbrıslı Türklerin çok önemli bir iş insanı olmakla birlikte, 1950 yılında Kıbrıslı Türklerin siyasi yaşamı için “ikinci” bir partiyi kurmak adına yola koyulmuş bir şahsiyet. Kuracağı bu partinin adı da kısaca “İSTİKLÂL” partisi idi. Peki bu parti var olan hangi partinin alternatifiydi? Bu sorunun cevabı olarak; Dr. Fazıl Küçük’ün “Milli Türk Birliği” partisini söyleyebiliriz. Böyle olunca da, siyasi söylemler, eleştiriler, söz konusu iki partinin kurucuları, başkadı olanların kendi gazetelerinde yer almaya başlar. Bu iki önemli gazetemiz de Halkın Sesi ile İstiklâk gazeteleridir.
İşte söz konusu 1950 yılında Necati Özkan bey “İSTİKLÂL” partisini hayata geçirmek için yoğun çalışmalar içerisindeydi. Dolayısıyla kendisine ait olan “İstiklâl” gazetesinde, Dr. Küçük’ün partisine eleştiriler yapılmakta, aynı şekilde Dr. Küçük de “Halkın Sesi” gazetesinden farklı eleştirileri Necati Özkan beye yapmaktaydı.
Necati Özlan beye yapılan en önemli eleştiri ise, yeni bir parti kurarak toplum içerisinde “ikilik” yaratacağı yönündeydi. Bu konu o kadar gündem olmuştu ki, kişileri proveke etmeye bile başlamıştı. Bunun yanında Çorum Milletvekili Hasene Ilgaz’la ilgili “olumsuz” yayınları dolayısıyla İstiklal gazetesi; hem Halkın Sesi hem de Hür Söz gazetesinin yazarları tarafından sürekli protesto edilmekteydi. Sadece yazarları değil, protesto eden kişi ve kurumların yazılarını da yayınlamaktaydılar. Bundan dolayı Necati Özkan’a yapılan bu saldırı da söz konusu dönemlerde özellikle Halkın Sesi’nde (hiç dile getirilmemiş) ve Hür Söz gazetesine pek haber değeri bulmamıştı ilk zamanlar.
Yazıdizimiz biraz uzun olacak bu kez... yakın geçmişte katledilen ve “faili meçhul” olarak basın tarihimize geçen gazetecilerimizin, evlerine bomba koyulan, sözlü ve bedensel şiddete maruz kalan siyasetçi ve gazetecilerimizi hatırladığımızda, bu yöndeki ilk örneklerin 75 yıl öncesine dayanması eminim sizleri de hayrete düşürmüştür... ve darb olayının haberiyle başlıyoruz...
“İSTİKLAL gazetesi, 05 Şubat 1950, syf:1/4
Başyazarımıza Yapılan Çirkin Taaruz
Hâdise Halkımız Arasında Teessür ve Nefret Uyandırdı
Başyazarımız Necati Özkan’a dün öğleden sonra İstiklâl İdarehanesinden evine gitmek maksadiyle Mecidiye Sokağı’nda bulunan Ahmet Mithat Akpınar’ın Pastahanesi önünden geçerken, Ankara’daki Kültür Derneği Asbaşkanı Mehmet Ali Pamir’in kardeşi Enver Mustafa’nın çirkin bir tecavüz ve taaruzuna uğramıştır.
Mütecavizin ani olarak büyük bir haşmiyle başyazarımıza indirdiği darbeler neticesi başyazarımız yere düşmüş ve mütearrız yerde de Necati Özkan’ı darbelemiye devam etmiştir.
Darbeler o kadar şiddetli idi ki, Necati Özkan’ın gözlüğü ilk hamlede kırılmış ve bilhassa sağ gözü ciddi ve tehlikeli bir şekilde yaralanmıştır.
Hadiseyi işiten ve o civarda bulunan polis detektiflerinden biri ile bisikletle gelmekte olan vatandaşımız demirci Abdurrahman ve diğer vatandaşlar hâdise mahalline yetişmişler ve muhakkak bir facianın önüne geçmişlerdir. Mütecaviz bu çirkin taaruza mani olmak isteyenlere de bir müddet mukavemet ettikten sonra polis tarafından yakalanarak polis merkezine götürülmüş ve ilk sorgusu yapılmıştır.
Necati Özkan ise hastahaneye kaldırılmış ve ilk tedavileri yapılmıştır. Bundan sonra polis hâdise hakkında başyazarımızın da ifadesini almıştır. Tahkikat devam etmektedir ve mesele daha iyi aydınlanınca okurlarımıza bu hususta daha fazle tafsilât vereceğiz.
Bu çirkin tecavüz hadisesi halkımız arasında bir yıldırım sürati ile yayılmış, heyecan ve teessür uyandırmış ve nefretle karşılanmıştır.
Dün akşam geç vakte kadar birçok vatandaşlar, ecnebiler de dahil, gerek idarehanemize gelerek ve gerekse Necati Özkan’ı, yatmakta bulunduğu evinde ziyaret ederek en samimî teessürlerini bildirmişler ve kendisine ‘geçmiş olsun’ demişlerdir. Kazalardan da teessür ve teessüflerini belirten ve bu çirkin tecavüzü takbig eden telgraflar alınmaktadır.”
Yazımızın girişinde, İstiklâl Partisi’nin kuruluş adımlarının atıldığı günlerde bu “girişimin” toplum içerisinde “ikilik” yaratacağı eleştirisinin katmerlenerek basında yer aldığınından bashetmişitim. Halbuki tek partili bir yönetim yerine demokrasinin gereği olan “çoğulculuk ve farklılıkların” hoş karşılanması gerektiğini düşünebiliriz bugün. Ama o dönemlerde “tekel”cilik, toplumu idare etmenin alışkanlığında yer edinmiş durumdaydı. Bundan dolayı farklı fikirler, eleştiriler, “bölünme-bölücülük” olarak algılanabilmeteydi toplum nazarında.
İstiklâl gazetesinin yazarlarından Mim Varoğlu, “İkilik Yoktur” başlıklı makalesinde bu eleştirilere cevap veriyordu, darb haberinin yayınlandığı gün...
“İSTİKLAL gazetesi, 05 Şubat 1950, syf:2
Memleket Konuları
İkilik Yoktur - yazan: Mim Varoğlu
Başka vesileler ile de belirtmiş olduğumuz veçhile Kıbrıs Türkleri arasında ikilik yoltur. İkilik iddia edenler, particilik yüzünden Türk ihtiyaçlarını takdir edemiyenlerdir. Maamafih, şurası önemle kaydedilmelidir ki, particilik hırslarının sevkiyle Kıbrıs Türklerini ikiye ayrılmış göstermek hatalı ve hepimiz için zararlı bir siyasettir.
Şüphesizdir ki, aramızda muhtelif konulara ait görüşlerde ayrılık olabilir. Maamafih, ayrılık üzerinde israr ederek herkeslere bozgunculuk damgası vurup milli dâvalarda da birbirimizden ayrıldığımızı iddia etmek doğruda doğruya siyasi olgunluğumuzu baltalamak demektir.
Bu baltalayış, yalnız benliğimizi sarsmakla kalmıyor, ayni zamanda, yabancı muhitlerde de aleyhimize ve zararımıza akisler uyandırmakta mühim âmil oluyor.
Şu halde, muhalif parti mensuplarının haksız olarak memleket gençliğini ikiye bölerek parti üstünlüğü sağlamıya çalışmaları bizim görüşümüzle en tehlikeli bir harekettir.
Maalesef, bu tehlikeyi sezemiyenler, ikide birde, aramızda bir ikilik dâvası olduğunu ileri sürerek buradaki siyasi durumumuzu zayıflatmış gibi göstermekte hiç bir mahzur görmüyorlar. Halbuki kurulmak üzere bulunan yeni parti tarafından ileri sürülen kanaatler, omuzlarına cemaat mesuliyeti alanlara karşı haklı bazı tenkitlerden başka bir şey değildir.
Demek oluyor ki, Kıbrıs Türkleri arasında ideal farkı olmadığı için, aramızda bir ikiliğin varlığı katiyen iddia edilemez ve edilmemelidir. Şu halde, İstiklâl partisinin kurulacağı bugünlerde muhalif partilere mensup gazetelerde gelişi güzel saldırışlara meydan verilmesi çok yersiz oluyor. Biz şuna kaniiz ki, mevcut partilerin bir çok meselelerde yanlış istikametler takip eylemiş olmaları yüzünden İstiklâl partisinin doğması bir zaruret olmuştur. İstiklâl’in üye kartlarını doldurmakta devam eden büyük akın da pek alâ ispat ediyor ki, halk yeni ve müstakil bir partiye susamış bulunmaktadır. Binaenaleyh, İstiklâl partisinin doğuşu şüphesizdir ki, bu memlekette büyük bir boşluk dolduracak ve anayasasında yer almış bulunan liberal şartlardan memleket aleyhine şimdikinden çok daha büyük faydalar sağlanmış olacaktır.”








