Cyprus Mail’den Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade’ye sansür ve gazeteye tepki…
Cyprus Mail gazetesinin geçtiğimiz Pazartesi günü Ledra Palas Oteli’nde Kayıplar Komitesi’nin düzenlediği ve 2025-2030 yıllarını kapsayan komitenin Stratejik Planı’nın açıklandığı basın toplantısında Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade’nin söylediklerini sansür ederek gazetede tek bir satır yer vermemesi, tepkiye neden oldu. Cyprus Mail gazetesi, Kayıplar Komitesi’nin üç üyesinin konuştuğu toplantıda, Kıbrıslıtürk üyenin söyledikerine hiç yer vermedi ve yalnızca Kıbrıslırum Üye Leonidas Pandelidis ile Üçüncü Üye Pierre Gentile’in söylediklerine yer verdi. Kıbrıslıtürk Üye toplantıda yokmuşçasına tümüyle görmezden gelinen haberle ilgili olarak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade Cyprus Mail editörler kuruluna 8 Temmuz 2025’te bir yazı yazarak şöyle dedi:
“Cyprus Mail gazetesinin basılı 8 Temmuz sayılı sayısında Kayıplar Komitesi’yle ilgili yazıyı okudum. Konuşmamın ve gelen sorulara vermiş olduğum yanıtların haberi yazan tarafından tümüyle atlanarak yer verilmemesi beni şaşırttı.
Şunu vurgulamak isterim ki Kayıplar Komitesi, Birleşmiş Milletler himayesi altında iki toplumlu bir komitedir. Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk Üyesi bu şekilde görmezden gelinemez. Buna kırgınım.”
Cyprus Mail gazetesi muhabiri Haralambos Stilyanu ise Müftüzade’ye verdiği yanıtta, “gazetenin çevrimiçi versiyonunda bir açıklamasının yayınlanmasını isterse, bunu yapabileceğini” duyurdu. Müftüzade ise kendisine verdiği yanıtta, haberin dengesiz olduğunu ve Kıbrıslıtürk Üye’nin görmezden gelinmesinin de dengesizlik yarattığını belirtti.
Müftüzade gazeteye bir yazı daha göndererek bunun Cyprus Mail’in Pazar gazetesi olan Sunday Mail’de yayımlanmasını istedi ve Cyprus Mail de bu yazıyı geçtiğimiz Pazar günü (13.7.2025) Sunday Mail’de yayımladı. Müftüzade, Sunday Mail’de yayımlanan yazısında şöyle dedi:
“Saygıdeğer gazetenizin basılı versiyonunda “Kıbrıs – Onlarca yıllık kayıp aramaları dijital çağa bir Yapay Zeka planıyla giriyor” başlıklı haberde (Cyprus Mail, 8 Temmuz) yalnızca Kıbrıslırum Üye’den söz edilmektedir. Komitenin bir Kıbrıslıtürk Üyesi’nden hiç bahsedilmemektedir.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade'nin Ledra Palas basın toplantısındaki konuşmasını Cyprus Mail görmezden geldi...
Komitenin iki toplumlu olduğu gerçeği görmezden gelinmiş ve oradaki varlığım, konuşmam ve sorular sorulara verdiğim yanıtlardan hiç söz edilmemiştir. En azından basın toplantısındaki varlığımdan söz edilmiş olması gerektiğini düşünüyorum.
Kayıplar konusu son derece hassas insancıl bir konudur ve saygıdeğer gazetenizin bu konuda tarafsız bir yaklaşım sergilemesi gerekiyor.
Bu göreve atanmamdan bu yana ilgili herkese bu “kutsal” konuyu politize etmemeleri çağrısında bulunmaktayım…”
Cyprus Mail ise bu yazının altına “Hakkı Müftüzade, gazetenin çevrimici yayınındaki haberde Hakkı Müftüzade’den ve söylediklerinden bahsedildi” diye not düştü ancak basılı gazetede Kıbrıslıtürk Üye’ye neden sansür uygulandığını açıklamaktan kaçındı.
Yeni Kıbrıs Derneği, 15 Temmuz 1974 faşist cunta darbesini andı:
“Unutmak, benzer durumların tekrarlanmasına yol açar…”
Yeni Kıbrıs Derneği, 15 Temmuz 1974 faşist cunta darbesini anan üç dilde bir açıklama yayımladı. Yeni Kıbrıs Derneği’nin açıklamasında şöyle denildi:
“15 Temmuz 1974 – Kıbrıs'taki Yunan Darbesi'ni Hatırlama Günü
15 Temmuz 1974, Kıbrıs halkının tarihindeki en dramatik ve karanlık sayfalardan biridir. O sabah, Yunanistan'ın askeri diktatörlüğü, Kıbrıs’taki EOKA B adlı paramiliter örgütle işbirliği yaparak, yasal olarak seçilmiş hükümeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı devirmek amacıyla bir darbe başlattı.
Saat 08:20'de, Yunan subayları ve EOKA B üyeleri tarafından yönetilen zırhlı araçlar ve Milli Muhafızlar’ın seçkin birlikleri, Lefkoşa ve diğer şehirlerdeki kilit noktalara koordineli saldırılar başlattı. Cumhurbaşkanı Makarios, darbecilerin ilerlemesini geciktiren ve ona kaçmak için değerli zaman kazandıran direniş gruplarının kararlı karşı duruşları sayesinde kaçmayı başardı.
Darbecilerin iktidar günlerinde, onlarca demokratik vatandaş işkence gördü, öldürüldü veya kayıp edildi, rejim ise en tehlikeli ve aşırı unsurları Merkez Hapishaneleri’nden serbest bırakarak terör ve kanunsuzluk iklimini yoğunlaştırdı.

Yunan kontrolündeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Milli Muhafızları’nın 15 Temmuz darbesinde katılımlarından resmi olarak bahsetmekten sürekli kaçınması tesadüf değil. Buna karşılık Türk işgali için her yıl kınama açıklamaları yayınlanıyor. Peki, darbe için kimleri kınamalı? Mevcut liderliğin siyasi ve askeri ataları olanları mı? Türk işgalcisine arka kapıyı ardına kadar açanları mı?
Silahlı kuvvetleri üzerinde tam, anayasal ve demokratik kontrol uygulamayan egemen ve ciddi bir devlet yoktur. Hele askeri yapılarının dolaylı veya dolaysız yabancı bir devletin subayları tarafından kontrol edilmesine izin vermek söz konusu bile edilemez. Kıbrıs, 1974'ten beridir demokrasinin şiddetli bir şekilde ihlal edilmesine ve nihayetinde toprak bütünlüğünün kaybına yol açan bu tehlikeli bağımlılığın bedelini ödemektedir. Darbenin hatırası sadece tarihi bir yükümlülük değil, aynı zamanda kolektif bir öz farkındalık görevidir. Unutmak benzer durumların tekrarlanmasına yol açar. Hatırlayan insanlar var olduğu sürece 15 Temmuz 1974 unutulmayacaktır.
Kıbrıs Cumhuriyeti bize aittir ve onu sevmek, korumak ve güçlendirmek bizim yükümlülüğümüzdür. Eğer onu terk edersek, sadece bir devlet kaybedilmeyecek, aynı zamanda geleceğimizi özgür insanlar olarak tanımlama hakkımızı da kaybetmiş olacağız.”
GEÇMİŞLE YÜZLEŞME İÇİN DÜNYADA NELER YAPILIYOR?
“İrlanda'da yüzlerce bebek nasıl gizli bir toplu mezara gömüldü?”
Chris Page/BBC
Defin kayıtları yok. Mezar taşları yok. Anıt yok.
Amatör bir tarihçi 2014'te İrlanda'nın batısındaki Tuam'da, bir olasılıkla eski bir kanalizasyon deposunun içinde bir toplu mezarın izini bulana dek herhangi bir iz de yoktu.
Şimdi, araştırmacılar kazı kepçelerini kasabadaki bir sitenin çocuk parkının yanında yer alan çimle kaplı bir alana taşıdı. İki yıl sürmesi beklenen kazı faaliyetlerinin 14 Temmuz'da başlaması bekleniyordu…
Bir zamanlar tam burada St Mary's yetimhanesi vardı. Kilisenin yönettiği kuruluşta 1925-1961 arasında binlerce kadın ve çocuk kalmıştı.
Kadınların bir çoğu evlilik dışı ilişkilerden hamile kalmış ve ailelerince dışlanmıştı. Ayrıca doğumdan sonra çocuklarından ayrılmışlardı.
Ölüm kayıtlarına göre Patrick Derrane 1925'te St. Mary's de ölen ilk bebekti ve sadece beş aylıktı. Yine beş aylık bebek Mary Carty de 1960'ta ölen son bebek oldu.
Bu iki ölüm arasındaki 35 yılda 794 bebek ve küçük çocuğun burada öldüğü ve eski İrlanda Başbakanı Enda Kenny'nin "dehşet odası" diye adlandırıldığı yere gömüldüklerine inanılıyor.
PJ Haverty yaşamının ilk altı yılını hapishane diye adlandırdığı yerde geçirdi ama kendisini şanslı sayıyor.
"Oradan çıkabilmeyi başardım" diyor.
"Yetimhane çocukları" adı verilen çocukların okulda nasıl dışlandıklarını hatırlıyor.
"Okula 10 dakika geç gidip, 10 dakika erken çıkıyorduk. Çünkü diğer çocuklarla konuşmamızı istemiyorlardı."
"Teneffüzlerde bile onlarla oynamamıza izin verilmiyordu, etrafımız çevriliyordu."

Topu mezarı keşfeden Catherine Corless
Toplu mezarın keşfi
Ailesinin geçmişini öğrenmeye meraklı Catherine 2005'te bir yerel tarih kursuna gitti. Daha sonra dikkatini St. Mary's'e ve okula kendisinden ve sınıf arkadaşlarından ayrı gelen "yetimhane çocuklarına" çevirdi.
"Başladığımda, ne bulacağım hakkında herhangi bir fikrim yoktu" diyor.
Catherine başlangıçta kendi halinde yaptığı soruşturmaya verilen tekdüze tepkilerin ve hatta şüphenin kendisini şaşırttığını anlatıyor.
"Kimse yardımcı olmuyordu ve kimsede herhangi bir kayıt yoktu."
Bu durum, yetimhanedeki çocuklarla ilgili daha çok şey bulma kararlılığını daha da artırdı.
Kendisini bir zamanlar yetimhanenin bulunduğu siteye götüren bir mezarlık görevlisiyle konuştuğunda ilk bulgulara ulaştı.
Çocuk parkının yanında bir yeraltı odası bulunan çimlerle kaplı bir alan vardı. Ortasında da Meryem heykelinin yer aldığı küçük bir anıt.
Mezarlık görevlisi Catherine'e, yetimhane binasının yıkılmasından sonra 1970'lerin ortalarında bu bölgede oynayan iki erkek çocuğunun kırık bir beton levha bulduğunu anlattı. Levhayı çektiler ve bir delik buldular.
İçinde kemikler olduğunu gördüler. Mezarlık görevlisi yetkililere haber verildiğini ve bu noktanın yeniden örtüldüğünü anlattı.
Kalıntıların 1840'larda İrlanda'da yaşanan açlıkta ölenler olduğuna inanılıyordu. Anne ve çocuk evi olarak işletilen yetimhaneden önce, çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği bir düşkünlerevi vardı.
Fakat Catherine buna ikna olmadı. Bu insanların yaklaşık bir kilometre ötede toprağa verildiğini biliyordu. Hatta bir anıt bile vardı.
Şüpheleri, alanın eski haritalarını incelediğinde daha da arttı.
1920 tarihli bir haritada çocukların kemikleri bulduğu yer "kanalizasyon tankı" diye tanımlanmıştı. Binanın yıkılmasından sonra 1970'li yıllara ait bir haritada ise bölgenin yanında el yazısıyla "defin alanı" diye not düşülmüştü.
Haritada bir defin alanından bahsediliyor gibi görünüyordu ve Catherine haritada işaretlenen kanalizasyon tankının 1937'de artık kullanılmadığını okumuştu. Yani teoride boş olması gerekiyordu. Peki, buraya kimler gömülmüştü?
Catherine Galway bölgesindeki doğum, ölüm ve evlilik kayıtları bürosunu aradı ve yetimhanede ölen tüm çocukların isim listesini istedi.
Catherine'e gönderilen tam listede 736 ölü çocuğun kaydı vardı.
Catherine şoke olmuştu. Elindeki kanıtlar St. Mary's'deki çim alanın altında kimlerin gömülmüş olabileceğine işaret ediyordu.
Fakat önce bu yüzlerce çocuktan herhangi birinin Galway ya da komşu Mayo bölgesindeki mezarlıklarda defnedilmiş olup olmadığını incelemek için defin kayıtlarını inceledi. Ama herhangi bir şey bulamadı.
Kazı olmadan Catherine bulduklarını tam anlamıyla kanıtlayamadı. Şimdiyse yüzlerce çocuğun herhangi bir işaret konulmayan bir toplu mezara, büyük olasılıka da artık kullanılmayan bir kanalizasyon tankının içine gömüldüğüne inanıyordu.
Bulguları 2014'te artık uluslararası medyada haber olduğunda, yaşadığı kasabada düşmanca tavırlarla karşılaştı.
"İnsanlar bana inanmıyordu" diye hatırlıyor. Birçoğu amatör bir tarihçinin böylesine büyük bir skandalı ortaya çıkarmış olabileceğine inanmıyordu.
Fakat, yaşananları kendi gözleriyle görmüş bir tanık vardı.
Mary Moriarty 1970'lerin ortalarında yetimhanenin yakınındaki bir evde yaşıyordu. BBC News'e konuştuktan kısa bir süre sonra yaşamını yitirdi. Fakat ailesi anlattıklarının yayımlanmasına izin vermeyi kabul etti.
Mary, 1970'lerin başlarında iki kadının gelip, "bir çubuğun ucunda kafatası taşıyan bir genç gördüklerini" söylediğini hatırlıyor.
Mary ve komşuları gence kafatasını nerede bulduklarını sordu. Genç bir çalılığa işaret etti ve bakmaya giden Mary "bir deliğin içine düştü."
Düştüğü yere ışık vuruyordu. Daha sonra "küçük bohçalar" gördü. Çürüme ve nemden siyaha dönüşmüş giysilere sarılmışlardı ve "tavana kadar uzanan diziler halinde konulmuşlardı."
Peki, kaç taneydi?
"Yüzlerce" diye yanıtladı.
Bir süre sonra Mary'nin ikinci erkek bebeği Tuam'daki doğum hastanesinde dünyaya geldi. Hastanede çalışan rahibeler bebeğini "giysilere sarılı halde" getirmişti. Tıpkı o delikte gördükleri gibi.
Mary "O zaman olan biteni anladım. O deliğe düştüğümde gördüklerim bebeklerdi."
2017'de Catherine'in bulguları teyit edildi. İrlanda hükümetinin yaptığı araştırma kapsamındaki testte "önemli miktarda insan kalıntısı" bulundu.
Kemikler açlık döneminden değildi ve yaşları 35 haftalık fetüsten iki ya da üçe kadar değişiyordu.
Şimdiyse Tuam'da neler olduğunu bulmak için çalışma başlatıldı.
'Minik kemikler'
Kazının iki yıl sürmesi bekleniyor.
Geçmişte Afganistan gibi çatışma bölgelerinde kayıp bedenlerin bulunmasına yardımcı olan Daniel MacSweeney operasyonun başındaki isim.
"Çok zorlu bir süreç, gerçekte dünyada bir ilk" diyor.
Kalıntıların birbirine karışmış olabileceğini ve bir bebeğin uyluk kemiğinin, yani vücudundaki en büyük kemiğin yetişkin bir insanın parmağı büyüklüğünde olduğunu söylüyor.
"Gerçekten çok minikler. Kimlik tespit potansiyelini maksimum düzeyde tutmak için kalıntıları çok çok dikkatli çıkarmalıyız" diyor.
MacSweeney kalıntılardan kimlik tespit etmekteki zorlukların "hafife alınamayacağını" da vurguluyor.
Fakat araştırma ne kadar uzun sürerse sürsün, Anna gibi insanlar hiç tanışma fırsatı bulamadıkları kardeşlerini, amcalarını, halalarını ve kuzenlerinden haber almayı ummaya devam edecek.
(BBC – Chris PAGE – 13.7.2025)







